Zaten bu temiz nasiyemiz, lekesiz alnımız değil midir ki; yüzleri kara olanları çileden çıkarmakta; kendi yaptıkları ve hâlen yapmakta oldukları soykırımlardan ötürü, bize karşı sözde soykırım iftirasını reva görmektedirler.
Çünkü herkes, başkasını kendisi gibi sanır. Kendileri soykırım yapmışlardır. Bizleri de yapmış olarak görmek istiyorlar ki; olmayan vicdanları rahatlasın. Ha bakın, sadece bizler soykırım yapmamışız. İşte sizler de yapmışsınız diyerek; halklara zulüm yükünü bize taşıtmak istiyorlar. Bizim üstümüze atmak istiyorlar. Bu şekilde, vicdansızlıklarını teskin edebileceklerini sanıyorlar.
Gelelim sadede diyoruz ama gelemiyoruz bir türlü dostlar! Çünkü bu menfî Avrupa, bu menfî Batı ve bu menfî Kuzey’in; dün mazlum halklara ve özellikle Osmanlı Devletine, bugün ise Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne karşı; kirli çamaşırları o kadar çoktur ki, kalem ve kelâm -ister istemez-kayıp gidiyor.. Onların mülevves / pis içyüzlerini ortaya koymadan edemiyor.
Asıl konumuza gelince, ne demişti Sn. İlber Ortaylı hocamız: “Balkanlarda gayr-i müslim herkesin Hellen olduğu propagandısı yapıldı. Sonrasında Bulgarlık, Rumenlik vs. kışkırtılarak isyanlar çıkartıldı. (Oysa diyor tarihçimiz:) Gerçek böyle değildir.”
Bu hususu vurgulayan Sn. İlber Ortaylı sözü şöyle bağlıyor:
“Türkiye, sınır dışındaki Müslümanlara bigâne kalamaz. Çünkü Balkanlarda Müslüman olan herkese ‘Türk’ denilmiştir. Özellikle Kırım gibi ülkeler için, vesayeti (onlara sahip çıkmak gerektiği) de, Kırım’a son seyahatinde (merhum) Süleyman Demirel tarafından da vurgulanmıştır.”
Bir tarih deryası olan Sn. Prof. İlber Ortaylı, şu temel hususları da nazara vermiştir:
“1300 yıllarında kurulan Osmanlı İmparatorluğu, Selçuklu sultanından alınan bir beratla kurulmuştur. Osmanlı Devleti, aslında Selçukluların bir devamıdır. Aynı şekilde Osmanlıların devamı da Türkiye Cumhuriyeti Devleti’dir. (Zaten) bir millet ve milletin kurduğu devlet için devamlılık esastır. Nitekim Osmanlı Devleti’nin müessese ve kurumları Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nde devam etmektedir.”
Nitekim meselâ bugünkü “İstanbul Üniversitesi” dünün “Darülfünûn”udur. Bu hususta yüzlerce örnek gösterilebilir.
X
O Osmanlı ki, îlâ-yı kelimetullah’ı / Allah’ın kelimesini, Allah’ın adını yüceltmek için, farz-ı kifâye olan / birilerinin yapmasıyla diğerlerinden düşen cihadı / savaşı yerine getirmeyi, asırlarca kendine vazife / görev bilmişti.
O Osmanlı ki, İslâm istiklâl ve bağımsızlığının bekası ve devamı için kendini feda etmeyi, kutsal bir amaç bellemişti.
O Osmanlı ki, parçası olduğu İslâm Âlemi’nin kılıcı olmayı gaye edinmişti. Hattâ bu uğurda kendini, bizzat Allah tarafından vazifeli saymıştı.
O Osmanlı ki, asırlarca kendini Hilâfet’e Bayraktar görmüştü.
X
Dünün fâili / öznesi olan Osmanlı Devleti’nin yerini, bugünün fâili / öznesi olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti almıştır.
Böylece Türkiye Cumhuriyeti Devleti cihanşümul / evrensel / küresel kutsal bir misyonun da sahibi olmuştur.
Binaenaleyh omuzlarında İslâmî, İnsanî, Vatanî ve İlâhî görev yükleri vardır.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti; bütün bu kutsal görevi, tüm yurttaşları yani fert ve bireyleri ile beraberce ve birlikte yerine getirmekle mükellef ve yükümlüdür.
Gayret bizden, tevfik ve başarı Allah’tandır.
Haydi, Türk Milleti, durma daima ileri
Kalma yükselişte dünyada, kimseden geri