Çocuklarımızın dünyası ve anlayış tarzları biz büyüklerden çok farklıdır. Onlar saf, temiz ve katışıksız iyi niyetlidirler. Büyüklerinden gördüklerini kopyalarlar. Şaka da olsa kendilerine yapılan yanlışları asla affetmezler. Bir yere kaydederek, ilk fırsatta kendi güçlerince intikamlarını alırlar. Kendi güçleri ve akılları ölçüsünde yaptıklarına müdahale edilmesini asla sevmezler. Başarılarının engellenmesini asla hazmedemezler. Her fırsatta yaptıklarının ve başardıklarının takdir edilmesini beklerler.
Kendi güç ve yetenekleri yalnızca kendilerine özel olduğu için, emsalleri, okul ve mahalle arkadaşları ile mukayese edilmekten hoşlanmazlar. Kandırılmayı, hafife alınmayı, incitilmeyi, aşağılanmayı, rencide edilmeyi, yok sayılmayı, değersizleştirilmeyi, azarlanmayı, hakaret edilmeyi, hele hele duygusal ve fiziksel şiddeti asla kabullenmezler ve affetmezler.
Söz konusu olumsuzluklara maruz kaldıkları zaman, kendilerince en uygun fırsat ve zamanda kendi dil ve eylemlerince intikamlarını mutlaka alırlar. Hatta ebeveynler çoğu zaman bunun ne intikamı olduğunu dahi anlayamazlar.
Kendi başarılarının engellenmesini, güç ve yeteneklerini ortaya koyma heveslerinin kırılmasını asla sevmezler. Bir birey olarak hak ve özgürlüklerinin olduklarının büyükler tarafından bilinmesi ve saygı gösterilmesini isterler.
Diyelim ki,
Yeni evlenmiş çift, bir yaşına gelmekte olan bir çocukları olan arkadaşlarına gezmeye gittiler. Ev sahipleri tarafından salona buyur edildikleri anda, misafir gelen bey; koltuğa çıkmak için tırmanan evin çocuğunu görür. Tamamen halisane bir niyetle, “oooopp pp amcasına” diyerek çocuğu alır ve koltuğa büyük bir zevkle oturtur. (Güya yardımcı olmuştur kendince).
Çocuğun bakışları görülmeye değerdir. Kaşlarını çatmış, öfkelenmiş, diliyle söyleyemediklerini beden diliyle söylemektedir:
“Sen kimsin? Ben seni tanımıyorum. Ben kendim koltuğa çıkacaktım. Neden beni tutarak çıkardın? Ben senden yardım istemedim ki, benim başarma zevkimi ve özgüvenimi mahvettin. Kendim çıkarak başarmanın zevkini yaşayacak, annem ve babamla paylaşacaktım. Eğer, kendim çıkamasaydım bile senden değil, annemden veya babamdan yardım isterdim.”
Çocuğun çıkmak için mücadeleye devam etmesi, onun başaracağına işarettir. Eğer, güveni olmasaydı, anne veya babasından yardım isterdi. Mücadele sonucu koltuğa çıktığında ise, ilk yapacağı davranış, annesini veya bir büyüğünü çağırarak, gururla ve sevinçle nasıl çıkmayı başardığını göstermek olacaktı.
O yaşlarda bir çocuk için en önemli davranış modeli, güç ve yeteneklerini ortaya koyup kullanarak, başarmak ve bunu çevresiyle paylaşmaktır. Arkasından da yaptığı ile gurur duyabilmek için, onure edilmeyi beklemektir.
Aksine “düşeceksin”, “yapamazsın”, “yaşın küçük”, “dökeceksin”, “kıracaksın”, “bozacaksın”, vb. gibi peşin hüküm ve önyargılar kullanılması; onları büyüklere düşman etmek ve kendi özgüvenlerini yerle bir etmek için, en gerçekçi ve negatif gerekçelerdir.
Çocuklara verilen sözler mutlaka tutulmalıdır. Zaten Efendimiz bir hadislerinde “Ya söz vermeyin, ya da verdiğiniz sözü tutun” demektedir. Bu öğüt sadece çocuklar için değil, bütün insanlar için geçerlidir. Bir baba çocuğuna, “karnen iyi olursa bisiklet alacağım” dediği takdirde, bu sözünü mutlaka yerine getirmelidir. Eğer şartlar değişti ve ekonomik sıkıntıya girdiyse, bu yeni durumu uygun bir dille çocuğa izah etmeli ve gönlünü almalıdır.
Esasen böyle bir uygulama, çocuğu şartlı başarılı olmaya zorlama bakımından uygun da değildir. Çocuğun kendi geleceği için başarılı olması gerektiği konusunda bilinçlendirilmeli, ödül ve hediyeler şarta bağlanmamalıdır. Hediye ve ödül odaklı sevgi ve takdir, çocuğun uzun vadeli, kararlı ve istikrarlı başarı hedefinden saptırarak, ödül hedefli bir şekle dönmesine sebep olabilir. Ya ödülü elde edince ipe un serer, ya da, sürekli yeni ödül ve hediye şartları ortaya koyabilir.
Çocuk eğitiminde kaliteli empati yapabilmek, karşılıksız sevgi sunmak, takdir ve onure etmek, affetmek, hoş görmek, yol göstermek, destek olmak, örnek olmak, paylaşmak ve onlarla yüksek kaliteli zamanlar geçirmek, büyük önem arz etmektedir.
Onları önemsememek, had bildirmek, değersizleştirmek, orantısız cezalandırmak, onlara karşı sorumlulukları yerine getirmemek veya şarta bağlamak, onlar adına düşünüp uygulamaya koymak, onların önceliklerine değer vermemek, istikrarsız ve kararsız davranmak, vb. oldukça tehlikeli ve negatif uygulamalardır.
Selam, sevgi ve dualarımla… Allah’a (c.c) emanet olunuz.