Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramınızı kutlarım. Milli bayramlarda iyi bir durum değerlendirmesi yapabilmeliyiz. Son yıllarda bazı devlet adamı diye ortada dolaşanları gördükçe; Milli Mücadelenin muzaffer komutanı ve Devletimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ü daha iyi anlıyor ve takdir ediyoruz. O büyük insan, ABD’de uygulanmakta olan başkanlık sistemini uygun görmemiş ve milletin üstünde hiçbir gücü kabul etmemiştir. Kurtuluş Savaşını da Gazi Meclis TBMM yürütmüştür.
Milli ve dini bayramlarımızı gerektiği gibi anlamak, değerlendirmek ve geçmişten ders almak durumundayız. Milletin egemenliğinin kalbi TBMM’dir. Onun üstünde bir kuvvet yoktur ve egemenlik kayıtsız şartsız milletindir diyen Atatürk, milletin egemenliğine işaret etmiştir. Amasya Tamimi’nde yer alan “milletin istiklâlini yine milletin azim ve kararlılığı kurtaracaktır” ifadesi Türk Milletine olan güveni belirtir. Milliyetçilik, milli egemenlik ve yükselen demokrasi yeni Türk Devletinin kilometre taşları olmuştur.
Egemenlik kavramı,hakimiyet sözcüğü ile eş anlamlıdır. Egemenlik; hükmeden, buyuran, buyruğunu yürütebilen üstün bir gücü ifade eder. Kendisinden daha üstün bir başka gücün varlığını kabul etmemek, egemenliğin özünde vardır. Egemen bir güç kendi yetki alanında herhangi bir üst otoriteye bağlı ve bağımlı olmayan güç demektir. Egemenlik milli bağımsızlıkla sürdürülebilir. Egemenlik içeride ve dışarıda birileriyle paylaşılamaz ve hayali AB üyeliği uğruna devredilemez. Bayrak, devletin dili, eğitim dili, vergi toplama, yargı yetkisi ve ordu besleme egemenliğin işaretleridir.
Bugün görüldüğü gibi, egemenliğe ortak aramak demokratikleşme kabul edilemez. TBMM’nin bizzat yürüttüğü Milli Mücadele,Türk Milleti dışında başka millet ve devletler yaratmak için yapılmamış; kimsenin ön izni ile de gerçekleştirilmemiştir. Sosyal yapı bakımından Türkiye Cumhuriyeti bir kavimler ittifakı değildir. Milli Mücadele ve onun tacı olan Cumhuriyet, Türkler ve milli kimlik olarak kendilerini Türk olarak hisseden ve Türk Milletine mensup sayanlarca gerçekleştirilmiştir. O bir sınıf veya zümre hareketi değil, şerefli bir Milli Hareket olarak emperyalizme karşı bir mücadeledir.
Günümüzde ülkemizde milli egemenliği, ona buna paylaştırmaya, milli ve üniter devlet anlayışından uzaklaşmaya demokratikleşme diye bakan, etnik taassup ve ırkçılığa, ufalanmaya bütünleşme olarak anlayan çarpık bir zihniyet vardır. Adem-i merkeziyet örtüsü altında 1923 Türkiyesini tasfiye amacı taşıyan “yeni Türkiye” hayalleri, buna uygun olarak milli kimliği etnisite kapsamında gören, Türkiye’yi Türkiye yapan değer ve ilkeleri dışlayan gayretler vardır.
Terörle bir yere varılamaz diyenler, terörle mücadele yerine müzakereyi tercih etmişler, terörle mücadele edenlerle mücadele çelişkisi doğmuştur. Ülkeyi yönetenler paralel devletçikler doğurmuş, egemenlik alanları yaratılmış ve sonra da bundan şikayetçi olunmuştur.
Türkiye Cumhuriyetini federalleştirici, eyaletleştirici, başkanlık sistemine götürücü, anayasasını buna göre bozucu çabalar milli egemenlik ile taban tabana zıttır. Milli egemenliğe ters olan bir şey, geniş anlamda milli irade ile uzlaşamaz. Milli irade sadece iktidarları değil, muhalefeti de kapsar.
Egemenliği devretmeye kalkarsanız; Güneydoğu’da olduğu gibi önce özerklik, daha sonra da diğer ülke parçalarıyla birleşilerek devlet olmak istenir.
Türkçenin ve Milli Kimliğin yıpratılması, Türkçe dışı eğitim, yer adlarında Türkçe dışı yanlışlar egemenlik kaybını doğurur. Böyle bir ortamda Anadolu’dan kovduğunuz işgalci güçlere yeniden davetiye çıkarılmış olur. Milli değer ve kurumlara karşı kumpaslar kurulmasına, itibar ve güç kaybetmelerine sebep olunur. Yabancı istihbarat örgütlerine de serbest alanlar açılır.
Açılım adı altında sonu hüsranla bitecek tavizci bakışlar, herkesi Anadolu’dan pay kapmaya itebilir. Bugün Ermenistan ve diasporanın faaliyetlerini arttırması bundan dolayıdır.