AYAKKABI KUTUSUZ YAZI YAZMALIYMIŞIM. Milli görüş geleneğinin ilimizdeki önemli isimlerinden olan, fakat çok sonraları Ak Parti’li olan bir dost beni yazılarım hakkında uyardı. Özellikle 17 Aralık‘tan bu yana gündemde olan “yolsuzluk ve rüşvet soruşturmaları” sonrası yazdığım yazıların üslubu hakkında.
Bu dostumuz parti içinde bir kısım yetkililerin, ahlaki zafiyet içinde olduklarını ve çok yanlış işler yaptığını kabul ediyor. Kendisinin ve yakın arkadaşlarının partideki bu yanlışlara ortak olmak için değil, düzeltmek için orada bulunduklarını ifade ediyor.
Bana uyarısı ise şöyle: “Bizi ayakkabı kutuları, yatak odalarındaki çelik kasalar gibi sembol kavramları kullanarak düzeltemezsiniz. Bu kavramlarla yazılan yazılar kumpasçıların ve CHP’lilerin üslubudur. Bizler ‘ayakkabı kutusu‘ ibaresini gördüğümüz anda yazının gerisini okumayız. Oysa siz Kocaeli Aydınlar Ocağı başkanısınız. AK Partililerle aynı manevi iklimden beslenmiş bir kitleyi temsil ediyorsunuz. Bizi düzeltmek istiyorsanız bu üslubunuzu değiştirmelisiniz.”
*****
ÜSLUBU BEYAN AYNIYLA İNSAN: Bu sözün anlamı, kişinin konuşma tarzı ve hareketleri kişinin iç dünyasının ve karakterinin aynasıdır demek. Benim yazılarım da duygu ve düşüncelerimi, iç dünyamı ve karakterimi yansıtıyor olmalı.
Yazılarımda kişilere yönelik aşağılayıcı ve hakaret teşkil edecek kavramları kullanmamaya çok özen gösteriyorum. Kişileri değil, olayları değerlendirmeye çalışıyorum. Özellikle lider, genel başkan, kanaat önderi gibi arkasında kendisini seven kitleler olan şahıslara karşı tahkir edici üslup kullanmayı bu kitlelere karşı saygısızlık olarak görürüm.
Fakat hem köşe yazısı yazacaksınız ve hem de ülkenin birinci gündem maddesi olan bir konuda sembol kavramlar haline gelmiş ibareleri hiç kullanmayacaksınız. Bu mümkün değil.
Ancak bugün AKP’li dostumuzun tavsiyesine uyacağım. Aşağıdaki yazımda ayakkabı kutularından, milyar doların sıfırlanmasından, çikolata kutularıyla gönderilen rüşvetten ve de 7 yüzbin TL’lik rüşvet saatten bahsetmeyeceğim. Bunların soruşturmalarının önlenmesi ve örtülmesi çabalarını da tartışmayacağım.
*****
AKP’LİLERDE SİGARA VE ALKOL KULLANANLARIN PSİKOLOJİSİ HÂKİM
Türkiye’de en kolay istenen şey sigara veya sigaranızı yakmak için ateş istemektir. Eğer sigara müptelası iseniz ve bırakamıyorsanız, sizin gibi müptela olanlarla beraber tüttürmek hoşunuza gider. “Buradan yak” ısrarcılığı çok yaygındır. Sigaranın aleyhinde konuşanları susturmak için ise hemen savunma mekanizmaları geliştirerek on tane mazeret üretirsiniz.
Alkol konusunda da benzer bir durum vardır. Kendisi içmekte olan biri, yanında bulunan arkadaşlarının da içmeleri için inanılmaz ısrarcı olurlar.
Oysaki bu maddelerin insan sağlığına zararlı olduğunu kendileri de bilir, arkadaşları da. Bilmeyenler için zaten ambalajlarında kocaman yazılarla “zararlı” hatta “öldürür” gibi uyarılar bulunur.
Esasen kötü alışkanlıklarını terk edemeyen insanlar, bu zararlı maddelerin kullanımına başkalarını da ortak etmek suretiyle kendi vicdanlarını rahatlatırlar.
Şimdi Ak Parti’li dostlarımız “partimizi zararlı madde gibi gösterdi” diye yazımızın bundan sonraki kısmını lütfen okumaktan vazgeçmesin. Teşbihler bazen abartılı ve acıtıcı olabilir. Benim maksadım AKP’yi bir şeye benzetmek değil, insanların kendi vicdanlarından gelen isyanı hangi mekanizmayla bastırmaya çalıştığını anlamaya ve anlatmaya çalışmak.
*****
TÜRK KİMLİĞİ VE İSLAMİ DEĞERLER
Benimle aynı kültür kaynaklarından ve manevi iklimden beslenerek yetişen ve Ak Parti mensubu/ destekçisi olan dostlarımın sayısı çok fazla. Bu dostlarımız AKP döneminde Türk kimliğine yönelik yapılan saldırılar, ülkenin bir bölümünün PKK terör örgütüne teslim edilmesi gibi milli konularda hassastır ve endişelidir. Bu dostların yolsuzluklardan ve kamu malı, kul hakkı yenilmesi gibi konulardan rahatsız olmamaları mümkün değil. Ama çok çeşitli sebeplerle AKP’yi desteklemeye devam ediyorlar.
Kimisi bu parti sayesinde makam, iş, para elde etmiş. Kimisi muhalefete kızgın ya da yetersiz görüyor. Tayyip Erdoğan’ın tavrına hayran olan da var. Güçlüden yana olmanın dayanılmaz rahatlığından vazgeçemeyen de. Kimisi de alışkanlığını terk edemiyor.
İşte benim yazılarımdan en çok bunlar gibilerin rahatsız olduklarını görüyorum. Çünkü vicdanlarında var olan yarayı kaşıyorum.
Ben bu yaraların kanamasını istiyorum. Çünkü onları seviyorum.
Çünkü vicdanların sesine kulak vermemekle onlar kendilerine olan özsaygılarını yitiriyorlar. Ayrıca AK Parti’ye de, ülkemize de zarar veriyorlar.
Parti içinde hiçbir etkileri olmadığı için mi, var olan etkilerini de kaybedecekleri korkusundan mı bilemiyorum. Dışarıda dile getirdikleri yanlışları parti içinde gündeme bile getirmiyorlar.
Oysa bu dostlar vicdanlarının sesine kulak verseler, partilerinin içinde yaşanan yanlışları dile getirebilseler.. PKK ile müzakere sürecinin ülkemizi getirdiği noktayı görebilseler, eleştirebilseler.. Yolsuzluk yapanların ve rüşvetçilerin korunmasına karşı çıkabilseler.. Hukuk sisteminin her gün bir temel taşının yıkılmasına, otoriterleşmeye doğru gidişimize seslerini çıkarabilseler… Çok önemli bir görev yapmış olacaklar.
Hiç olmazsa içeriden biri olan Abdurrahman Dilipak kadar bazı yanlışları dile getirebilseler:
“Bir de kısas yapıyorlar, akıllarınca, onlar bizim mallarımızı çaldı yıllarca, bize zarar verdiler, biz de onun karşılığını alıyoruz şimdi..
Onların size yaptıklarını, siz onlara yaparak aslında onlara benziyorsunuz.. Arada fark kalmıyor.. Babalarının sizin babanıza yaptığı zulmü, siz oğullar olarak, onların çocuklarına ödetiyor, buna da adalet diyorsunuz..
Kimi dini kullanıyor, kimi tarihi, gelenekten bir rivayet buluyor, onun arkasına saklanıyor. Öyle olunca da, bütün haramları helâl kılmak mümkün oluyor..
Rüşvetin de kılıfı bulunmuş, torpilin de.. Fetvası da alınmış! O zaman geriye ne kalıyor.. Çalabilirsiniz de.. İftira da edebilirsiniz.. Tehdit ve şantaj da mümkün, kumar oynayabilir, oynatabilirsiniz.. Bu bir “savaş” dersiniz, öldürürsünüz de!”
Ya da Ali Bulaç‘ın ifadesiyle “imanımız eylemlerimizde tezahür etmiyor” özeleştirisi yapabilseler.
*****
VİCDANLARINIZI DAHA FAZLA KANATACAĞIM
Milli ve İslami değerlerle yetişen AKP destekçisi dostlar. Ben sizin vicdanlarınızın yarasını kaşımaya, daha fazla kanamasını sağlamaya çalışacağım.
Ta ki vicdanlarınızın sesine uyarak, bulunduğunuz yerde üstünüze düşen vazifenizi yapıncaya kadar… Veya size yakışmayan yeri terk edinceye kadar…
Bunları yapamıyorsanız vicdanlarınızı sökün atın. Bir daha da değerlerinizden ve imanınızdan söz etmeyin.