8 Mart ve İki Teklif

61

Cinsler, renkler, eşya ve fikirler arasındaki farklılığın,
bir zenginlik, bu zenginlikte bir hikmet olduğu düşünülmesi gerekirken, birer
kavga sebebi yapılması çağımız düşünce sistematiğinin bir hastalığı olsa gerek.
İyinin karşısında kötünün, gecenin karşısında gündüzün, dişinin karşısında
erkeğin bulunması; bir ayettir, bir ilimdir, bir mucizedir, insan türünün
kaderidir. Bunu düşünen, sorgulayan beyinler idrak edebilir; tabii, ahlakın
yüksek, niyetin samimi, tefekkürün derin, yöntemin doğru olması şartıyla.

İnsanlar meşgul olsun, oyalansın; hatta biraz da kavga
etsinler diye ortaya konan oyuncaklardan, ilan edilen günlerden biri de 8 Mart.
Adı, Emekçi Kadınlar Günü. Son zamanlarda adını değiştirdiklerini görüyorum:
Dünya Kadınlar Günü.

Ne yapılıyor bu günlerde? Sanki değersizmiş gibi, kadının
değeri daha yüksek sesle ifade ediliyor, kadınlar kendini ispatlama, erkekler
kadınlara karşı şirinlik yapma yarışına giriyor. Kanunlar hatırlatılıyor,
kadına karşı şiddet ve kadın mağduriyetiyle ilgili haberler bolca, ajite
edilerek veriliyor, siyasiler oy devşiriyor, kapitalist düzenin egemenleri de
bir şekilde keselerini şişiriyor. Daha da ileriye gidilerek, cinsiyetçilik
perspektifiyle, erkeklerin canavar ruhlu yaratıklar olduğu tezi işleniyor;
cesaret bulan cüretkârlar, evliliğin ve aile kurumunun gereksizliğini, karşıt
cinslerin kuralsız birliktelik özgürlüğüne kimsenin müdahale etme hakkının
olmadığını haykırabiliyor.

Ortada, kadınlara karşı yapılan bir haksızlık ya da zulüm
denecek sorun varsa, bu konu ortaya böyle konmaz ve böyle tartışılmaz. Usul
olmayınca vusul gerçekleşmiyor. Zulüm, şiddet, haksızlık; cinsiyet temelli bir
sorun değil, ahlak temelli bir sorundur; insani değerlerin düşüklüğünün, inanç
yapısının çürüklüğünün, dünyevileşme ihtirasının yüksekliğinin, bencilliğin,
sadistliğin, megalomanlığın hayat tarzı haline gelmesinin ürünüdür.

Şiddete maruz kalanlar sadece kadınlar değildir. Bu toplumda
çocuklar, yaşlılar, meramını anlatamayanlar, sistemin ötekileştirdiği herkes,
bir nedenle, şiddete uğramaktadır. Şiddet, insani değerlerden yoksun, ahlakı
düşük insanların egemen olduğu toplumlarda genel bir olgudur. Cinsiyet temelli
bir şiddeti gündemde tutmak, şiddeti daha da körükler, cinsiyetçiliği doğurur.
Cinsiyetlerin karşıtlığı ve çatışması, kazanılması gereken hakkaniyet
mücadelesi ve hedefinden bizi uzağa düşürür, mahrum bırakır. Sorunların
hallindeki zaman, zemin, perspektif ve yöntem yanlışlığı, haklıyken haksız
duruma düşülmesi sonucunu doğurur.

Asla, kadınlara yönelik şiddetin meşruluğunu savunuyor
değilim. Yaşadığımız evrende, gücü yetenin, gücü yetmeyene şiddet uyguladığı
genel doğrudur. Kadınlar da gücü yettiğine şiddet uygulayabilmektedir. Çöpe
atılan ceninler, cami veya duvar diplerine bırakılan yeni doğmuş çocuklar hangi
duygunun eseridir? Ağlayan çocuğu susturmak için kullanılan insanlık dışı
yöntemler, neyle izah edilebilir? Kıskançlık histerisine tutulan kadınların,
intikam duygusuyla kocalarına karşı sergiledikleri tavırlar veya onları
cezalandırma yöntemleri, hangi ahlaki ilkeye uyar?

Kadını Allah yaratmıştır, erkeği de yaratmıştır. Allah,
hayvanı da yaratmıştır, bitkiyi de yaratmıştır. Her biri can taşır, değerlidir.
Her canlı birbirine lazımdır. Hiçbiri, bir diğerinden daha değerli ya da
değersiz değildir. Kimse, kimseye şiddet uygulayamaz, zulmedemez. Bir türün ya
da cinsin, haklarını ön plana çıkararak, diğer cinse karşı haksızlık yapması da
bir şiddettir, zulümdür. Bu sokak, çıkmaz sokaktır. Yapılması gereken, her tür
ve cinse karşı değerbilir olmaktır, şiddete karşı olmaktır. Kadınlar Günü’ne
karşı değilim; teklifim, kadirşinaslık veya değerbilirlik adına bugünün “Dünya
Kadirşinaslık Günü” adıyla bir basamak yukarıya taşınmasıdır veya bu isimle
yeni bir günün ilan edilmesidir.

“Pişmiş aşa, su katılmaz.” sözü, genel bir ilkeyi ifade
eder. Alışverişlerde de başlamış bir sürece müdahale etmek, fesat karıştırmak, ticari
ahlaksızlıktır. Bu tip davranışların, bir şekilde müeyyidesi kanunlarda
mevcuttur. Bizim kültürümüzde söz bölünmez, ticaret bozulmaz, istenen kızın
fikri çelinmez, aşka ihanet edilmez.

Ailelerin dağılmasında, özellikle kadına yönelik şiddette
aile birlikteliğine fesat karıştırılmasının önemli bir sebep olduğunu
görüyorum. Mademki her türlü fesat ahlaksızlıktır, suçtur; bunun da kanunlarda
bir karşılığı olmalıdır. Kurulu aileye fesat karıştıran, aile düzeninin ve
huzurunun bozulmasına yol açan dışarıdan kişiler, bu davranışlarının cezasını
mutlaka çekmelidirler. Çok kere aile bireyleri mağdur olmakta, ancak aileye
fesat karıştıran kadın ya da erkek, işin içinden sıyrılmaktadır. Toplumsal
huzurun sağlanması için, aileye fesat karıştıranların cezalandırılmasıyla
ilgili yazılı yasalara acilen ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. Kadın veya erkeğin
ihanetine sebep olan, bunu körükleyen kişiler de kişiyi tacizde, haneye tecavüzde
uygulanan cezalara benzer yaptırımlara uğrayacağını, yüz kızartıcı suç
işediğini bilmelidir. Bu müeyyideler, hem sosyal içerikli hem ağır olmalıdır.

Her bataklık, kendi sineğini üretir ve besler. Yanlışlıklar panayırında
alıcı da satıcı da birbirinden davacıdır. İlk ilikleme yanlışsa bütün düğmeler
yanlış iliklenir.

Temel sorun, ahlaki ve insani eksiklik. Son söz: Önce insan
ol, sonra ne olursan ol.