Mobil iletişimin
vazgeçilmezi olan cep telefonlarında, birinci nesilde (First Generation-1G) bas-konuş,
ikinci nesilde (2G) kısa mesaj (SMS), GPRS (General Packet Radio Service), üçüncü
nesilde (3G) yüksek hızlı internet bağlantısı, görüntülü konuşma, dördüncü nesilde
(4G) ise HD TV içeriklerini izleyebilme, canlı video yayınları gibi
teknolojileri kullanıcılarına sunan operatörler, kullanılan mobil veri
kapasitesinin artması ile birlikte, bu yüksek miktardaki verinin daha hızlı ve
kayıpsız kullanılabileceği, daha geniş band aralığına ve daha yüksek hıza sahip
yeni bir platform arayışına girdiler. Mobil veri iletişiminde beşinci nesil
(5G) olarak isimlendirilen bu teknolojinin 4G teknolojisinden olan en önemli
farklılıklarına baktığımızda, 4G’ye göre daha hızlı ve kesintisiz veri
aktarımı, aynı anda daha fazla sayıda kullanıcının hizmet alabilmesi, şehir
merkezlerinde karşılaşılan kapsama alanı dışında kalma veya zayıf kapsama alanı
problemlerinin ortadan kalkması, buna bağlı olarak cihazlarda daha uzun pil
ömrü gibi son kullanıcıyı, yani bizleri cezbedici özellikleri görmekteyiz. Tüm
bu farklılıkların gerçekleşmesi için yapılması gereken ise 4G teknolojisinde
kullanılan dalga frekanslarından daha yüksek frekanslara sahip dalgalarla mobil
iletişimi sağlamaktır. Frekansı kısaca saniyedeki salınım sayısı olarak
tanımlayabiliriz. Bir saniyede bir kez salınım veya titreşim hareketi yapan sistemin
frekansı 1Hz (Hertz) olacaktır. 4G teknolojisinde 2.4-2.9 GHz (saniyede 2.4-2.9
milyar salınım hareketi-GigaHertz) frekanslarında mobil veri iletişimi
sağlanırken, 5G teknolojisinde bu rakamın 30-100 GHz hatta 300 GHz değerlerine
ulaşacağı bilinmektedir.
FM (75-108 MHz) radyo
yayınlarına dikkat edersek, otomobillerimiz ile şehir dışına çıktığımızda
genellikle favorilerimiz arasına eklediğimiz birçok radyo kanalını
dinleyemediğimizi görürüz. Oysa TRT’nin Orta Dalga (300 kHz-3 MHz) veya Kısa
Dalga (3-30 MHz) radyo yayınlarını dünyanın birçok yerinden dinlemek mümkün
olabilmektedir. Yüksek frekanslı dalgalar, kaynağından uzaklara gidemedikleri
için taşıdıkları enerjiyi (bilgiyi) de uzağa götürememekte, ancak vericinin
gücü kadar uzağa iletebilmektedirler. Bu durumda 5G teknolojisinde kullanılacak
olan yüksek frekanslı dalgaların taşıdığı enerjiyi veya mobil veriyi çok uzağa iletemeyeceği
de açıktır. Çok yüksek frekanslı bu dalgalar duvarlardan, sulardan, yoğun bitki
örtüsünden geçememektedir. Bu durumda mobil iletişim verisini duvarların,
bitkilerin arkasına geçirmek için uygulanabilecek tek çözüm baz istasyon
sayısını arttırmaktır. Nitekim New York’ta yapılan bir araştırma, 5G
sinyallerinin kayıpsız bir şekilde şehirdeki tüm bina içlerine etkin bir
şekilde ulaşabilmesi için her 200 metre yarıçaplı bir alana bir baz istasyon
kurulması gerekliliğini göstermiştir. Kırsal bölgelerde ise yapılaşma ve yapı
malzemesi özelliklerine göre yarıçap değeri biraz daha büyük olacaktır. Bu
arada operatörlerin yapacağı bu büyük altyapı yatırımının son kullanıcıya
fatura edileceğini, şu an kullanmakta olduğumuz akıllı telefonları da 5G
teknolojisinde kullanamayacağımızı da belirtmek yararlı olacaktır.
Yüksek hızda ve kesintisiz
veri iletimi, uzun süren pil ömrü, tam kapsama alanı gibi son kullanıcı için oldukça
çekici olan bu özelliklerin yanı sıra, 5G teknolojisinin beraberinde getirdiği
ancak pek gündeme gelmeyen ama önemli bir tartışma konusu da insan sağlığı için
zararlı olup olmadığıdır. Türkçesi “yayınım” olan, İngilizce “radiation”
kelimesinden türeyen radyasyon, mobil veri iletişiminde de kullanılan elektromanyetik
dalgaların yayınımı sonucunda gerçekleşmektedir. Radyasyon, ilerleyen dalganın
frekansına bağlı olarak “iyonize olmayan” ve “iyonize” radyasyon olarak ikiye
ayrılmaktadır. İyonize radyasyon, çok yüksek frekanslı dalgaların taşıdığı
enerjinin, karşılaştığı atomdan bir elektron koparıp onu iyonlaştırması ile
gerçekleşir ve insan sağlığı için en tehlikeli yayınım şeklidir. 300 PHz (saniyede
300 Katrilyon salınım hareketi-PetaHertz) ve üzerindeki frekanslarda olan X-ray
ve Gamma ışınımları bu yayınımlara birer örnektir. 300 PHz’in altındaki
yayınımlar, iyonize olmayan yani insan sağlığı için bir tehdit oluşturmayan radyasyon
olarak isimlendirilirler. Ancak, yapılan birçok araştırma iyonize olmayan bu
radyasyona uzun süre maruz kalınması durumunda, DNA bütünlüğü, hücre zarı,
genler, protein sentezi, nöral fonksiyonlar, kan-beyin bariyeri, melatonin
üretimi, erkeklerde spermler, kadınlarda yumurtalar ve bağışıklık sistemi
üzerinde olumsuz etkilerinin oluştuğunu ortaya koymuştur. İyonize olmayan
radyasyonun beyin kanserine yol açtığı da yine bilimsel çalışmalarla
kanıtlanmıştır. Nitekim Dünya Sağlık Örgütü elektromanyetik alan kaynaklı
etkilerin kanserojen olduğunu 2011 yılında kabul etmiştir. Tüm bunlara ek
olarak, iyonize olmayan radyasyon olarak adlandırılan, 30 GHz ile 3 PHz
arasında kalan Infra-red, görünür ışık ve ultraviyole ışınlarının ise ancak
uygun dozlarda ve sürelerde alındığı takdirde insan sağlığı için bir tehdit
oluşturmadığı, eğer belirli doz ve sürelerin üzerinde maruz kalınırsa insan
sağlığı için ciddi tehditler (kanser) oluşturduğu da bilinmektedir. İşte 5G nin
sağlık üzerine yaratacağı sorunlar tam da burada başlamaktadır. Hemen 200 metre
uzağınızda, 30-300 GHz frekansında 7/24 dalga yayacak olan baz istasyonlar,
iyonize olmayan radyasyonu hangi uygun dozda sunacaklardır? 4G teknolojisinde,
insan birim kütlesinin emdiği değeri ifade eden SAR (Specific Absorption Rate)
değeri ile iyonize olmayan radyasyon miktarını kontrol altına alınabilirken (?),
5G için nasıl bir yol izlenecektir? Bu soruların şimdilik net bir cevabı
bulunmamakla birlikte, yüksek frekanslı dalga yayınımının insan sağlığı üzerindeki
etkilerine yönelik yapılmış çalışmalara bakıldığında, insanlarda deri ile
ilgili problemlerin artmaya başlayacağı, özellikle baz istasyonlara çok yakın
bölgelerdeki insanlarda, gözlerde retinal sinirlerde bozulma, katarakt
oluşumunun artma eğilimine girebileceğinden endişe edilmektedir. Tabii bu
endişelerin tamamının gerçekleşeceğine dair bilimsel bir sonuca, en azında
günümüzde, sahip değiliz. Bu endişelere benzer bir örnek vermemiz gerekirse, güneşlenme
sürelerinin çok uzun olduğu Akdeniz Bölgesinde rastlanılan en sık kanser
vakasının, ultraviyole radyasyonuna bağlı olarak cilt kanseri olması
beklenirken mesane kanseri olarak görülmesini gösterebiliriz. Ancak var olan
endişelerin en aza indirilmesi 5G altyapısını sağlayan şirketlerin öncelikli
çalışma alanlarından birisi olmalıdır, olmak zorundadır.
5G teknolojisinde
kullanılacak olan yüksek frekanslı dalgaların doğa ve diğer canlılar üzerine
etkileri de henüz tam olarak bilinmemektedir. 1990 yılında, Meyve Sineklerinin
yüksek frekanslı dalgalar karşısındaki davranışlarının incelendiği bir
çalışmada, 46.35 GHz frekansına sahip dalgalara maruz bırakılan embriyoların,
şekilsel olarak farklılıklar gösterdiği ve yaşama oranlarının düştüğü
belirtilmiştir. Bu, maruz kaldıkları frekansta, meyve sineklerinin DNA
yapılarının bozulduğunu veya mutasyona uğradığını göstermektedir. Ancak 46.42
ve 46.50 GHz lik frekanslara sahip dalgalara maruz bırakılan embriyolarda ise
herhangi bir değişikliğe rastlanılmadığı rapor edilmiştir. Yine hastane
enfeksiyonunun sebebi olarak bilinen Staphylococcus
aureus isimli bakteri üzerinde 1996 yılında yapılan bir diğer çalışmada,
bakterinin yüksek frekanslı dalgalara maruz kaldığında, kendisine uygulanan
antibiyotiklere karşı farklı tepkiler gösterdiği rapor edilmiştir. Peki bu
durumda, Covid-19 virüsünün bir 5G şehri olan Wuhan’dan Dünya’ya yayılması bir
rastlantı olabilir mi? Acaba var olan bir virüsün DNA yapısı mutasyona mı
uğradı? Bu sorunun cevabı da şimdilik bilinmezler arasında olmakla birlikte, aklımıza
da “ateş olmayan yerden duman tütmez” atasözü gelmektedir.
Artıları ve eksileri ile
hayatımıza girecek olan 5G teknolojisinin olumlu etkilerine amenna derken, olumsuz
etkilerinden kurtulmanın yolu yine bizim çabamızla olacak gibi görünüyor. Bunun
için yapabileceklerimiz arasında; akıllı telefon yerine sabit telefon hatlarını
kullanmaya ağırlık vermek, kapsama alanının zayıf olduğu yerlerde telefon
konuşması yerine mesaj servislerini kullanmak, telefon ile mümkün olduğunca az
zaman geçirmek (internet kullanımı), telefon görüşmelerimizde kulaklık
kullanmak, gösterilebilir. Unutmayalım ki, kendi sağlığımızı kendimizden
başkası koruyamayacaktır.
Sağlıcakla…