42. Alay / Gelibolu 1915

54

14,1 X 21,2 santim ölçülerinde, 192 sayfalık eser, Çanakkale Savaşları’nda çarpışan 42. Alay’ın, Fransız kuvvetlerine karşı verdiği mücâdeleyi orijinal belgelerden alınmış renkli fotokopiler desteğine sunuyor.

42. Alay / Gelibolu 1915 isimli kitap, yazarın dedesi, savaştan sonra Tuğgeneralliğe terfi ettirilen Ahmet Nuri (Diriker) Bey’in cephede tuttuğu notlardan derlenerek hazırlanmıştır.

Önsöz‘den alınan aşağıdaki satırlar, kitabın tanıtımında kullanılacak en mükemmel dokümandır:

‘Türk tarihi açısından, millet olarak büyük bedeller ödenerek kazanılan Çanakkale Zaferi, tarihimizin en önemli olaylarından biridir. Dolayısıyla Çanakkale Savaşları’nın bütün gerçekliğiyle anlaşılması ve gelecek nesillere aktarılabilmesi için hamasetten uzak, bilinenin tekrarı olmayan, gerçek ve özgün belgelere dayalı eserlerin sayısının artması gereklidir.

Bu çalışmada yukarıda söz edilen yaklaşım benimsenmiş olduğundan, çok sayıda özgün belgeden yararlanılmış ve yaşanan olaylar belgelerde aktarıldığı şekliyle okuyucuya sunulmaya çalışılmıştır. Bu eserin amacı, 42’nci Alay’ın Gelibolu’daki muharebeler içindeki rolünü ve katkısını ortaya koymak suretiyle Çanakkale Savaşı’nın bir kesitine ışık tutabilmektir. Benzer içerik ve nitelikteki çalışmaların diğer alaylarımız için de yapılmasının, Çanakkale araştırmalarına önemli katkı sağlayacağı açıktır.

Çalışmada yararlanılan özgün belgeler için Genelkurmay ATAŞE Daire Başkanlığı Arşivi’nde ve Fransız Kara Kuvvetleri’nin arşivinde araştırmalar yapılmıştır. 42’nci Alay’ın harp ceridesinin yanı sıra ilgili tümen, alay ve daha alt birliklerin harp ceridelerinden yararlanılmıştır. Siperin diğer tarafındaki Fransız birliklerinin savaş günlükleri, yazışmaları ve diğer belgeleri de araştırmaya dâhil edilmiştir. Bu yöntemle aynı tarihlerde, siperin her iki tarafında gerçekleşen olayların ve sonuçlarının araştırılması amaçlanmıştır.

Her iki tarafa ait birlik cerideleri kıyaslandığında, olayların Türk kayıtlarında son derece ayrıntılı bir biçimde ele alınmış ve yazıya dökülmüş olduğu, Fransız kayıtlarında ise bu ayrıntı düzeyinin olmadığı göze çarpmaktadır.

Kitabın birinci bölümünde, konuya yeterince yakın olmayan okuyuculara olayların bağlamını ortaya koyabilmek amacıyla, Birinci Dünya Savaşı’nın başlangıcından 42’nci Alay’ın Gelibolu’ya intikaline kadar geçen süre içindeki gelişme ve muharebeler, alanın bilinen kaynaklarından özetlenerek, genel bilgi olarak sunulmuştur.’ (s: 13-14)

Yazar Ahmet Diriker eserine; Birinci Dünya Savaşı’nı ‘efrâdını câmi-ağyarını mâni’ ölçüsü ile özetleyerek başlıyor. Sonra Osmanlı Devleti’nin durumu ve hemen ardından Çanakkale Savaşı’nda İngiltere ve Fransa’nın Çanakkale Boğazı’na saldırı düzenlemesinin ardındaki sebeplere yer veriyor. Sayfalar arasına serpiştirilmiş olan haritalar, krokiler; yazılanların kolay anlaşılmasına yardımcı oluyor.

Osmanlı Devleti’nin; gerek çağdaşı gerekse sonraki dönemlerde hüküm süren devletlere nazaran arşiv hususunda son derece başarılı olduğu bilinen ve her vesile ile tekrarlanan bir hakîkattir. Bu hakîkat, emrindeki zâbitler tarafından Alay Komutanına verilen raporlarda ve Alay Komutanı Binbaşı Ahmet Nuri Bey’in, emrindekilere ve üstlerine yazdığı mektuplarda da görülüyor. Bir başka husus da dikkati çekiyor: Tevekkül ve iman. Bu iki büyük gücün meyvesi olan kararlılık ve kendine güven… Tabur Komutanı Binbaşı Ahmet Süreyya Bey yazıyor: ‘…katiyen telaş etmem. Efrâdın kuvve-i mâneviyesi de yerindedir. Murâdullahdan (Allah’ın istediğinden) fazla bir şey olmaz. Gelecek düşmana süngülerimizin hazır olduğu ma’rûzdur.’ Bir başka belgede düşman, bu durumun farkında olduğunu şu cümle ile açıklıyor. ‘Allah, Türk ordusunun mağlup olmasını istemedi…’

Çanakkale Savaşı böyle kazanıldı. Zaferle neticelenen mücadeleler yazıldı ve şiirleriyle, besteleriyle, tablolarıyla, hikâye ve romanlarıyla zengin bir ‘Çanakkale edebiyatı, Çanakkale külliyatı oluştu. Ahmet Diriker’in eseri, o külliyatın kemer taşlarından biridir.

Çanakkale Savaşlarını bütün haşmetiyle kelimelerden yapılmış tablo hâlinde okuyucuya sunan kitabı okurken; taarruz heyecanından, top-tüfek ve bomba seslerinden sıkılanlar için, çay-kahve molası mesâbesinde hoş hikâyeler de var:

‘Düşman dün gece 42. Alayın sol cenahına Almanca yazılmış iki kağıd atmışdır. Bunların hulâsa-i meali şöyle: Güya karşılarındaki biz Türkler Alman imişiz. Onlar da Alman imiş. Binaenaleyh bizim döğüşmemize sebep kalmıyor imiş. Sonra Elli Beşinci Alay karşısındaki düşmandan meraklarını yenemeyen iki nefer de siperden çıkarak ‘Siz Alman mısınız Türk müsünüz‘ diye sormuş. Kürd Hasan isminde bir nefer bu meraklı düşmanların birisini yere sermiş. Diğeri nasılsa kurtulmuş. Bu suretle karşılarındakilerin biz Türkler olduğunu tecrübeten anlamışlardır.’

Bir diğer olay ise Yassı Tepe’de gerçekleşmiştir.

‘A41/3’ün karşısındaki düşman siperlerinden gayet fasih Türkçe ile ‘Gelin teslim olun burada güzel elbise, yemek var. Almanlar sizi yazık ettiler, kardeşler‘ diye teklifatta [tekliflerde] bulunarak ve siperlerimize kuru ekmek atmışlardır. Mamafih kendilerine İslamiyet’e ve Türklüğe yakışacak surette cevap verilmiştir.’

Başka bir olay:

Kırk İkinci Alayın cephesindeki düşman tarafından olan gayet muharrik [çok duygulu] bir seda ile üç Kul Huvallahu Ehad okunub sonra da ezan-ı Muhammedi okundu. Tarafımdan dahi mukabele ittirildi.

Yüksek sesle Kuran ve ezan okunması Türk askerlerini etkileyebilmek için başvurulan yöntemlerden biriydi. Toplam sekiz alayından altısı sömürge alayı olan Fransız Doğu Seferi Kolordusu’nda Türk askerine karşı savaşan önemli sayıda Müslüman asker bulunmaktaydı.

Dr. Vassal’ın Fransız Kolordusu’ndaki Müslüman askerlerle ilgili bir hatırası ilgi çekicidir;

‘Mezarlığa kadar yürüdüm, genç askerlerimiz defin işini henüz tamamlamışlardı. Gece gözlem yaparken öldürülen iki siyahîyi gömmüşlerdi. İşlerini tamamladıktan sonra bana hikâyeyi anlattılar. Bisküvi sandığından söktükleri tahtayı iki parçaya ayırdılar. Bu iki parçayı mezarlıktaki diğerleri gibi, çiviyle birbirlerine tutturarak haç şekline getirdiler. Senegallilerin isimleri beyaz bir tahta üzerine dikkatle yazıldı.

Ama belki bu arkadaşlar Hıristiyan değillerdi ve mezarlarına haç yerine hilal konmasını tercih ederlerdi.

Defin işini yapan bu Fransız köylüleri, işin bu yanını akıllarına hiç getirmemişlerdi. Savaş, hepimizi aynı dinden yapma mucizesini göstermişti!’

Yaşanmış bu hikâyelerin Harp Cerideleri’nden alındığı belirtiliyor.

Ahmet Diriker’in telif etiği eser, temiz bir Türkçe ile yazılmıştır. Târihî roman değil, tarihin tam da kendisidir.

SCALA YAYINCILIK:

İstiklal Caddesi, Han Geçidi Sokağı Nu: 116/3B Galatasaray, Beyoğlu, İstanbul. 0.212-251 51 26, Belgegeçer: 0.212-245 28 43 e-posta: scala@scala.com.tr //  www.scalakitapci.com

 

AHMET DİRİKER

1959 Ankara doğumludur.  Ortaokul ve lise eğitimini Ankara Tevfik Fikret Lisesi’nde tamamladı. Ardından Orta Doğu Teknik Üniversitesi Elektrik Elektronik Mühendisliği Bölümü’de lisans ve yüksek lisans eğitiminden sonra elektrik elektronik yüksek mühendisi derecesini aldı. Türkiye’de çok sayıda altyapı, baraj, karayolu, otoyol ve arıtma tesisi projelerinin hazırlanmasında mühendis veya yönetici olarak çalıştı.

Çanakkale Cephesi ve Kurtuluş Savaşı komutanlarından olan dedesi Ahmet Nuri Diriker’in hatıratını ‘Cephelerde Bir Ömür‘ ismiyle kitaplaştırdı.

Yazar, Prof. Dr. Ebru Diriker ile evli olup, Kaan ve Hakan isimli iki çocuk babasıdır.

 

DERKENAR:

Çanakkale Savaşları

OĞUZ ÇETİNOĞLU

 

Çanakkale Savaşları İngiltere Denizcilik Bakanı Winston Churchill (1874-1965) tarafından planlandı,  3 Kasım 1915 tarihinde fiilen başladı. Denizde ve karada 9 Ocak 1916 tarihine kadar 432 gün, bir başka ifade ile 1 yıl, 2 ay 5 gün devam etti.

 

Çanakkale Savaşlarında Türkler, bir gerçeği düşmanlarına tebliğ ettiler:  Çanakkale Geçilmez.

 

Birinci Dünya Savaşı’nda düşman orduları ve donanması, Çanakkale’yi zorlarken, İstanbul’dan toplanan lise ve çoğunluğu Tıp Fakültesi’nde okuyan üniversite öğrencileri, cepheye gönderildiler. Arıburnu’nda İkinci tümen emrinde çarpıştılar. Düşman birlikleri ani bir hücumla, birkaç saat içerisinde 9.000 mevcutlu İkinci Tümen’in bütün subay ve askerlerini şehit etti. Bu sebeple İstanbul Tıp Fakültesi, 1921 yılında hiç mezun veremedi. Bu acı olay, her sene, Tıp Fakültesi hoca ve öğrencileri tarafından Arıburnu’nda şafak vakti yapılan törenlerle anılır. Aziz şehitlerimiz için dualar edilir, ruhlarına Fatihalar gönderilir.

 

Çanakkale Boğazı, tarihte birçok savaşlara sahne oldu. Bunların hiçbiri 18 Mart 1915 tarihinde yaşanan savaşlar kadar destanlaşmamıştır. Dünya tarihinde, toprağın her bir metrekaresine en çok mermi ve şehit düşen savaşların başında gelir.

 

Osmanlı Devleti, Birinci Dünya Savaşı’na, İttifak Devletleri arasında savaşa girmek mecburiyetinde kalmıştı. İtilâf Devletleri Rusya’nın gücünden yararlanabilmek için Çanakkale ve İstanbul Boğazları’nı kullanmak istiyorlardı. 3 Kasım 1915’te İngiliz ve Fransız harp gemileri Çanakkale Boğazı’nın iki yakasındaki tabyaları bombalamaya başladılar. 259 gün süren çarpışmalar, bir değil birçok savaşların sonunda Türk Ordusu’nun zaferi ile sonuçlandı.

 

İtilâf Devletleri, birleştirilmiş bütün güçleriyle boğazı top ateşine tutmuşlardı. Türkler, tek başına idi. Yalnızca mevzilerini savunmakla kalmadılar. Zaman zaman karşı taarruza da geçtiler. Savaş hem karada hem denizde devam ediyordu. Savaşın kendisi kadar sonuçları da çok önemli idi. İtilâf Devletleri’nin başarısızlığı, Birinci Dünya Savaşı’nın uzamasına sebep oldu ve savaşın seyrini değiştirdi. Türkiye açısından önemi ise çok daha büyüktü. Bu bir ölüm kalım savaşı idi. Savaş kaybedilirse, İtilâf Devletleri Anadolu’yu aralarında paylaşacaklar, Osmanlı Devleti’nin tarihe karışması daha erkene alınacağı gibi, yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu, belki de imkânsız hâle gelecekti.

 

İtilâf Devletleri Çanakkale’ye 410.000 İngiliz, 80.000 Fransız olmak üzere yaklaşık yarım milyon askerle geldiler. Türk kuvvetleri bu rakamın çok altında, silâh ve teçhizat olarak da Türk askeri çok fakir durumdaydı.

 

Çanakkale Savaşları’nın yalnızca askerî yönü ele alınırsa noksan ve yanlış olur. Bu savaşta Mehmetçiğin iman gücü ve vatan aşkı, teçhizat ve bilgiden çok daha önemlidir. Sessiz, mütevekkil ve fakat kararlı Anadolu çocuğu; göğsünü çelikten kale hâline getirmiş, en modern silâhlarla donanmış düşman ordularına geçit vermiyordu. Silâhların hiçbir önemi yoktu. İmandan sayılan vatan sevgisi, en önemli etkendi. Bu etken, Çanakkale Edebiyatı diye adlandırılabilecek bir hazine oluşturdu. Hiçbir savaş hakkında bu kadar çok sayıda makale, şiir, destan, hâtırâ, roman ve hikâye yazılmamıştır. Mehmet Âkif Ersoy’un Çanakkale Şehitlerine başlıklı şiiri, başlı başına bir şaheserdir. Ersoy, bu şiirdeki duygu seliyle İstiklâl Marşı’nı yazmıştır. Dönemin Osmanlı Pâdişâhı Sultan 5. Mehmet Reşad Han da Türk askerinin kahramanlığından etkilenerek, beş beyitlik bir gazel kaleme aldı. Yahya Kemal Beyatlı, edebî değeri hayli yüksek olan bu gazele,  bir tahmis yazdı.  Çanakkale Savaşları üzerine tablolar yapan ressamlarımız, marşlar-şarkılar besteleyen müzisyenlerimiz, türküler ağıtlar düzen ozanlarımız ve edebî eserler veren edebiyatçılarımız sayılamayacak kadar çoktur. Belli başlılarını şöyle sıralayabiliriz: Necmeddin Halil Onan’ın Bir Yolcuya, Abdülhak Hâmit Tarhan’ın İlham-ı Nusret ve  Millî Tekbir, Ziya Gökalp’in Çanakkale, Ahmet Nedim’in  Namaz başlıklı şiirleri yanında Orhan Seyfi Orhon, Enis Behiç Koryürek, Celâl Sâhir Erozan, Hamdullah Suphi Tanrıöver, Ömer Seyfeddin, Mehmet Emin Yurdakul, Mustafa Necati Sepetçioğlu,  Mehmet Niyazi Özdemir ve daha yüzlerce kalem erbabı Çanakkale üzerine eserler vermişlerdir. Şiirlerin bir kısmı,  Çanakkale Şiirleri Antolojisi isimli kitapta toplanmıştır.

 

 

KUŞBAKIŞI:

OĞUZ KAĞAN:

Prof. Dr. Necati Demir’in yayına hazırladığı 12,1 X 19,1 santim ölçülerinde, 264 sayfalık kitap, Mayıs 2016’da yayınlandı. Prof. Demir bu eseri, pek çok Oğuz Kağan nüshalarını inceleyerek hazırlamak suretiyle bir ilki gerçekleştirmiş oluyor.

Oğuz Kağan Destanı, tam mânâsıyla bir Türk tarihi, Türk dili, Türk edebiyatı, Türk kültürü, Türk sosyolojisi, Türk siyâsî târihi, Türk hukuk târihi kitabıdır. Oğuz Kağan Destanı, güneşin doğduğu yerden güneşin battığı yere kadar bütün dünyanın Oğuz Kağan tarafından fethinin kitabıdır. Oğuz Kağan ata yurdu olan Issık Göl çevresinden ordusu ile birlikte hareket ederek bütün dünya üzerine seferler düzenler. Bütün Asya’yı, Avrupa’yı ve Afrika’nın kuzeyini ve bu arada Anadolu’yu da Oğuz ülkesi haline getirir.

Yarınlarda daha büyük işler yapma idealine sâhip olanların ve de ideal arayışı içerisinde olanların okuması gereken bir eser…

ÖTÜKEN NEŞRİYAT: İstiklal Caddesi Ankara Han Nu: 65/3 Beyoğlu 34433 İstanbul.  Telefon: 0.212-251 03 50  Belgegeçer: 0.212-251 00 12 www.otuken.com.tr e-posta: otuken@otuken.com.tr

KUMDAN HALAT YAPMAK:

Prof. Dr. Ali Osman Özcan’ın, Aylık Sevgi Dergisi Yesevî’de yayınlanan makalelerinden meydana gelen 12,5 X 19,1 santim ölçülerinde, 159 sayfalık kitapta ele alınan değişik konular hayatı bütün renkleriyle okuyucuya sunuyor. Kolay okunan, bâzıları tekrar okunan yazılar.

30 adet makaleden bâzılarının başlıkları şöyle: *Yalanı Utandıranlar *Seçenek Üretmek *Tartışmayı Tartışmak *Tanımda Mecaz Aramak *Boşver! İstersen Okuma! *Bunalımı Bunaltmak, *Züğürdün Çenesi *Görmeyi Yenidan Öğrenmek *Debelenip Durmak *Söylenip Durmak *Beyin Fırtınası *Yakınma Aşkı *Tatlı Su Kurnazlığı *İmzanın Cilvesi *Sürü Ağılda Sayılır *Nevruz’a Selam *Yerli Yabancılarımız *Kumdan Halat Yapmak…

YESEVÎ YAYINCILIK:

Küçük Ayasofya Mahallesi Küçük Ayasofya Caddesi Hüseyin Ağa Medresesi, Kadırga, Sultanahmet, İstanbul. Telefon: 0.212-638 62 52 Belgegeçer: 0.212-638 35 47 e-posta: e_asliyuce@yahoo.com

PORTRELER HÂTIRALAR:

Türkiye’nin ilk Atom Mühendisi Prof. Dr. Ahmet Yüksel Özemre 1935-2008), ilmî çevrelerde karşılaşıp tanıdığı şahıslarla alakalı hâtıralarını naklederken, mevzulara rahmânî bir bakış açısından yaklaşarak bu zevâtın merakla okunacak portrelerini de çizmektedir.

13,5 X 19,5 santim ölçülerinde 600 sayfalık kitap, 2015 yılında kültür dünyamıza kazandırıldı.

KUBBEALTI NEŞRİYAT:

Peykhâne Sokağı Nu: 3 Çemberlitaş, İstanbul. Telefon: 0.212-516 23 56 Belgegeçer: 0.212-638 02 73

e-posta: kubbealti@superonline.com //  www.kubbealti.org.tr

 

KISA KISA… KISA KISA…

 

1-RUS YAZARLARINDAN MASALLAR VE ŞİRLER: Derleyen: Hazal Yalın / Yapı Kredi Yayınları

2-ÂFİYETLE DİYET: Dilara Koçak / Alfa Yayınları

3-DEĞİRMENİMDEN MEKTUPLAR: Alphonse Daudet – Çeviren: Sabri Esat Siyavuşgil / Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları

4-BİNBİR GECE’YA BAKIŞLAR: Hazırlayanlar Mehmet Kalpaklı, Neslihan Demirkol Sönmez / Turkuaz Yayınları

5-İNCİ ÇAYIRLI’NIN ANILARI: Murat Derin / Pan Yayıncılık

 

 

 

Önceki İçerik‘Çekirdekten Yetişme Öğretmen’ Prof. Dr. Süleyman Hayri Bolay Osmanlı Eğitim Sistemini Anlatıyor.
Sonraki İçerikBir Başka Açıdan Türk İstiklâl Harbi
Avatar photo
28 Kasım 1938 tarihinde Bafra’da doğdu. İlk ve ortaokulu doğduğu şehirde bitirdikten sonra Ankara Ticaret Lisesi ve Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nde okudu. İş hayatına Ankara’da muhasebeci olarak başladı. Ankara ve Karabük’te; muhasebeci, mali müşavir ve profesyonel yönetici olarak devam etti. İstanbul’da, demir ticareti ile meşgul oldu. SSCB’nin dağılmasından sonra Türk Cumhuriyetlerinde sanayi yatırımları gerçekleştirmek üzere çok ortaklı şirket kurdu. Şirketin murahhas azası olarak Azerbaycan’da ve Kırım’da tesis kurup çalıştırdı. 2000 yılında işlerini tasfiye etti. İş hayatı ile birlikte yazı hayatı da devam etti. İlk yazısı 1954 yılında Bafra’da yayımlanmakta olan Bafra Haber Gazetesi’nde başmakale olarak yer aldı. Sonraki yıllarda İlhan Egemen Darendelioğlu’nun Toprak Dergisi’nde, Son Havadis ve Tercüman gazetelerinde yazıları yayımlandı. Türk Ocakları Genel Merkezinin yayımladığı Türk Yurdu dergisinde yazdı. İslâm, Kadın ve Aile, Yörünge, Ufuk, Emelimiz Kırım, Papatya, Tarih ve Düşünce, Yeni Düşünce, Yeni Hafta, Sağduyu, Orkun, Kalgay, Bahçesaray, Türk Dünyâsı Târih ve Kültür, Antalya’da yayımlanan Nevzuhur, Kayseri’de yayımlanan Erciyes ve Yeniden Diriliş, Tokat’ta yayımlanan Kümbet, Kahramanmaraş’ta yayımlanan Alkış dergilerinde, Dünyâ ve Kırım’da yayımlanan Kırım Sadâsı gibi gazetelerde de imzasına rastlanmaktadır. Akra FM radyosunda haftanın olayları üzerine yorumları oldu. 1990 – 2000 yılları arasında (haftada bir gün) Zaman Gazetesi’nde köşe yazıları yazdı. Hâlen; Önce Vatan Gazetesi’nde, yazmaktadır. Oğuz Çetinoğlu; Türk Ocağı, Aydınlar Ocağı, ESKADER / Edebiyat, Sanat ve Kültür Araştırmacıları Derneği ve İLESAM / Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sâhipleri Meslek Birliği Üyesidir. Yayımlanmış Kitapları: 1- Kültür Zenginliklerimiz: (2006) 2- Dört ciltte 4.000 sayfalık Kronolojik Tarih Ansiklopedisi: (2008 ve 2012), 3- Tarih Sözlüğü: (2009), 4- Okyanusa Açılan Kapılar / Tefekkür Mayası Röportajlar: (2009). 5- Altaylardan Hira’ya Türk-İslâm Dostluğu: (2012 ve 2013), 6- Bilenlerin Dilinden Irak Türkleri: (2012), 7- Türkler Nasıl ve Niçin Müslüman Oldu: (2013), 8- Türkmennâme / Irak Türkleri Hakkında Bilmek İstediğiniz Her Şey: (2013). 9- Türklerin Muhteşem Tarihi: (Nisan 2014 ve Nisan 2015) 10- 115 Soruda Türk İslâm-Âlimi Mâtüridî (Röportaj): 2015) 11- Cihad – Gazi – Şehid: Kasım 2015. 12-Yavuz Bülent Bâkiler Kitabı (2016 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 13-Her Yönüyle Kâzım Karabekir (2017 Mehmet Şadi Polat ile birlikte) 14-Dil ve Edebiyat Dergisi / İlk 100 Sayı Bibliygorafyası (2017 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 15-Büyük Türk İslâm Âlimi Serahsî (2018), 16-Âyetler ve Hadisler Rehberliğinde Kutadgu Bilig’den Seçmeler (2018), 17-Edib Ahmet Yüknekî ve Atebetü’l-Hakayık (2018), 18- Büyük Türk İslâm Âlimi Mâtürîdî (2019), 19-Kâşgarlı Mahmud ve Dîvânu Lugati’t-Türk (2019). 20-Duâ / Huzura Açılan Kapılar. (2019) 10-Yesevi Yayıncılık, 12-Yakın Plan Yayınları, 13-Boğaziçi Yayınları, 14-Dil ve Edebiyat Dergisi, diğer kitaplar Bilgeoğuz Yayınları tarafından yayımlanmıştır.