Mübarek Ramazanınızı tebrik eder, bu mübarek ayın iyi bir durum muhakemesi yapma fırsatı vermesini dilerim. İslâm âlemine ve Türk Milletine mensup olma şuurunun, Ramazan’da pekiştirilmesini dilerim. Ülkemize ve milli davalarımıza sahip çıkma azim ve kararlılığı ve bu yoldaki şerefli mücadele de bir ibadettir. Vatan sevgisinin imandan olduğu hadisinin hatırdan hiç çıkarılmamasını temenni ederim.
30 Ağustos Zafer Bayramını kutladığımız gün Aydınlar Ocağı’nın sembol haline gelen İstanbul Edirnekapı Şehitliği’nde “Şehitlerimizi Anma” toplantısı vardı. Kendilerine çok şey borçlu olduğumuz aziz şehitlerimiz saygı ve rahmetle anıldılar. Tatilde kaybolmayıp bu insani, İslâmi ve vatandaşlık görevini yerine getirebilenlere ne mutlu… Türkiye’yi Türkiye olmaktan çıkarıcı, dış destekli iç ihanete karşı mücadele veren genç evlatlarımız işbirliği ve ihanetin önünde sıra dağlar gibi durarak şehitlik mertebesine yükselmektedirler. Kendini Türk Milletine mensup hisseden herkesin Fatihaları onlarladır.
Bu aziz varlıklar, bazı belediye başkanlarının, ırkçı ve bölücü çevrelerin, Devlete açıkça savaş açmalarına fırsat verilsin diye şehit olmadılar. Türk kimliği tartışılsın, milli gurur ve haysiyetimiz zedelensin, yabancılara bir türlü hayır denemesin diye toprağa düşmediler. Onlar dıştan kumandalı, tavizci ve teslimiyetçi politikalar sürsün diye ölmediler. İktisadi kaynaklarımız, kuruluşlarımız, yabancılara peşkeş çekilsin, dışarıdan yasa ve anayasa taslakları dayatılsın diye şehit olmadılar. Bu aziz varlıklar, devlet makamlarında, saraylarda ve maalesef Çankaya’da terör örgütü uzantılarının kabul edilmesi ve ağırlanması için ölmediler.
Bölücü-ırkçı terör konusunda düşünülmesi gereken en önemli husus; 2000’li yılların başındaki düşük yoğunluğun bugün hangi noktaya geldiğidir. Hayali AB üyeliği yolundaki uygulamalar, Türkiye’yi AB kalıbına uydurmaya çalışanlar, terörle mücadeleyi ve kararlılığı zedelemektedir.
Aslında her 30 Ağustos Zafer Bayramı kutlamaları bizi iyi düşündürmelidir. 30 Ağustos’a yol açan şerefli mücadelenin milli bağımsızlık için yapılan milli bir mücadele olduğu kavranmalıdır. Türk Milletinin çeşitli ümitsizlikler içindeki milli iradesi; mandacı, teslimiyetçi fikirlerin yırtıp atılması olmuştur. Milli Mücadelenin Cumhuriyetle taçlanması yine milli iradenin gereğidir. Bugün milli bağımsızlığı ve egemenliği önemsemeyenler, karşılıklı bağımlılığı tartışanlar, Dünya şartlarının değiştiğini zanneden gafiller tarihten ders almalıdırlar. 86 yıl geçmesine rağmen, Türk Milletinin bir bütün olarak emperyalizme, dışarıya bağımlılığa karşı olan milli iradesi dimdik ayaktadır. Bazı yozlaştırmalara ve hassasiyet kaybına rağmen…
Dün de işgal güçlerine dalkavukluklar yapılıyor ve onlardan şefaat bekleniyordu. Bazı sözde aydınlar ve ulema, Yunan birliklerinin zaferi için dua edilmesini savunuyor; İngilizlerin önünde durulmaması gerektiğini, onların bize medeniyet getireceğini alçakça beyan ediyorlardı. Bugün de dünden farklı değildir.
1071 Malazgirt’inde Alparslan’ın, 1453’de Fatih Sultan Mehmed’in, 1923’te Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün bize kazandırdıklarına ve tarihi emanetlerine yeterince lâyık olamadığımız ortadadır. Daha henüz içeride bile tartışılmayan kanun ve anayasa taslaklarının Meclis’ten geçmiş gibi dışarının huzuruna sunulması ayıbını taşıyoruz. Neredeyse yaptığımız her yeni uygulama, küresel güç ve sermayenin çıkarına gelişiyor. Ülke menfaatleri ve ülke güvenliği havada kalıyor. Tasfiye halindeki şirkete benziyoruz. Bilhassa son 5-6 senedir neleri tartışır hale geldik? Hangi taleplerden ve milli davalardan vazgeçer konuma sokulduk? Bunları bir düşünelim. Kişi hak ve hürriyetleriyle ülke güvenliğini birbirine rakip gördük. Güvenliği zedeleyerek hürriyetleri genişletmenin yanlış ve ayıbını fark edemedik. Adeta ağacı gövdesinden kestik ve çiçekleri deterjanlı suyla suladık. Bazı münferit olaylardan hareketle devlet ve ordu düşmanlığını marifet sandık. Engel olarak görülen Jandarma ve diğer bazı resmi kuruluşların maksatlı suçlanması, hatta hedef gösterilmesi, yargısız bazı infazlar, hukuk devletinde olmayacak uygulamalar, sözde mücadele ettiğimiz teröre hizmet etti. Biz ise; muhalefetin bile nasıl yapılması gerektiği konusunda şaşkınlık içine girdik. Yalpalayıp durduk. Çelişkiler sergiledik.