28 Şubat İlelebed Sürmekte; Ya 11 Eylül?

92

 

28 Şubat bin yıl sürecek” demişti dönemin Genelkurmay Başkanı. Kaldı 984 yıl..

Demek ki Anadolu’ya gelen Türklerde de iki milenyum var: İlk binyıl, 26 Ağustos 1071 Malazgirt’ten 30 Ağustos 1922 Dumlupınar’a bir’den beş’e geri vites de dâhil (Karlofça sonrası) tüm viteslerin denendiği ve sonra başa döndüğümüz süreçti. 780 bin 576 metrekarede dem tutmaya, güç toplamaya çalıştık. “Hele bir 70 milyon olalım; o zaman size gösteririz” dedik.

Artık kimine gününü gösterebilir hale geldik ki 75 yıl sonra ikinci binyılı resmî bir açılışla ve askerî törenle başlattık. 2000 senesinde ikinci milenyumunu başlatan Batı / Haçlı Dünyası da 2001’de “bin yıl sürecek” 11 Eylül’ünün pimini çekti. Ha biz cevabını 2002’de sandıkta verdik vermesine de o şık Ahmet Şık mıydı, Sadri Alışık mıydı bilinmez. Fakat o şıkkın planlamasının / sondajının 1997’de kotarıldığı bilcümle kurum, kuruluş ve odakça malûm.

‘Bilcümle’yi açalım: 28 Şubat’ın “Mahşerin 5 Atlısı“ndan meşhur Beşli‘si ne âlemde? TÜSİAD’ın, TOBB’un, TESK’in, TİSK’in ve TÜRK-İŞ’in başkanlarından başka bir şeyi değişti mi? O zaman o Hükümet’in fışfışçısı, bu zaman bu Hükümetin goygoycusu.

Gelelim baba devlet kurumlarına: Genelkurmay, MİT, YÖK, Anayasa Mahkemesi, Danıştay, Yargıtay vs. o vakit Ecevit İktidarının, bu vakit Erdoğan İktidarının doğal destekçisi değiller mi?

Geçiyoruz medyaya: Halkımızın o devirden bu devire koçbaşı televizyonları; TRT, Show, ATV, Kanal D, Star, TGRT, Samanyolu ve amiral gemileri; Hürriyet, Milliyet, Sabah, Türkiye, Zaman Gazeteleri 16 yıllık çizgilerinden çıktılar mı? Hâşâ.. O zamanda öyle gerekiyordu, bu zamanda böyle gerekiyor.

Zaten iddiamız da budur: 28 Şubat, ‘Müslümanların ensesinde boza pişiriliyor’ iddiasıyla 2 binli yılların en uzun süreli “sivil” iktidarını pişirmekti. O vakitler ezilmiş / horlanmış gibi gözüken din iddialı kesimin karşısındaymış gibi duranlar aslında bu vakitlerdeki doğumun normal olmak yerine erken / sezaryen olmasına bahis oynamışlardı.

Son son bir de dillere pelesenk ‘iç ve dış mihrak‘lara bakıverelim: Radyolarımız, tiyatrolarımız, müzik – magazin dünyamız (Şef garson Ertuğrul damadı Ercan Saatçi öncülüğünde) sanatçılarımız, solcularımız, liberallerimiz, Kürtçülerimiz, cemaatçilerimiz; hepsi 16 boyunca ne kadar ‘değişerek geliştiler‘ di mi?

Ve her zamanın muhalifleri / uslanmazları o Bursa plakası boyunca da “Zulüm kimden gelirse gelsin” “mazluma umut, zalime korku” oldular. Milletin refleksi, tarihin vicdanı ve duruş denilen, tavır denilen unutulmuş anka hikâyesinin canlı tanıkları (bazen sanıkları) oldular.

Müseccel dış mihraklarımız olan AB, ABD, İsrail, BM, Dünya Bankası gibi yapılar da o günden bugüne bize sevgilerini artarak sürdürdüler. Hatta 16 yıl evvel “Bırak böyle kalalım; bir dargın, bir barışık” şarkısı sularında akıyorken ilişkilerimiz bugün “Eller ayırsa bile, biz ayrılamayız” mevsimine ulaşmıştır netekim.

Şerri hayrı çevirmeyi kimileri şerirlerin yanında bizim gibi hayırlı yaratıklar olursa Allah’ın izniyle döndürürüz diye düşünüyorlar galiba. Yoksa bu kafayla bırakalım 2071‘i, 2023‘ü bile görmek zor gözüküyor.

Netice-i kelâm: İlk bin yılı Horasan erenleri / gazi alperenler, âhiler ile Anadolu abdalları, bacıları ve delikanlıları sürüklemişti; bu ikinci binyılın planını ve pazarlığını bize sormadan kim yaptı? Hangi cesaret ve ne cüretle?

(Kızıl) Elma dersem ortaya çık, armut dersem sulanma!