Adnan Menderes, 27 Mayıs Darbesi sonrası Başbakanlık görevinden alındı ve Yüce Divan’da yargılandı. Mahkemede suçlu bulunan 62 yaşındaki Menderes, İmralı Cezaevi’ne nakledilerek 17 Eylül 1961, Pazar günü asılarak idam edildi.
*
‘’Geçmişini bilip ders almazsa millet,
Başına bin bir felâket gelir elbet’’
İfadesiyle konuya girelim.
*
Edinimlerimizden okuduklarımızdan bahisle;
Bundan 63 yıl öne bir sabah Türk milleti şu bildiriye uyanmıştı:
*
“Muhterem vatandaşlar!
Bugün demokrasimizin içine düştüğü buhran ve son müessif hadiseler dolayısıyla ve kardeş kavgasına meydan vermemek maksadıyla Türk Silahlı Kuvvetleri memleketin idaresini eline almıştır.
Bu harekete Silahlı Kuvvetlerimiz, partileri içine düştükleri uzlaşmaz durumdan kurtarmak ve partiler üstü tarafsız bir idarenin nezaret ve hakemliği altında en kısa zamanda âdil ve serbest seçimler yaptırarak idareyi hangi tarafa mensup olursa olsun seçimi kazananlara devir ve teslim etmek üzere girişmiş bulunmaktadır. Girişilmiş olan bu teşebbüs, hiçbir şahsa veya zümreye karşı değildir. İdaremiz hiç kimse hakkında şahsiyete müteallik tecavüzkâr bir fiile teşebbüs etmeyeceği gibi, edilmesine de asla müsamaha etmeyecektir. Kim olursa olsun ve hangi partiye mensup olursa olsun, her vatandaş kanunlar ve hukuk prensipleri esaslarına göre muamele görecektir. Bütün vatandaşların, partilerin üstünde aynı milletin aynı soydan gelmiş evlatları olduklarını hatırlayarak ve kin gütmeden birbirlerine karşı hürmet ve anlayışla muamele etmeleri, ıstıraplarımızın dinmesi ve millî varlığımızın selameti için zarurî görülmektedir. Kabineye mensup şahsiyetlerin Türk Silahlı Kuvvetleri’ne sığınmalarını rica ediyoruz. Şahsî emniyetleri kanun teminatı altındadır. (…)”
*
Gayet masumane bir hareketmiş gibi takdim edilen bu askerî darbe -diğer tahribatları bir yana- maalesef üç masum cana mal oldu: Adnan Menderes (Başbakan), Fatin Rüştü Zorlu (Dışişleri Bakanı) ve Hasan Polatkan (Maliye Bakanı) idam edildi.
Hâlbuki Şirazlı Sâdî’nin ifadesiyle “Bütün dünya için bir damla kan çoktur.”
*
Şu fıkrayı muhakkak duymuşsunuzdur. Bir gece uyurken Nasreddin Hoca’nın sakalının üzerinden bir fare geçer. Hoca hemen eşine seslenir: Hanım, Hanım! Kalk, sakalımın üzerinden bir fare geçti, onu yakalayalım. Hanımı “Bu karanlıkta fareyi nasıl yakalayacağız? Hem sonra ne olmuş sakalının üzerinden fare geçtiyse?” deyince Nasreddin Hoca şöyle mukabelede bulunur: Öyle deme Hanım, alışır, yol olur, her gece geçmeye kalkar.
*
O hesap, 27 Mayıs 1960 darbesine halk gerekli tepkiyi göstermediği, yapılan haksızlıklar, yapanın yanına kâr kaldığı için “12 Mart 1971 Muhtırası”, “12 Eylül 1980 Askerî Müdahalesi” ve nihayet “15 Temmuz 2016 FETÖ Darbe Girişimi” yaşandı bu topraklarda…
Bunlar Cumhuriyet döneminde başımıza gelenler. Türk milleti sıraladığımız bu müessif olaylardan bin beterini Cumhuriyet öncesinde de yaşadı. Sözü uzatmamak için sadece bir örnekle yetineceğiz.
*
Yıl 1730… Sıradan bir Yeniçeri serserisi olan Patrona Halil isyan başlatır ve Padişah III. Ahmet’ten başta Sadrazam (başbakan) olmak üzere 37 kişinin kellesini ister. Padişah çaresiz -Şeyhülislâm Abdullah Efendi hariç- 36 kişiyi asilere teslim eder ve gece idam edilirler. Sabahleyin cesetleri inceleyen asiler Sadrazam İbrahim Paşa’nın na’şını bir atın kuyruğuna bağlayarak sokaklarda sürürler. Bitmedi, bilahare asiler Padişah III. Ahmet’in de tahtı bırakmasını isterler. Padişah mecburen kardeşinin oğlu I. Mahmut’a şu nasihatlerle saltanatı teslim eder:
“Mahmut’um, vezirlere teslim olma. Daima vezir ahvalini tecessüs eyle. Beş on sene birini vezaretle müstakilen istihdam etme. Merhametli ol. Tasarruf üzere ol. İşini kendin gör, ele itimat etme. Umurunu âdil, dindar, umur görmüş, tecrübe sahibi olmuş, bu fena dünyanın nice belâ ve mihnetini çekmiş pîrler ile müşavere et. Tamahkâr, zâlim, akılsız vezirler elinde kalan padişahlar felah bulmazlar. Tarih okuyarak gelmiş geçmiş padişah, vezir ve milletlerin ahvalini bil. Daima ağır başlı ülemâ, sülehâ adamlarla müşavere et. Sırrını her adama hatta evladına dahi söyleme. İşte benim halim sana ibret olsun.”
Ne kadar ibret verici bir manzara değil mi?..
*
Türk Milletinin yaşadığı bu acı tecrübeleri yaşamama adına haykırmamız gerekiyor:
İnadına demokrasi, hak-hukuk, adalet, inadına liyakat, dürüstlük, sandık derken uygulamada tek adam sisteminin yaptığı tahribatlar karşısında yeniden yapılanma;
*
–Tarafsız Cumhurbaşkanı
–Çoğulcu Demokrasi, Katılımcı Yönetim, Güçlü Meclis
–Kuvvetler Ayrılığı ve Güçlü Denetim
–Hukukun Üstünlüğü ve Tam Bağımsız, Tarafsız Yargı
–Devlette Liyakat
–İnsan Hakları ve Bireysel Özgürlükler, Güçlü Sosyal Devlet, Güçlü Sivil Toplum, Güçlü Gençler
–Özgür Basın
–Adil ve Özgür Seçimler
Aksatılmadan işlerliğe girerse darbeler tozlu raflarda kalır.