Zeki HACIİBRAHİMOĞLU “Teröristbaşının yargılanmasında eksik kalan hiçbir husus yoktur. Avukatlarıyla görüştürülmesi hukuka aykırıdır.”

106

Şehit ailelerinin avukatı Zeki HACIİBRAHİMOĞLU ile Abdullah Öcalan’ın durumunu konuştuk.

GİRİŞ:
27 Kasım 1978 tarihinde, Diyarbakır’ın Lice İlçesi’nin Fis Köyü’nde yapılan toplantıda, Kürt kökenli PKK (Kürdistan İşçi Partisi / Partiya Karkaren Kürdistan örgütünün kurulduğu ilan edildi.
Aynı zamanda, PKK terör örgütünün 1. Kongresi olan toplantıda, Türkiye toprakları üzerinde ayrı bir devlet kurulması kararlaştırıldı. Kurucular arasında; 1974 yılında Ankara Yüksek Öğretim Derneği isimli gençlik organizasyonu içerisinde faaliyet gösteren Abdullah Öcalan, Kesire Yıldırım (Öcalan), Haki Karaer, Cemil Bayık isimli teröristler bulunmaktadır. Örgüt, Diyarbakır, Şanlıurfa ve Gaziantep illerini, ilk faaliyet alanı olarak belirlemiştir.
PKK, kanlı cinâyetlerin işlendiği silahlı ilk terör eylemini; 15 Ağustos 1984 günü, Saat 21.30’da Eruh ve Şemdinli’de gerçekleştirdi.
1991-1992 yıllarında örgütün artan eylemleri 1993’te doruk noktasına ulaştı. 24 Mayıs 1993’te Bingöl-Elazığ karayolunu kesen PKK militanları, eğitimlerini tamamlayarak görev yerlerine sevk edilen silahsız 33 askeri otobüslerden indirerek kurşuna dizdi. PKK’lılar, 13 er, bir polis ve 8 vatandaşı da esir alarak götürdüler.
Başlangıçta bağımsız bir Kürt devletinin kurulmasını hedef olarak belirleyen örgüt, 1994 yılında mahallî özerklik için mücâdele edileceğini açıkladı. Cinâyetlerine de devam etti. Polis ve askerlerle birlikte, adını duyurmak için sivil halktan da kadın, çocuk ve yaşlı ayırımı yapmadan pek çok suçsuz insanı katletti. Bu dönemde Türkiye Cumhuriyeti’nin savunma harcamalarına ayırdığı miktar bütün harcamalarının % 10’una kadar yükseltildi. Ayrıca PKK terör örgütü ile ilgili operasyonların devam ettirilebilmesi için ordu bütçesi, 8.000.000.000 ABD doları yıllık harcama seviyesine yükseltildi. Mayıs 1997 harekâtının Türkiye’ye faturası ise 300.000.000 dolar oldu.
5 Temmuz 1993 tarihinde 100’e yakın PKK mensubu, Kemaliye’nin Başbağlar Köyü’nde sivilleri kurşuna dizip evleri ateşe verdi. 31 kişi öldü, 3 kişi yaralandı. Katliamı PKK üstlendi ve Abdullah Öcalan Dâvâsı’nda PKK’nin eylemlerine örnek olarak gösterildi.
30 Haziran 1996’da ‘Zilan’ kod adlı PKK’lı kadın militan, vücuduna sardığı bombaları Tunceli’de İstiklal Marşı’nın okunduğu sırada tören alanında patlattı. Olayda ikisi astsubay toplam 6 asker şehit oldu. Bu tür canlı bomba eylemleri; 25 Ekim 1996, 29 Ekim 1996, 12 Kasım 1998, tarihlerinde tekrarlandı. Cumhuriyet Bayramı’nın kutlandığı sırada Güler Otaş adındaki bir kadın terörist, üzerindeki bombayı patlattı. Saldırıda üçü polis, biri sivil 4 kişi şehit oldu. Kadınların kullanıldığı canlı bomba eylemleri: 24 Aralık 1998, 3 Mart 1999,  9 Nisan 1999, 2 Mayıs 2003 tarihlerinde tekrarlandı. PKK’nın silahlı eşkıyaları da şehir ve köylerde binlerce saldırı düzenleyerek cinâyetlerine devam etti.  
Terör örgütünün başı Abdullah Öcalan, karargâhının bulunduğu Suriye’den ayrıldıktan sonra, İtalya, Rusya, Yunanistan’ı dolaştıktan sonra Kenya’da yakalanıp, dönemin başbakanı Bülent Ecevit’in ifâdesine göre ABD tarafından paketlenerek Türkiye’ye teslim edildi. Çıkarıldığı mahkemede;  29 Haziran 1999 tarihinde oybirliği ile idama mahkûm edildi. Karar Yargıtay 9. Cezâ Dairesi tarafından onaylandı. Ancak bu sırada Avrupa Birliği, Türk Cezâ Kanununda değişiklik yapılarak ölüm cezâlarının kaldırılması için Türkiye’ye baskı yaptı. TBMM’de, oy çokluğu ile kabul edilen bir kanunla istenilen değişiklik yapıldı. Öcalan, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezâsını çekmek üzere İmralı Adası’nda inşa edilen özel hapishaneye konuldu.
Avukatları vasıtasıyla gönderdiği talimatla, PKK terör örgütünü ve TBMM’de temsilcisi bulunan 2010 yılında adı Barış ve Demokrasi Partisi olan siyasî grubu yönetiyor.
Oğuz ÇETİNOĞLU: Teröristbaşı Abdullah Öcalan’ın muhakeme sürecin de hukuken eksik kalmış bir taraf var mı? Varsa nedir, nelerdir?


Av. Zeki HACIİBRAHİMOĞLU:
Teröristbaşının eylemlerinden dolayı hakkında eski Türk Ceza Kanunu (TCK)’nın 125. maddesini ihlalden dava açılmış ve yapılan uygulama sonucunda mahkeme suçun sübuta erdiğine kanaat getirmiş ve teröristbaşını idam cezası ile cezalandırmıştır.
Eski TCK’nın 125. maddesini bilmeyenler için maddeyi aynen yazmak istiyorum. “Devlet topraklarının tamamını veya bir kısmını yabancı bir devletin hâkimiyeti altına koymaya veya devletin istiklalini tenkise veya birliğini bozmaya veya devletin hâkimiyeti altında bulunan topraklardan bir kısmını devlet idaresinden ayırmaya matuf bir fiili işleyen kimse ölüm cezası ile cezalandırılır.”
Nitekim teröristbaşına bu eylemlerinden dolayı ölüm cezası verilmiştir.
Teröristbaşının yargılamasında eksik kalan kamuoyunu şüpheye düşürecek hukuken bir eksiklik yoktur.
O tarihte mevcut olan DGM’de yapılan yargılama yönünden yargılama meri hukuk kurallarına göre yapılırken önce dış baskılar neticesinde Askeri hâkimler DGM’lerden çıkarılmış ve yerine sivil hâkimler tayin edilmiştir. Daha sonrada DGM’ler kaldırılmıştır.
Duruşmaların başladığı tarihten itibaren yedek sivil hâkim duruşmaları başından itibaren takip etmiş ve yargılamanın her aşamasında bulunmuştur.
Askerî hâkim heyetten çıkarıldıktan sonra mahkeme başkanı sanık ve vekillerine yargılamanın yeniden başlaması konusunu sormuş sanık ve vekilleri buna gerek olmadığı ve yargılamanın kaldığı yerden devam etmesini beyan etmişlerdir. Bu durum duruşma tutanaklarında vardır. Ayrıca Avrupa konseyinin görevlendirdiği gözlemciler İmralı Adasında yapılan bütün duruşmaları takip etmişler hatta Yargıtay aşamasında yapılan duruşmada da hazır bulunmuşlardır.
Gözlemciler hazırladıkları raporlarda duruşmaların adil ve şeffaf yapıldığını belirtmişlerdir. Bu raporlar insan hakları mahkemesinin dosyasında mevcuttur.
Savunma hakkının kısıtlandığı iddiaları da yanlış ve mesnetsizdir.
Dosya savunma aşamasına geldiğinde mahkeme başkanı sanık ve vekillerine 15 gün süre tanımış bu süreye sanık ve vekillerinden bir itiraz yapılmamıştır. 15 gün sonra hazırladıkları savunmalarını 5 gün süreyle mahkemede okumuşlar ve yeni bir mehilde talep etmemişlerdir.
Sanığın sorgusunun 4 günlük sürede yapılmadığı ve idam istemi ile yargılamış olması işkence altında yargılama yapıldığı iddiası da yersizdir.
Sanık Kenya’dan getirilip İmralı Adasına kendi can güvenliği için konmuştur. Kış şartlarında bir günlük gecikme, hava muhalefeti sebebiyle adaya gidilememesinden kaynaklanan bir gecikmedir. Kaldı ki sanık o zaman adada villa rahatlığında korunmuş ve gözetim altında ki kişilerin durumu ile kıyaslanmayacak bir rahatlık içerisinde bulundurulmuştur. İdamla yargılanması ise meri kanunlarına göre eylemine uyan eski TCK’nın 125. maddesine göre yapılmış, daha sonra da idam cezası kaldırılmıştır.
Bu sebeple teröristbaşının yargılanmasında hukuken eksik kalmış, adil ve şeffaf yargılamayı ihlal eden bir süreç yaşanmamıştır. Yargılama meri kanunlarına göre adil şeffaf ve hukuka uygun yapılmıştır.
Oğuz ÇETİNOĞLU: Hüküm giymiş, hukuki süreci tamamlanmış bir mahkûmun, avukatlarıyla görüşme hakkına sahip olması hangi gerekçeye dayanmaktadır.
Av. Zeki HACIİBRAHİMOĞLU: Teröristbaşının Ankara 2 numaralı DGM’nin kararı ile eski TCK’nın 125. maddesini ihlalden idam cezası ile cezalandırılmış ve bu karar bütün kanun yollarından geçerek kesinleşmiştir. Daha sonra TCK’dan idam cezası kaldırılmış ve ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çevrilmiştir. Yani teröristbaşı hakkında şu anda kesinleşmiş ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası vardır.
Türk medeni kanununu 407. maddesine göre bir yıl ya da daha uzun süreli özgürlüğü bağlayıcı bir cezaya mahkûm olan her ergin kısıtlanır. Türk Medeni Kanununun 413. maddesine göre vesayet makamı, bu görevi yapabilecek yetenekte olan bir ergini kısıtlı olan kişiye vasi olarak atar.
Bu maddeye göre teröristbaşına mutlak suretle kanun gereği olarak bir vasi ataması gerekmektedir. Teröristibaşına vasi atanmış mıdır? Teröristbaşının vasisi kimdir bunun kamuoyuna açıklanması gerekmektedir.
Yine Türk Medenî Kanunu’nun 471. maddesine göre özgürlüğü bağlayıcı cezaya mahkûmiyet sebebiyle kısıtlı bulunan kişi üzerinde ki vesayet, hapis halinin sona ermesi ile kendiliğinden ortadan kalkar. Buna göre teröristbaşının vesayeti ölünceye kadar devam edecektir.  
Hukukumuzda kısıtlı olan kişinin hukuki ehliyeti yoktur. Hiçbir şekilde kendiliğinden bir işlem yapamaz. Kısıtlı olmadan önce vermiş olduğu vekâletler kısıtlı olunca sona erer. Ve bu vekâletle bir daha işlem yapılamaz. Ancak tayin edilen vasi vekâlet verebilir. Vasinin verdiği vekâlete göre avukatlar hukukî işlemler yapabilirler.
Teröristbaşının hükmü kesinleşmiştir. Hakkında tutuklu veya tutuksuz olarak yargılandığı başka bir ceza davası da yoktur. Teröristbaşının avukatları hukuki bir yardım için değil teröristbaşına kuryelik için görüş yapmaktadırlar.
Bütün bunlara rağmen teröristbaşı Öcalan avukatları vasıtasıyla beyanat ve talimatlar vermeye devam ediyor.
Teröristbaşı İmralı’da ki malikânesinden kandil dağına mesajlar gönderiyor. Dünya kamuoyunu aydınlatıyor. Yeni parti kurulmasını emrediyor. Ve siyasi parti kuruluyor.
Bir sanık hakkında mahkeme mahkûmiyet kararı verdikten sonra verilen karar bütün derecattan geçtikten sonra kesinleşmişse artık hükümlünün avukatla bir ilgisi kalmamıştır.  Hükümlü ile avukat görüşemez. Ancak hükümlü ile birinci derecede yakınları görüşebilir. Zaten cezaevinin duvarlarında hükümlü ile avukatlar görüşemez levhaları asılmaktadır.
Bu sebeple hükümlü ile avukatların görüşmesinin hiçbir gerekçesi yoktur olamazda. Ancak Avrupa Birliğine girme uğruna sadece teröristbaşına avukatlarıyla görüşme imkânı verilmektedir. Bunun neticesi olarak da teröristbaşı içerden dışarıyı çok rahat yönetmekte ve verdiği talimatlarla partilerinin genel başkanları değişmekte eylemler hızla ve aralıksız devam etmektedir.
Terör suçu kesinleşmiş kişiyi övmek onun talimatlarını yerine getirmek, onun resimlerini asmak ve ya taşımak TCK’ya göre suç oluşturur. Ancak bu konuda hiçbir Cumhuriyet Savcısı soruşturma açmamaktadır.
Kürt açılımı diye kandil dağından getirilen teröristler için Habur Sınır Kapısında yasalara aykırı olarak mahkeme kuruldu. Hâkim teröristlere “pişman mısınız” diye sordu, teröristler “hayır pişman değiliz, liderimizin talimatı üzerine geldik” dediler. Hepsi serbest bırakıldı, daha sonrada bir kısmı kandil dağına geri döndü.
Oğuz ÇETİNOĞLU: Böyle bir hakkın kullanılması; (hukukî bir dayanaktan yoksun ise) yetkinin kötüye kullanılması veya görevin ihmal edilmesi şeklinde suç olarak tavsif edilebilir mi?
Av. Zeki HACIİBRAHİMOĞLU: Bu sorunun cevabını iki aşamalı olarak değerlendirmek gerekmektedir.
Birinci aşamada teröristbaşının avukatları görüşmeye giderken bir hükümlü ile görüşmeleri söz konusudur. Eğer eski vekâletnamelerle görüş yapılıyorsa, bu görüşmeler Medeni Kanunun 407. maddesine aykırıdır. Teröristbaşının avukatları kanunda belirtilen vasi tayini yapılmış ise vasiden vekâlet alabilirler. O zamanda hükümlünün hüküm giydiği dosyadan başka yargılanmakta olduğu başka bir dosyası olması lazım ki görüşme yapabilsin. Aksi halde hükümlünün başka devam eden bir davası yoksa avukatlık işi de yoktur. Nitekim cezaevinin duvarlarında hükümlü ile avukat görüşemez yazısı yazılı bulunmaktadır. Buna rağmen teröristbaşının avukatları görüşme yapabiliyorsa bu görevi kötüye kullanmak suçunu işlemiş olurlar. Bu suçu kim işlemiş olur teröristbaşının avukatlarına görüşme izni veren yetkililer işlemiş olur.
İkinci aşama çok önemlidir. Ve terör suçuna ortak olma anlamına gelir. Şöyle ki teröristbaşının avukatları görüşme yapmakla kalmıyor onun yazılı talimatlarını alarak geri dönüyorlar. Ve bu talimatlar kandil dağına kadar ulaşıyor. Türkiye içinde ve Türkiye dışında her yere ulaştırıyorlar.
Teröristbaşının cezaevinde hazırladığı kitapçık müsveddeleri hiçbir aramaya takılmadan avukatları tarafından alınıyor ve İngiltere’ye gönderilebiliyor. Orada kitap haline getiriliyor.
Şimdi bu duruma göz yumanlar mutlaka terör örgütüne yardım ve yataklık suçunu çok açık bir şekilde işlemişlerdir. Bunlar hakkında ve bu belgeleri taşıyan avukatlar hakkında terör örgütüne yardım ve yataklık suçundan dava açılmalıdır.
Oğuz ÇETİNOĞLU: Cumhuriyet döneminde, yargılama süreci tamamlandıktan sonra Öcalan’a tanınan hakların benzerlerinden yararlanan bir başka mahkûm var mı?
Av. Zeki HACIİBRAHİMOĞLU: Cumhuriyet döneminde Öcalan’a tanınan haklardan yararlanan bir başka mahkûm yoktur. Çünkü Abdullah Öcalan ABD ve AB’nin koruması altındadır. İmralı Adasında malikâne gibi bir yerde hükümlü bulunmaktadır. Günlerini rahat geçirsin, sıkılmasın diye yanına 4-5 kişi PKK’lı gönderilmiştir. Onlarla tenis oynar, sohbet eder ve dışarıya göndereceği talimatlarını hazırlar.  Hatta odasının pencereleri küçük diye pencereleri değiştirildi. Yeni pencereler açıldı. Yatak odası da istediği şekilde tanzim edildi. Teröristbaşı görünürde mahkûm ancak bulunduğu cezaevinden dışarıyı yöneten, gerekirse Devlet görevlileriyle görüşüp proje hazırlayan Anlaşma sağlayamazsa Devlete tehditler savuran teröristbaşı İmralı Adasının yönetimini de eline almış dediklerini yaptırabilen bir hükümlüdür.
Oğuz ÇETİNOĞLU: Abdullah Öcalan’ın Hüküm giymesine mesnet teşkil eden suç ne idi?
Av. Zeki HACIİBRAHİMOĞLU:
Teröristbaşı Öcalan’ın hüküm giymesine mesnet teşkil eden suç eski TCK’nın 125. maddesini ihlal suçudur.
TCK’nın 125. maddesi Devlet topraklarının tamamını veya bir kısmını yabancı bir devlet hâkimiyeti altına koymaya veya devletin istiklalini tenkise veya birliğini bozmaya veya devletin hâkimiyeti altında bulunan topraklardan bir kısmını devlet idaresinden ayırmaya matuf bir fiil işleyen kimse ölüm cezası ile cezalandırılır.
Teröristbaşı bu eylemlerini örgütlü ve planlı bir şekilde güneydoğu vilayetlerimizin bir kısmını devlet idarisinden ayırarak, bir kürt devleti kurmak için çalışmıştır. Tabii bu çalışmaları yürütürken kendisini başta ABD ve AB olmak üzere bütün komşu devletler desteklemişlerdir.
Teröristbaşı bir kürt devleti kurmak için yaptığı eylemler de 30 bin insanımızın ölümüne sebep olmuş. Binlerce asker, öğretmen, imam, köy korucusu şehit olmuştur. Bu çatışmalar hala devam etmekte teröristbaşı hükümlü olduğu cezaevinden talimatlar vermeye devam ediyor. Ve askerimiz hala onun verdiği talimatlarla şehit oluyor.
Güneydoğuda askerliğini yapmakta olan uzman jandarma çavuş MURAT İLERİ GELEN’in şehit olmadan önce annesine yazdığı şiiri burada yazamadan geçemeyeceğim.
ANNEME

Bir gün taşınacağım erler kolunda
Görev anında gurbet yolunda
Kapanmış yatarken bayrak altında
Karşına çıkarsam ağlama anne
        
Ansızın bakarsın gelir bir haber
Oğlun görevde şehit olmuş derler
Bayraklar altında gelirsem eğer
Üstüme yığılıp ağlama anne
        
Çiçeği burnunda 20 yaşında
Oturmuş beklerim silah başında
İsmimi okursan mezar taşında
Üstüme kapanıp ağlama anne
        
Gurbette ağladım döktüm gözyaşı
Son durağım olursa mezar taşı
Sizlere söyleyince sağ olsun başın
Boynunu büküp de ağlama anne

İşte bu şiir de gösteriyor ki Türk Milletini hiç kimse bölemez. Bölmeye kalkışanlarda gerekli dersi alırlar. Yanlarında ABD ve AB olsa bile.
Çünkü büyük Atatürk bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen Türk istiklal ve Cumhuriyetini kurtarmaktır. Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur. Veciz sözünü bunun için söylemiştir.
Oğuz ÇETİNOĞLU: Abdullah Öcalan’ın avukatları aracılığı ile PKK terör örgütünü yönetmeye ve yönlendirmeye devam ettiği iddialarında gerçek payı var mı?
Av. Zeki HACIİBRAHİMOĞLU: Teröristbaşı PKK terör örgütünü yönettiği gibi TBMM’de gurubu bulunan PKK’nın savunucusu BDP’yi de yönetmektedir. Bu yönetme ve yönlendirme artan bir hızla devam etmektedir. Sadece PKK’yı değil devletin üst düzey yöneticileriyle de devamlı görüşmeler yaparak bazı taleplerinin Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarafından kabul edilmesini istemekte. Kabul edilmediği takdirde tehditler savurma cesaretini gösterebilmektedir.
Oğuz ÇETİNOĞLU: Terör örgütünü yönettiği için cezalandırılmış bir mahkûmun, mahkûmiyet kararına mesnet teşkil eden suçu işlemeye devam etmesi engellenemez mi?

Av. Zeki HACIİBRAHİMOĞLU: Teröristbaşının neden ceza aldığını önceki sorulara verdiğimiz cevaplarımızda açıkça belirtmiştik.
Cezaevinde ağırlaştırılmış mahkûmiyeti kesinleşmiş bir teröristin bütün istekleri yerine getirilirse ve avukatlarına hukuka aykırı olarak görüş izni verilirse, avukatları da ondan aldıkları talimatları kandil dağına taşırlarsa teröristbaşının bu eylemlerini nasıl önleyebilirsiniz.
Devletimiz tarihi bir devlettir. Çadır devleti değildir. Teröristbaşının hukuki konumu ne ise ona göre kanunda belirtilen hakların dışında bir hak tanınmaz. Ve diğer hükümlülerden ayrı bir ayrıcalık tanınmazsa mesele kökten halledilmiş olur. Ancak Avrupa Birliği ve ABD’nin talimatları doğrultusunda hareket edilirse hiçbir şey yapılamaz. Teröristbaşı da eylemlerine devam eder.
Oğuz ÇETİNOĞLU: ‘Şartların iyileştirilmesi’ istekleri hangi gerekçeye dayandırılabilir?
Av. Zeki HACIİBRAHİMOĞLU: Teröristbaşı İmralı Adasında bir malikânede misafir muamelesi görmesi ve İmralı Adasının 700 Türk askeri tarafından korunması yetmiyormuş gibi ayrıca 6 hücumbot ve bir denizaltının da korumaya eşlik etmesi dünyanın hiçbir yerinde görülmemiştir. Teröristbaşının bütün istekleri noksansız yerine getirilmiş hatta yalnızlığının giderilmesi için yanına 5 PKK’lı hükümlü de gönderilmiştir.
Teröristbaşının bu istekleri kabul edilmiş ve gereken yapılmıştır.
Teröristbaşının istekleri kabul edilirse ne olur kabul edilirse sözü biraz havada kalmıştır. Çünkü kabul edilmiş ve gerekenler yapılmıştır.  
Teröristbaşının istekleri harfiyen yerine getirildiği için o da örgütünü yönetmeye devam ediyor. Ve Türkiye Cumhuriyeti Devletini tehdit etmeye devam ediyor.
Oğuz ÇETİNOĞLU: Abdullah Öcalan’ın Deniz Gezmiş ve arkadaşları gibi “masum insan” konumuna kavuşturulmasını isteyenlerin varlığı biliniyor. İsteklerin dikkate alınmasını engelleyen hüküm var mı? Varsa nelerdir.
Av. Zeki HACIİBRAHİMOĞLU: Deniz Geçmiş ve arkadaşları eylemlerine uyan TCK ilgili maddelerine göre idam edilmişlerdir. Bunların idam edilmesinden sonra, bir takım istemler olabilir. Bu istekler sadece talep olarak kalır neticede onların “masum insan” olarak kabul edilmesine karar verecek bir merci yoktur. Böyle bir karar verilse bile onların hayatını geri getiremez. Ancak Öcalan’ın “masum insan” konumuna getirilmesi mümkün değildir. Çünkü idam kararının ağırlaştırılmış müebbet kararına dönüştürülmesi ve idam cezasının kaldırılması kanununda devlete karşı işlenen suçlarda verilen ağırlaştırılmış müebbet cezalarında hiçbir şekilde zamana bağlı olarak indirim yapılamaz. Bunlar çıkarılacak genel af kapsamı dışında kalırlar diye çok açık maddeler vardır. Mevcut kanunlarımız buna imkân vermemektedir.

Oğuz ÇETİNOĞLU: Türkiye Büyük Millet Meclisi Abdullah Öcalan’a seçme ve seçilme hakkı tanıyabilir mi?
Av. Zeki HACIİBRAHİMOĞLU: Mevcut kanunlarımıza göre böyle bir hak söz konusu olamaz. Ancak ABD bu konuda kesin tavır koyarsa ve mevcut iktidar da bu talimata göre hareket ederse teröristbaşının bir kanun değişikliği ile yasağı kalkar. Seçime girer ve seçimi de kazanarak meclise girer.
Ama o zaman Türkiye’de neler olur kestirmek çok zor.  
Av. Zeki HACIİBRAHİMOĞLU:
18 Haziran 1948 tarihinde Rize’nin Çayeli İlçesi’nin Çataklı Hoca Mahallesi’nde doğdu.
İlkokulu Çataklı Hoca İlkokulu’nda okudu. Ortaokulu Çayeli’nde, Liseyi Rize’de bitirdi.
1967 yılında girdiği İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden 1971 yılında mezun oldu.
Avukat stajını İstanbul Barosu’nda tamamladıktan sonra, İstanbul’da serbest Avukatlığa başladı.
37 senedir İstanbul’da serbest Avukatlık yapmaktadır. Terörist başı Öcalan’ın yargılandığı İmralı’daki duruşmaları şehit ailelerinin avukatı olarak devamlı tâkip eden yedi avukattan biridir.

Ayrıca Avrupa İnsan Haklan Mahkemesine şehit aileleri adına Strasbourg’daki duruşmaya Türkiye’den katılan tek avukattır.
Hacıibrahimoğlu’nun birçok gazete ve dergilerde makaleleri yayınlanmıştır.
Yayınlanmış kitapları:

1- Bir Demet Hukuk, Bir Tutam Adalet.

2- İmralı’dan Strasbourg’a,

3- Siyasî Partiler ve Seçim Sistemleri,

4- Türkeş.  

Önceki İçerikÇocuklar / Utanırım
Sonraki İçerikRamazan Ayı Mesajı
Avatar photo
28 Kasım 1938 tarihinde Bafra’da doğdu. İlk ve ortaokulu doğduğu şehirde bitirdikten sonra Ankara Ticaret Lisesi ve Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nde okudu. İş hayatına Ankara’da muhasebeci olarak başladı. Ankara ve Karabük’te; muhasebeci, mali müşavir ve profesyonel yönetici olarak devam etti. İstanbul’da, demir ticareti ile meşgul oldu. SSCB’nin dağılmasından sonra Türk Cumhuriyetlerinde sanayi yatırımları gerçekleştirmek üzere çok ortaklı şirket kurdu. Şirketin murahhas azası olarak Azerbaycan’da ve Kırım’da tesis kurup çalıştırdı. 2000 yılında işlerini tasfiye etti. İş hayatı ile birlikte yazı hayatı da devam etti. İlk yazısı 1954 yılında Bafra’da yayımlanmakta olan Bafra Haber Gazetesi’nde başmakale olarak yer aldı. Sonraki yıllarda İlhan Egemen Darendelioğlu’nun Toprak Dergisi’nde, Son Havadis ve Tercüman gazetelerinde yazıları yayımlandı. Türk Ocakları Genel Merkezinin yayımladığı Türk Yurdu dergisinde yazdı. İslâm, Kadın ve Aile, Yörünge, Ufuk, Emelimiz Kırım, Papatya, Tarih ve Düşünce, Yeni Düşünce, Yeni Hafta, Sağduyu, Orkun, Kalgay, Bahçesaray, Türk Dünyâsı Târih ve Kültür, Antalya’da yayımlanan Nevzuhur, Kayseri’de yayımlanan Erciyes ve Yeniden Diriliş, Tokat’ta yayımlanan Kümbet, Kahramanmaraş’ta yayımlanan Alkış dergilerinde, Dünyâ ve Kırım’da yayımlanan Kırım Sadâsı gibi gazetelerde de imzasına rastlanmaktadır. Akra FM radyosunda haftanın olayları üzerine yorumları oldu. 1990 – 2000 yılları arasında (haftada bir gün) Zaman Gazetesi’nde köşe yazıları yazdı. Hâlen; Önce Vatan Gazetesi’nde, yazmaktadır. Oğuz Çetinoğlu; Türk Ocağı, Aydınlar Ocağı, ESKADER / Edebiyat, Sanat ve Kültür Araştırmacıları Derneği ve İLESAM / Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sâhipleri Meslek Birliği Üyesidir. Yayımlanmış Kitapları: 1- Kültür Zenginliklerimiz: (2006) 2- Dört ciltte 4.000 sayfalık Kronolojik Tarih Ansiklopedisi: (2008 ve 2012), 3- Tarih Sözlüğü: (2009), 4- Okyanusa Açılan Kapılar / Tefekkür Mayası Röportajlar: (2009). 5- Altaylardan Hira’ya Türk-İslâm Dostluğu: (2012 ve 2013), 6- Bilenlerin Dilinden Irak Türkleri: (2012), 7- Türkler Nasıl ve Niçin Müslüman Oldu: (2013), 8- Türkmennâme / Irak Türkleri Hakkında Bilmek İstediğiniz Her Şey: (2013). 9- Türklerin Muhteşem Tarihi: (Nisan 2014 ve Nisan 2015) 10- 115 Soruda Türk İslâm-Âlimi Mâtüridî (Röportaj): 2015) 11- Cihad – Gazi – Şehid: Kasım 2015. 12-Yavuz Bülent Bâkiler Kitabı (2016 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 13-Her Yönüyle Kâzım Karabekir (2017 Mehmet Şadi Polat ile birlikte) 14-Dil ve Edebiyat Dergisi / İlk 100 Sayı Bibliygorafyası (2017 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 15-Büyük Türk İslâm Âlimi Serahsî (2018), 16-Âyetler ve Hadisler Rehberliğinde Kutadgu Bilig’den Seçmeler (2018), 17-Edib Ahmet Yüknekî ve Atebetü’l-Hakayık (2018), 18- Büyük Türk İslâm Âlimi Mâtürîdî (2019), 19-Kâşgarlı Mahmud ve Dîvânu Lugati’t-Türk (2019). 20-Duâ / Huzura Açılan Kapılar. (2019) 10-Yesevi Yayıncılık, 12-Yakın Plan Yayınları, 13-Boğaziçi Yayınları, 14-Dil ve Edebiyat Dergisi, diğer kitaplar Bilgeoğuz Yayınları tarafından yayımlanmıştır.