Zayıf, Düşkün ve Kimsesizlere Sahip Çıkmalıyız (1)

100

 

Yüce Rabbimizin izni ve inayetiyle bir Ramazan ayına da kavuşmuş bulunuyoruz. Ramazan ayı, orucuyla, teravihiyle, mukabelesiyle, iftar ve sahuruyla, sadaka ve infakıyla geldi. Ramazan sevinciyle, heyecanıyla, coşkusuyla hayatımızı daha da güzelleştirmek için kendine has güzellikleriyle geldi.

Mü’minler, yeniden Kur’an’la, oruçla buluştukları bir rahmet ve bereket ikliminde daha kulluğun zirve noktasına çıkma fırsatı bulacaklar. Bu mübarek ayda ibadetlere daha da yoğunlaşan Müslümanlar, tevbe-i istiğfarlarla günahlardan arınarak, hayırlarda yarışarak, fakir-fukarayı, garip ve kimsesizleri görüp gözeterek Rabbimizin rızasına ve büyük kurtuluşa erişecekler.

Ramazan ayı; kulluk bilincini tazeleme, unutulan manevî değerleri ve ahlâkî güzellikleri yeniden hatırlama ve hayata geçirmek için bulunmaz bir fırsattır. Bu manada Diyanet İşleri Başkanlığımız bu fırsatı en verimli bir şekilde değerlendirmek amacıyla her Ramazan ayında fert ve toplum planında hayati önem arzeden konuları toplum gündemine taşımaktadır. Bu yılın Ramazan ayında da, “Hiç Kimse Kimsesiz Kalmasın, Bu Ramazan ve Her Zaman” parolasıyla zayıf, düşkün ve kimsesizlerin problemlerini toplumun gündemine taşımıştır.

Mübarek Ramazan ayının manevî atmosferinde toplumların himayeye muhtaç kesimlerine ilgiyi artırmak, onların problemlerine dikkat çekmek ve çözüm üretmek için geniş kapsamlı çalışmalar yapılacağını ümit ediyorum. Böyle önemli bir meseleye acizane bir katkı sağlamak maksadıyla biz de bu yazımızda bu konuya değineceğiz.

Her toplumda özel ilgi ve desteğe muhtaç bazı mağdur kesimler bulunmaktadır. Bunların başında dul ve yetimler, engelliler, yaşlılar ve fakirler gelmektedir. İslam dini, toplumun bütün kesimlerinin huzur ve mutluluğunu temin etmeye yönelik prensipler ortaya koymuş;düşkün ve kimsesizleri korumak maksadıyla zengin Müslümanlara zekât, fıtır sadakası, kefaret gibi malî yükümlülükler getirmiş; ilave olarak nafile sadaka, infak,  şefkat, merhamet, cömertlik ve diğergamlıkgibi konularda bütün mü’minleri teşvik etmiştir. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Zayıf ve düşkünlerinize dikkat ediniz! Zira siz ancak düşkünleriniz sayesinde yardım görür ve rızıklanırsınız.”(EbûDâvûd, Cihâd, 69)

Dul ve Yetimler

Toplumda korunmaya ve özel ilgiye muhtaç kimselerin başında yetimler gelmektedir.Çünkü yetimler kendilerini büyütüp yetiştirecek, koruyup gözetecek en yakını olan babalarını yitirmişler, maddî ve manevî olarak başkalarına muhtaç duruma düşmüşlerdir. Bundan dolayı yüce dinimiz, yetimleri koruyup gözetmeyi, onlara sahip çıkmayı, dertleriyle ilgilenip sıkıntılarını halletmeyi, mallarını ve haklarını korumayı başta yetimlerin yakınları olmak üzere bütün mü’minlere görev olarak vermiştir.

İslam’danönceki cahiliye toplumlarında yetimler itilip kakılır, çeşitli yollarla onların malları ellerinden alınmaya çalışılırdı. Kur’an-ı Kerim’de,“Yetimlerin mallarını haksız yere yiyenler, ancak ve ancak karınlarını doldurasıya ateş yemiş olurlar ve zaten onlar çılgın bir ateşe (cehenneme) gireceklerdir” (Nisâ, 4/10; ayrıca bkz. En’âm, 6/152 )buyrulmak suretiyle bu haksız uygulamaya son verilmiştir. Hz. Peygamber (s.a.s.) de, yetimlerin mallarına ve haklarına tecavüzün, öldürücü yedi büyük günahtan biri olduğunu bildirmiştir.(Buharî, Vesâyâ, 23; Müslim, İman, 38)

Hz. Peygamber (s.a.s.)’in yetimlere şefkat gösterilmesi ve onlara sahip çıkılması konusunda şöyle buyurmuştur: “Bir kimse sırf Allah rızası için bir yetimin başını okşarsa, elinin dokunduğu her saç teline karşılık sevap vardır.”(Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 250)”Müslümanlar içinde en hayırlı ev kendisine iyilik yapılan bir yetimin bulunduğu evdir. Müslümanlar içinde en kötü ev de kendisine kötülük yapılan bir yetimin bulunduğu evdir.”(İbnMâce, Edeb, 6)

Hz. Peygamber (s.a.s.) bir gün işaret parmağı ile orta parmağını göstererek, “Kendi yetimini veya başkasına ait bir yetimi koruyup gözeten kimseyle ben, cennette şöyle yanyana bulunacağız”(Buharî, Talak, 25)buyurmuştur.Hz. Peygamber (s.a.s.) şehit ailelerine ve çocuklarına ise daha özel bir ilgi göstermiş ve onların dertleriyle yakından ilgilenmiştir. Bazı şehit çocuklarını kendi himayesine alan Sevgili Peygamberimiz, ashabını da buna teşvik etmiştir.

Peygamber Efendimiz  (s.a.s.) dul kadınlarla da yakından ilgilenmiş, bu konuda tavsiyelerde bulunmuştur. Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Dul kadınların ve fakirlerin yardımına koşan Müslüman, Allah yolunda harp eden mücahid yahut gece namaz kılan ve gündüz oruç tutan âbid gibidir.” (Buharî, Nafakât, 1)

NOT:Muhterem okuyucularımızın Ramazan-ı Şerif ayını tebrik ediyor; bu mübarek ayın ilimize, ülkemize ve tüm İslam âlemine huzur ve barış getirmesini Cenâb-ı Hak’tan niyaz ediyorum

(devam edecek)