Özel Yetkili Mahkemelerin (ÖYM) kaldırılması konusunda Cemaat Medyasında ciddi tepki gösterildi. Zaman Gazetesi yazarlarından Mümtazer Türköne de, “ÖYM’leri kaldırması için hükümete yetki verdiniz mi?” başlıklı yazısında itirazlarını ortaya koydu.
Gerekçesi de konunun özelliği. “Bu konu, herhangi bir alanda politika belirlerken Hükümet’in önündeki yığınla alternatiften birini seçmesine benzemiyor. Memur maaşlarını artırmak yerine toplu konuta ağırlık vermek, üçüncü boğaz köprüsünü yeni kanal projesinin önüne koymak gibi hükümet tercihine bırakılabilecek konulardan biri değil bu.”
Bu konuda yazı yazan bütün Cemaat Medyası yazarları Hükümetin kamuoyunda tartışılmadan, hatta AKP içinde 5 hukukçu milletvekili dışında hiç kimsenin görüşü alınmadan 3. Yargı Paketine yapılacak bir eklemeyle konuyu çözmeye çalışmasını eleştiriyor.
A. Turan Alkan, Başbakanın tavrını “tek partili şef dönemine” benzetiyor: “Parti grubunun değişiklik gerekçesi hakkında bilgisi var mıdır meselâ; en yakınında bulunan sırdaşı niteliğindeki kurmaylarının haberi var mıdır? En mühimi kamuoyu bu gerekçeler hakkında bilgilendirilmiş, tatmin edilmiş midir? Hayır. Partisinin bile mâhiyetini, muhtemel sonuçlarını bilmediği bir kanun düzenlemesine gidiyor tek başına. Velev ki kimsenin hikmetini bilmediği çok hayırlı bir değişikliktir… E, biz tek partili tek şefli dönemleri niçin eleştirdik bunca yıl?”
Oysaki Başbakan ve hükümetin tavrı Ahmet Hakan’ın ifadesiyle şöyle: “HÜKÜMET, Özel Yetkili Mahkemeler konusunda ‘sihirli’ bir çözüm arıyor. Şöyle bir çözüm:
– Özel Yetkili Mahkemeler darbe davalarında ellerini sonuna kadar rahat hissedecekler.
– Ancak buna mukabil MİT Müsteşarı’na falan asla ve kat’a uzanamayacaklar.
Yani… “Başkalarına ne yaparlarsa yapsınlar ama bizimkilere dokunamasınlar.”
İstedikleri çözüm bu…”
*******
Nitekim yeni düzenlemeyle “Özel yetkili yargı dönemi bitiyor. Ancak bu Mahkemelerin yerine “Darbe ve terör suçlarına bakmak üzere Bölge Mahkemeleri kurulacak. Bu mahkemeler ‘anayasal düzene karşı İşlenen, Meclis’i ve hükümeti yıkmayı yönelik suçlar ve terör” konularına bakan ihtisas mahkemeleri olacak.”
Yeni düzenleme hakkında Taha Akyol, “Ha kel Ali, ha Ali kel gibi mi? Biraz öyle” diyerek bilgi veriyor: “Başbakanlık’taki çalışmada “mevcut davalara mevcut hâkimler baksın” eğilimi ağır basıyor. O zaman ne değişecek? Her şey yine aynı hâkimlerin takdirine bağlı olacaktır! Mahkeme heyetlerinin değişmesine yol açacak bir düzenleme ise hem yargıya müdahale, hem davalarda vahim uzamalara sebep olacaktır.”
Yani Cemaatin meselesi, Özel Yetkili Mahkemelerdeki cemaate yakın hâkim ve savcıların görevlerinden alınmaması, yetkilerinin devam etmesi.
Hükümetin meselesi, “Ergenekon ve Darbe davalarında mevcut sistemin sürmesi, ÖYM’lerin eli AKP kadrolarına uzanamamasından” ibaret.
Oysaki ÖYM’lerden genel şikâyetler: “Uyduruk iddianameler” ile kaçma ve delilleri karartma ihtimali olmayan insanların çok uzun sürelerle tutuklu yargılanmaları; özel hayatın gizliliğinin ihlali, hukuksuz telefon ve ortam dinlemeleri ve bunların delil olarak sunulup, iddianamelerle teşhir edilmesi; Sahte belgelerle oluşturulan iddialara karşı belgelerin sahteliği ispatlandığı halde dikkate alınmaması; TSK Genelkurmay Başkanına bile çete suçlaması yapılması gibi uygulamalardı.
******
Cemaat yazarlarından ÖYM’ler konusunda yaptıkları itirazlarının benzerini, herhalde ÖYM konusundan daha az önemsiz ve özelliksiz bir konu olmayan, “Kürt/Terör Meselesi” çözümünde de göstermesini beklerdik.
Mesela Mümtazer Türköne’nin “Bir yıl önce yapılan seçimde bugünkü hükümete, ÖYM’lerin kaldırılması için yetki verdiniz mi? Ben vermedim. Bu konuyu referanduma götürsek acaba halk neye karar verir?” sorusunun bir benzerini de terör meselesi için şöyle sorması gerekirdi:
“Bir yıl önce yapılan seçimde bugünkü hükümete, PKK ve temsilcileri ile görüşmek, Onların taleplerini kabul etmek için yetki verdiniz mi? Ben vermedim. Bu konuyu referanduma götürsek acaba halk neye karar verir?”
Sadece ÖYM konusunda değil, Terör/ Kürt Meselesinde de, “Doğrudan vatandaş olarak bizim hakkımızı, hukukumuzu ilgilendiren bir konunun gizli-kapaklı bir plan-proje olarak uygulanmasında bir sakatlık yok mu? Hepimiz tedirginiz. Ne geleceğini bilmiyoruz.”
*****
Diyarbakır bağımsız milletvekili Leyla Zana, Başbakan’la görüşmesinde BDP/PKK kanadının taleplerini, “Oslo görüşmelerinin yeniden başlaması yani PKK ile direkt müzakere yapılması, Öcalan’ın cezasının ev hapsine çevrilmesi, devletin Kürt halkından özür dilemesi, Kürtçe’nin eğitim dili olması” bizzat iletti. Daha önce de PKK’nın silahları bırakmasına karşı çıkan Zana, bu konudaki görüşünü Başbakan’a açıkça söyledi: ‘Silahları bırakın operasyonlar durur’ söylemi gerçekçi olmayan taleplerdendir.
Zana, PKK’nın ve yandaşlarının ustaca kullandığı psikolojik harp taktiğini de kullanmayı ihmal etmedi: “Türkiye’de onlarca yıldır denenen güvenlikçi politikaların sonuç vermediğini gördüklerini ifade eden Zana, denenmeyen tek yolun sürdürülebilir müzakere olduğunu söyledi. (Oysaki Zana’ da PKK da çok iyi bilmektedir ki, ülkemiz halen bölünmediyse ve PKK lideri hapiste ise o “güvenlikçi politikalar” sayesindedir. “Güvenlikçi politikaların” terkedildiği on sene öncesinde terör olayları da marjinal hale gelmişti. Müzakere sürecinden sonra terörün azalmadığı ve bilhassa pazarlık gücünü artırmak isteyen örgüt tarafından tırmandırıldığı da ortadadır.)
Zana’nın yukarıda ilettiği PKK taleplerine rağmen, Başbakan “verimli bir görüşme oldu” diyerek memnuniyetini ifade ediyorsa ve Zana için “cesaretle çıkıp doğruları söyledi” diyebiliyorsa söylenecek söz kalmamış demektir.
“Denize düşen yılana sarılırmış” demekten başka.