Türkiye geçmiş yıllara göre daha yaşlı bir ülke haline geliyor. Çünkü bir yandan doğum oranları düşerken diğer tarafta ortalama ömür süresi artıyor.
Yeni doğmuş bir bireyin yaşaması beklenen ortalama yıl sayısına “doğuşta beklenen yaşam süresi” deniyor. Türkiye’de bu süre 2018-2020 döneminde 78,3 yıl oldu.
Bu bütün nüfusu kapsayan ortalama değer. Kadınlar erkeklerden ortalama 5,5 yıl fazla yaşıyor. Yani “doğuşta beklenen yaşam süresi” erkeklerde 75,6 yıl, kadınlarda 81,1 yıl.
TÜİK verilerine göre, halen 30 yaşında olanların beklenen hayat süresi ortalama 49,7 yıl. Halen 50 yaşında olanların beklenen hayat süresi ortalama 30,5 yıl ve halen 65 yaşında olanların beklenen hayat süresi ortalama 17,8 yıl olarak hesaplanmış.
Bu ortalama ömürlerin çok altında iken hayatını kaybedenler olduğu gibi veya epey üstünde yaşayanların da olması normal. Ancak 80’li yaşları geçmek beklentinin üstünde yaşamak demek.
****
Araştırmalara göre dünya nüfusunun sadece binde üçünün 100 yaş üzerinde olduğu, bunların içinde 110 yaşını geçen oranının neredeyse yok denecek kadar az olduğu görülüyor.
Fakat dünyada da ortalama ömür süresi artıyor. 2050 yılına gelindiğinde yüz yaşını geçen kişi sayısının 3,7 milyona ulaşacağı hesaplanmış. Bu rakam 2015 yılındaki sayının üç katı demek.
Özellikle zengin ülkelerde ortalama ömrü bir 10 yıl daha artırmak için önemli çalışmalar yapılmakta. Bir yandan ABD’deki dev şirketlerin büyük yatırımları ve genetik biliminde kat edilen mesafelere bakınca bu hedefe varılmasının mümkün olacağı görülüyor.
Bu hedefe ulaşılınca daha yaşlı toplumların baş etmesi gereken sorunlar artacak. Çalışan nüfusun daha verimli ve üretken olması, dünya kaynaklarının doğru kullanılması daha da önem kazanacaktır.
Bir ülke veya dünya ortalama ömür süresini yükseltmek daha fazla zaman alacaktır. Ancak halen zengin kesimler içinde, beklenen ömrüne bir on yıl daha katmak isteyen ve bu uğurda milyonlarca dolar sarf edenler olduğu biliniyor.
*******************************
Ömüre “Boy” Değil, “En” Katmak Önemli
Muharrem Sarıkaya’nın “Yaşlanmayı Uzatanlar” adlı yazısını okuduğumda kendime “ben 100 yaşını geçecek kadar yaşamak istiyor muyum?” diye sordum.
Böyle asırlık olmasa da, uzun bir ömrü, önce “sağlıklı olmak şartıyla” isteyebilirim. Fakat daha da önemlisi yaşadığım sürece sevdiklerime ve başkalarına yük olmamalıyım. Yakınlarıma ve topluma verebileceğim bir şeyler olmalı. Sevdiklerimle olmalıyım, sevilmeliyim. Paylaşabileceğim düşüncelerim, duygularım, bilgilerim ve tecrübelerimi kimseyi sıkmadan, sevgiyle, saygı duyularak aktarabilmeliyim.
Tabii bunlar birer temenni ve duadan ibaret. Sağlıklı, verimli ve bereketli bir ömür yaratıcımızın lütfuna mazhar olmamıza bağlı.
****
Stephen Covey’in dediği gibi, “bir insanın, fiziksel hayatını sürdürme isteğinden sonraki en büyük ihtiyacı psikolojik canlılıktır, yani anlaşılmak, onaylanmak, takdir edilmektir.”
Anlaşılmadığınız, takdir edilmediğiniz, sevilmediğiniz bir ortamda bir asırdan fazla ömre ulaşmak şans değil, talihsizliktir.
Goethe “hayatta insanın başına gelebilecek en kötü şey; yapayalnız hissetmesine neden olan insanlarla yaşamasıdır” demiş. Böyle insanlarla birlikte 100 yaşından da uzun yaşamak ıstırap verici olmaz mı?
****
Arif Nihad Asya’nın çok sevdiğim bir şiirinde dediği gibi düşünüyorum:
“Bütün dualarımızda uzun yaşamak isteği var. / Eni olmazsa bir ömrün, boyu olmuş ne çıkar.”
Yani beklenen ömrüme 10 yıl daha katmak ve daha uzun yaşamak benim elimde olmayabilir.
Ama “ömrüme en katmak” veya “bereketli bir ömür yaşamak” bir ölçüde benim elimde. “Bir ölçüde” diyorum çünkü “eylemlerimizi seçmekte özgürüz… ama bu eylemlerin sonuçlarını seçmekte özgür değiliz.” (S. Covey)
Yaşadığım süreyi iyi değerlendirmek ve “enli bir hayat yaşamak” için gerekli olan iradeyi, eylemlerimi doğru seçme basiretini ve diğer imkanları vermesi için Allah’a dua ediyorum.
Ve ömür boyu “kendimi değerli hissettiren insanlarla” birlikte olmayı diliyorum.
****
Bir de ebedi olan hayat var ki bu dünyadaki yaşadıklarımıza göre şekillenecek. A. Nihad Asya’nın mısralarıyla,
“Dediler: ‘Cehennemde odun bulunmaz, / Yolcu yakacağını kendi götürür!’ / Anladım ki Cennet’e giden de burdan / Gülünü zambağını kendi götürür.”
Benim ve sevdiklerimin “Buradan giderken gülünü zambağını götürenlerden” olmamızı diliyorum.