Yüz Bin Süvariden Kalan Birkaç Bin Atlı

92

Evet, bundan tam yüz yıl ve bir gün önce,  bu ayın 27’sinde, Yunan ilerlemesi durakladı
ve hükümeti Kayseri veya Sivas’a taşımaktan vazgeçtik.

Duraklamanın, biri kendiliğinden gerçekleşen biri de bizim
sağladığımız iki sebebi vardı. İkmal hatlarının uzaması 1921’de bütün orduları
yavaşlatır ve durdururdu. Bu birinci sebepti. Fakat ikinci sebep daha
etkiliydi. Türk süvarisi cephe gerisinde Yunan ikmal kollarını vuruyor, cephane
ve yiyecek akışını durduruyordu. Bu harekât sadece Sakarya’nın hemen doğusunda,
İzmir’den gelen ikmal hattını kesmiyordu. İzmit körfezinden, müttefik
işgalindeki “tarafsız bölge”den gelen Yunan ikmalini de büyük çapta
engelliyordu. Ve geçen yazımda belirttiğim gibi Türk süvarisi 27 Ağustos’ta
Yunan karargâhını bastı. General Papulas canını zor kurtardı.

Rahmetli tarih hocamız, Prof. Dr. Mustafa Kafalı bu süvariyi
bize bir konuşmasında anlatmıştı. Elini, verdiği bilgiyi vurgulamak için öne
uzatarak şöyle diyordu: “İşte Varna’nın, Kosova’nın, Mohaç’ın yüz bin
süvarisinden elimizde kala kala…”, sonra tekrar ediyordu, “kala kala, kala
kala…. Bu beş bin atlı kaldı!” Tarihi yaşamak budur işte.

Sırada Constantinopolis var

Yunan yavaşladı ama durmadı. 27 Ağustos’ta Güzelkale düştü.
Fakat 28’inden itibaren Yunan ordusunun yiyecek ve cephane sıkıntısı ciddî
boyutlara çıkmıştı. Türk ordusu, Tekâlif-i Milliye ile ikmal eksiğini
toparlamasının yanı sıra doğu ve güneyden kuvvet takviyesiyle ve yeni askere
alma atılımıyla asker sayısını artırmıştı. Şimdi darlık, subay sayımızdaydı.
Neredeyse yarım asırdır savaştan savaşa hırpalanan zabitan, Sakarya’da büyük
zayiat verdi. Bu yüzdendir ki Sakarya’ya “Zabit harbi” denir.

 

Yunan ordusu yokuş yukarı saldırılarda büyük zayiat vererek
tepeleri alıyor fakat hemen bir sonraki sırtta yeni Türk mevziiyle
karşılaşıyordu. İki tarafın kayıpları da büyüktü. 2 – 3 Eylül günleri
durmaksızın devam eden çarpışmaların sonunda Yunan, Çaldağı’nı ele geçirdi.
Buradan Ankara’nın ışıkları görünüyordu. Ankaralılar sabah akşam top seslerini
duyuyordu. Düşman, aynı günlerde Haymana – Polatlı yolunu, Ahırkuyu mevkiinde
keserek Türk ordusunu ikiye böldü. Atina’da Yunan Başbakanı Dimitrios Gunaris,
İngiliz Sefiri Lord Granville’e gönderdiği mesajda, “Türkiye’yi artık ölü kabul
edebilirsiniz.” diyordu. Ankara’yı aldıktan sonra Batı’ya dönecekler, Çatalca’ya
yığdıkları ordularıyla birlikte İstanbul’a yürüyecekler, müttefiklerini,
Constantinople’u kendilerine bırakmaya zorlayacaklardı. İstanbul’u da Ege
sahillerini de tarihî mirasları ve hakları kabul ediyorlardı.

 

Efendim nerde, ben nerde?

Gunaris’in mesajının mürekkebi kurumadan Anadolu’dan komutan
Papulas’ın telgrafı geldi. Papulas, had safhada yiyecek, yem ve cephane
sıkıntısını bildiriyor, Ankara’yı alma planının terk edilerek ateşkes teklifi
için müsaade istiyordu. Talep reddedildi.

 

Siyasette söylenenle askerin söylediğinin farklılığına
bakınız: Gunaris’in İngiliz sefirine gönderdiği “Türkiye öldü!” mesajından on
gün sonra, Londra’da 13 Eylül 1921 tarihli Times gazetesi Papulas’ın beyanını
yayımlıyordu: “Savaş bitti!” Bu yerel bir bitiş değil, her şeyin bittiğini
hissettiren bir mesajdı ama Papulas’ın ileri görüşlülüğü bir yıl sonra, 1922
Ağustos ve Eylül aylarında daha iyi anlaşılacaktı.

 

7 ve 8 Eylül’de Türklerin keşif maksatlı hücumları
karşısında Yunan hatları geri çekilmeğe başladı. 9 Eylül’de Fevzi (Çakmak) ve
Kazım (Özalp) paşaların Zafertepe karargâhına Mustafa Kemal Paşa da geldi ve
birlikte bütün kuvvetlerle taarruz kararı verildi. Düşmanın dinlenip
toparlanmasına izin verilmeyecekti.

 

Türk karşı hücûmu 10 Eylül’de şafakla başladı. Yunan cephesi
ağır top ateşi altına alındı. Muharebenin başladığı Mangaldağ aynı gün alındı.
Çaldağı’nı ertesi gün aldık. Yunan askeri ağır zayiat vererek çekiliyordu. 11
Eylül’de General Papulas genel çekilme emri verdi. Emre göre Yunan ordusu,
Sakarya’yı batıya doğru aşıp Eskişehir’deki eski mevzilerine çekilecekti.

 

Ey ruh, bitmediysen şu kitabı çevir

Emir çekilme ile bozgun arası bir hızla gerçekleşti. İki gün
içinde Yunan, ölü ve esir 20.000 asker, yüzlerce top ve kamyon kaybetti. Esir
sayıları ilginçtir. Türk esirlerinin sayısı 805 kişidir. Yunan esirlerinin
14.450! Bu sayılar, düzenli taarruzla düzensiz firar arasındaki farkı
gösteriyor. Yunan askeri korku içinde yalnız ağır teçhizatını değil,
tüfeklerini de bırakıp kaçtı.

 

Amma çok şey mi biliyorum? Savaşın askerî yönü Genelkurmay
yayınlarında pek güzel anlatılmıştır. Fakat bakın ben, yalnız o bilgiyi değil,
bizim ve düşmanın askerî olmayan bilgilerini de anlatıyorum; İngilizlerle olan
biteni de. Nasıl? Pek kolay. Rahmetli Prof. Stanford Shaw’un, dev eserinin
III-1 cildinin son bölümünü okudum; o kadar. Beş cilt denilen fakat üçüncü
cildi III-1 ve III-2 diye ikiye bölündüğünden fizikî altı ciltlik,  “İmparatorluk’tan Cumhuriyet’e- Dokümanter
Tarih” eserinden. Shaw Hoca’nın en büyük çalışması; binlerce büyük sayfa.
Nerede bulacaksınız? Türkçesini bulamayacaksınız. Sadece İngilizcesi var.
Tamamını Türk Tarih Kurumu bastı. Bu Tarih Kurumunun başarısı. Fakat Türkçesi
yok. İngilizcesinin yayımlandığı 2000 yılından beri yok. Bu da aynı kurumun
büyük ayıbı. Veya bütün Türk yayın dünyasının.

Önceki İçerikOkullar Açılırken Alınan Önlemler
Sonraki İçerikDokumuz Sonsuza Dek Değişti mi?
Avatar photo
Gazi Üniversitesi Mühendislik Fakultesi, Kimya Mühendisliği Bölümü.