Yrd. Doç. Dr. Erol ÜLGEN, röportajın ikinci bölümünde Şeyh’ül-Muharririn / Muharrirlerin Şeyhi Merhum ve Muhterem Ahmet KABAKLI Hocamızın hizmetlerini anlattı

133

Oğuz ÇETİNOĞLU: ‘Çağımızın Alperen’i Kabaklı Hocamızın, en az yazarlığı kadar verimli bir hizmeti daha var. Türk Edebiyatı Vakfı. Bir kültür ve irfan ocağı hâlinde faaliyetlerine devam eden bu Abidevî kuruluşu da anlatır mısınız?
Yrd. Doç. Dr. EROL ÜLGEN: Ahmet Kabaklı, 1970 yılında Türk milletinin fikir, sanat ve edebiyat sahasında millî çizgiler içerisinde gelişmesine çalışmak ve genç kabiliyetleri desteklemek için zamanın ilim ve fikir hayatının tanınmış kişileri ile birlikte Edebiyat Cemiyeti’nin kurulmasına öncülük etmiştir.

Kurucular arasında Nihat Sami Banarlı, Mehmet Kaplan, Oktay Aslanapa, Necmettin Hacıeminoğlu, Samiha Ayverdi, Ekrem Hakkı Ayverdi, İlhan Ayverdi, Tarık Buğra, Mümtaz Turhan, Erol Güngör, Necip Fazıl Kısakürek, Ali Nihat Tarlan, Tahsin Demiray, Muharrem Ergin, Faruk Kadri Timurtaş, Mehmet Çınarlı, Gültekin Samancı, Muhittin Nalbantoğlu, Mustafa Necati Karaer, Zeki Ömer Defne, Ârif Nihat Asya, İrfan Atagün, Emine Işınsu, Sevinç Çokum, Tahsin Banguoğlu gibi daha birçok siyasetçi, şair ve yazar vardır.
1978 yılında Türk edebiyatını, sanatını, kültürünü ve bunlara mensup şahsiyetleri tanıtmak ve güçlendirmek gayesiyle Ahmet Kabaklı’nın önderliğinde Meşkûre Kabaklı, Rıfat Çokum, Sevinç Çokum, İskender Öksüz, Emine Işınsu Öksüz, Tahir Kutsi Makal, Süha Burçkin, İrfan Atagün, Hâlis Akaydın, Cahit Dodanlı ve İsmail Gerçeksöz’ün kurucu üyelikleriyle Türk Edebiyatı Vakfı kurulmuştur. Ahmet Kabaklı Vakfın başkanlığına getirilmiş ve bu görevini ölene kadar sürdürmüştür.
Oğuz ÇETİNOĞLU: Vakfın faaliyetlerinden de söz eder misiniz?

Yrd. Doç. Dr. EROL ÜLGEN: Yayın faaliyetine girişen Vakıfta bugüne kadar, bâzıları birkaç baskısı yapılan 135 adet eser neşredilmiştir. Edebiyat Cemiyeti zamanından beri süren edebiyat, sanat, kültür ve fikir hayatımızın önemli konularının konuşulduğu ve tartışıldığı ve gelenekli hâle gelen Çarşamba Sohbetleri, Türk Edebiyatı Vakfı bünyesinde günümüzde de ilk günlerdeki heyecanıyla geniş dinleyici kitlelerine hizmetini sürdürmektedir.

Ahmet Kabaklı’nın öncülüğünde çıkartılmaya başlayan ve başyazarlığını yaptığı Türk Edebiyatı dergisi 15 Ocak 1972 tarihinden itibaren yayın hayatına devam etmektedir. Türkiye’nin en uzun soluklu fikir, sanat ve edebiyat dergileri arasında yerini alan Türk Edebiyatı dergisi o öldüğünde 328. sayıya ulaşmıştı. Kabaklı’nın derginin 328. sayısındaki son yazısı ‘Saraybosna’dan Mostar’a’ başlığını taşımaktadır.

Türk Edebiyatı Dergisi, Beşir Ayvazoğlu’nun yönetiminde, Haziran 2010 itibâriyle 440. sayıya ulaşmıştır.
Oğuz ÇETİNOĞLU: Kadirşinas milletimiz, hayatta iken Ahmet Kabaklı’ya sevgi, saygı ve bağlılıklarını ebedileştirecek cemilelerde bulunmuş olmalı…
Yrd. Doç. Dr. EROL ÜLGEN: O; Türk fikir, sanat, edebiyat dünyası ve meslek kuruluşları tarafından kararlı ve uzun soluklu, doğru bildiklerini anlatmaktan ve yazmaktan çekinmeyen yönleriyle dâima takdir edilmiş ve ödüllendirilmiştir. Aldığı sayısız plâket, şükran belgeleri ve ödüllerden bazıları şunlardır: ‘Bürokrasi ve Biz’ adlı kitabıyla Türkiye Millî Kültür Vakfı’ndan, günümüzde 20. baskıya ulaşan ‘Temellerin Duruşması’ adlı eseriyle Türkiye Yazarlar Birliği’nden, ‘Mevlânâ’ adlı eseriyle Selçuk Üniversitesi ve Konya Turizm Derneği’nden, ‘Sohbetler 1 ve 2’ isimli kitaplarıyla Kayseri Yazarlar Birliği’nden Ülkücü Gazeteciler Cemiyeti’nden armağanlar almıştır.

Kendisi için en anlamlı ödüllerden birisi de, 14 Aralık 1996’da Aydınlar Ocağı’nın önderliğinde, 55 gönüllü kuruluşun katkıları ve geniş bir dâvetli topluluğunun katılımıyla Atatürk Kültür Merkezi’nde verilen ‘Şeyhülmuharrirîn’ unvanı olmuştur.

Kendisine verilen bu paye ile ilgili duygularını Kabaklı; ‘Sırtımıza giydirilen şeref hırkası, sizden ailemize, torunlarımıza, öğrencilerimize sunulan paha biçilmez bir armağandır.’ Diyerek ifâde etmiştir.

Bu toplantıda Prof. Dr. Abdülkadir Donuk’un teklifiyle ve dönemin Millî Eğitim Bakanı Prof. Dr. Mehmet Sağlam’ın söz vermesiyle Kabaklı’nın adı, öğrenim gördüğü ve uzun yıllar hocalık yaptığı Çapa Yüksek Öğretmen Okulu’nun bulunduğu binada hizmet veren Anadolu Öğretmen Lisesi’ne verilmiştir. Ancak daha sonra, yaşamakta olan kişinin ismi müesseselere verilemeyeceği bahanesi ile bu uygulamadan vazgeçilince bu durum Kabaklı’yı çok üzmüştür. Çünkü aynı tarihlerde doğup büyüdüğü ve gelişmesi için çok gayret sarfettiği Elazığ’da Anadolu Öğretmen Lisesi’ne kendisinin adı verilmiş olup, bu okul hâlen Kabaklı’nın ismiyle anılmaktadır. Ayrıca Fırat Üniversitesi’nde bir amfiye de onun adı verilmiştir.

Oğuz ÇETİNOĞLU: Bir kültür adamı olarak Kabaklı üstâdımızın, kültürümüzün aslî unsuru olan dilimiz hakkındaki görüşleri hakkında neler söyleyeceksiniz?

Yrd. Doç. Dr. EROL ÜLGEN: Her zaman yaşayan Türkçe’nin koruyuculuğunu yapan ve engin bilgi birikimiyle dilimizin gelişmesine hizmet etmiştir. Bu hizmetlerinin tescili bâbında, 8 Kasım 1995 tarihinde, Türk Dil Kurumu asil üyeliğine getirilmiştir.
Oğuz ÇETİNOĞLU: Ahmet Kabaklı Hocamızın üzerinde önemle ve çokça durduğu konulardan biri de çocuk ve çocuk edebiyatıdır. Bu konuda da bilgi lütfeder misiniz?
Yrd. Doç. Dr. EROL ÜLGEN: Ahmet Kabaklı, hayatının tamamına yakın bir zamanını öğrenmeye ve öğretmeye adamış bir âbide şahsiyettir. Edebiyatçı, kültür ve fikir adamı, gazeteci, fıkra yazarı kimliğinin yanı sıra öğretmen ve hukukçu kimliği ile çocuk haklarının korunması ve çocukların eğitimi noktasında da hep öne çıkmıştır.

Ona göre öncelikle çocuklarının iyi yetişmelerinden, çağdaş insan, sorumlu vatandaş olmalarından aileleri sorumludur. Ailenin yanı sıra çocukların yetişmelerinde katkısı bulunacak öğretmenlere, yazarlara, şairlere, cümle sanatkârlara da ihtiyaç vardır. Onlardan yerine getirmeleri için istekleri vardır: ‘Her eseriniz, yazdığınız her satırınız, kasıtsız ve sahtesiz sevgiyi söylemelidir.’ Daha sonra da: ‘Birbirlerini, ana-babalarını, milletlerini, tarihlerini, vatanlarını sevmeleri, hatta hayatın çilelerini öğrenmeleri sizin hünerinize bağlıdır.’ der.

Her insan için fakirlik, sefalet, düşkünlük acıdır. Yürek paralayıcıdır. Çocuklarını sefâlete mahkûm eden millet, sağlam gelecekleri artık kimden nasıl bekleyebilir? Öyle ise çocuklarımızı, milletin bütün çocuklarını korkutmamak, hayatın fırtınaları karşısında yalnız ve çâresiz bırakmamak, onlara fakirlik ve yetimlik acısı çektirmemek mecburiyetindeyiz. Çocuklar gülmelidirler. Haksızlığa, adâletsizlik denilen şeye okuldan, aileden başlayarak alışmamalı, kötülüğü kanıksamamalıdırlar. Yoksa sonunda zâlim olurlar.

O, yurt içindeki çocukların problemleri ve çözüm önerilerini gazetedeki köşesine taşırken, yurt dışındaki işçilerimizin çocuklarının eğitimleri ve haklarının korunmasının önemini de unutmadı. Yazılarında sorumluların çocuklarımıza gereken ilgiyi göstermediğinden yakınır. Yaban ellerdeki çocuklarımızın, yabancı kültür içinde erimelerine göz yumulmamasını, kötü alışkanlıklardan uzak tutulmasını, onlara her yönden sâhip çıkılmasını ister.

Almanya’daki işçi çocuklarımızın eğitimi için Millî Eğitim Bakanlığı’nı uyarır. Bu konuda öneriler sunar. Bu önerilerini şöyle sıralar: ‘…bilhassa ilk mektep okuyan çocuklarımıza sağlam bir dil, din, töre, vatan, tarih, ahlâk kültürü verilmeli; bunun yanı sıra güzel Türkiye’mizin bütün gerçekleri, maddî manevî çehresi ile tanıtılıp sevdirilmelidir. Bakanlık, onların eğitimleri için yalnız öğretmen göndermekle kalmamalıdır. Oralar için özel programlar hazırlamalıdır.’

Kabaklı, en kolay sevinmeye hazır olanların çocuklar olduğunu söyler. Çünkü onların içinde fenâlık yoktur. Kızmazlar, diş bilemezler, ama okşarsanız, severseniz sevinirler. Ancak şımartılmamaları ve nasıl sevilmeleri gerektiğini de ana-baba ve öğretmenlere öğretmemiz şarttır. Ona göre, çocukların mutlu olabilmeleri için gönüllerinden şunlar geçer: ‘Ana-baba iyi geçinmeli, ailede, öğretmende sevgi, şefkat, güler yüz hiç eksik olmamalıdır. Ayrıca dünyada, devlette, okulda, çevrede, haksızlık, yolsuzluk, hırsızlık, rüşvet ve adaletsizliğe fırsat verilmemelidir.’

Oğuz ÇETİNOĞLU: Hocamızın çocuk, çocuk psikolojisi ve çocuk eğitimi üzerindeki düşünceleri çok zengin. Bu düşünce ve önerileri yazılarına yansıtıyor, ilgililere mesajlar veriyordu. Konu ile ilgili yazılarından eserlerinden de söz eder misiniz?

Yrd. Doç. Dr. EROL ÜLGEN: Ahmet Kabaklı çocuğun yetişmesinde ve olgunlaşmasında üç önemli terbiye unsuruna dikkat çekmektedir. Bunlardan birincisi ruh, ikincisi beden ve üçüncüsü kafa terbiyesidir. Ona göre, ruhumuzu manevî değerlerle, bedenimizi sağlıklı gıdalarla, kafamızı ise okuyarak, çok bilgilenerek beslemeliyiz. Aslında ona göre, çocukları terbiyeli yetiştirmenin yöntemleri vardır. Bunun için de ‘Terbiyeden, eğitimden azıcık anlayan kişi, çocuklara ve gençlere her şeyin ancak iyilik ve gönül ferahlığı ile yapılacağını bilir.’

O, çocuk edebiyatını besleyen sözlü ve yazılı anlatım türleri arasından masalları, destanları çok önemli bir araç olarak görür. Kendisinin de en çok sevdiği edebî türler arasında masal ve destan vardır. Ona göre, masal ve destan kardeştir. Aynı cevherdendir. Destanları, şair ruhlu insanların hayal gücü doğurmuştur. … Destanların sosyal, ilmî, edebî açıklamaları vardır. Masallar son derece beşerî icatlardır. Bütün milletlerin, bütün dillerin masalları birbirine benzer. Masallar kişilerin, destanlar ise, milletlerin eseridir.

O, yazılarında çocuk edebiyatının yararları üzerinde de önemle durur. Zaman zaman bu konudaki düşüncelerini okuyucularıyla paylaşır. Yazılarından birisinde ‘Eskiden bir çocuk edebiyatı var mıydı?’ diye bir soru sorar. Bu sorunun cevabını yine kendisi verir. ‘Bence vardı. Battal Gazi’ler, Âşık Kerem’ler, Kelile ve Dimne (Humayunnameler)’ler, Köroğlu’lar, Hz. Ali Cenkleri, Evliya menkıbeleri hepsi. Bunlar yediden yetmişe çocuklar, delikanlılar, gençler, olgunlar ve ihtiyarlar içindi. …

Bir eser zaten, hem çocuğa hem büyüğe, hem aydına hem halka hitap ettiği zaman, hepsi tarafından ayrı ayrı tadıldığı sevildiği zaman eserdir ve hatta şaheserdir. Bundan da anlaşılıyor ki, çocuk edebiyatını ‘çocukça’ zannetmek büyük bir yanlıştır. Hatta o zamanlar özel bir ‘çocuk edebiyatı’ da yoktur.’

Kabaklı, ‘Çocuk edebiyatı niçin yoktur?’ sorusuna da şöyle cevap verir: ‘Eski devirlerde çocuklar için, çocuk yayınları, çocuk eğlenceleri ve maddî manevî değerlerle büyümesini istediğimiz her şey aslında cemiyetimiz içerisinde canlı bir şekilde hem vardı hem de yaşanıyordu. Meselâ: Evlerin dolaplarında Kur’an-ı Kerim’in hemen altında … halk hikâyeleri bulunurdu.

Evde okuma yazma bilen yoksa, komşunun efendileri, hanımları gelip okurlardı. Hem ne hacet; o irfanlı insanlar, o yiğitlik ve aşk destanlarını mısra mısra ezbere bilirlerdi. Çocuk edebiyatımız şimdi yoktur. Çünkü bugün bir bakıma hayatımız, şahsî dünyamız, yediden yetmişe hepimizi besleyen inançlarımız, manevî dünyamız, hatta dilimiz, cemiyetimiz yoktur. Çocuk edebiyatımız belki de ondan ötürü yoktur.’

Kabaklı, bu durumun sebebini değerlerimizden uzaklaşmaya, yabancılaşmaya bağlar. Bunun için de âcilen tedbir alınmasını ister. Ona göre, öncelikle unutulmaya yüz tutan, bizi biz yapan ‘iyilik, yiğitlik, dostluk, cömertlik, konukseverlik, vatana, millete sevgi vs.’ gibi değerlerimiz tespit edilmelidir. Sonra da değişen toplumun şartları da göz önünde bulundurularak yeni eserler yazılmalıdır.

Yazar ve vatandaş sorumluluğu ile Kabaklı, Harbiye’de belediyenin açacağı çocuk parkına yabancı masal kahramanlarının heykellerinin konulmasına karşı çıkar. Anne-baba ve eğitimcilerimizin öncelikle çocuklarımıza yabancı masal ve destan kahramanları yerine Türk masal ve destan kahramanlarını en iyi şekilde öğretmesini ve anlatmasını ister. Ne yazık ki, okullar, ders kitapları, romanlar, televizyonlar, çocuk kitapları, filmleri, şiirleri, halkın tâ bağrından çıkan o millî varlığı, millî eğlenceyi, millî hayali, birlik ruhunu henüz kavrayamadılar, bulamadılar der.
Oğuz ÇETİNOĞLU: Hocamızın Ejderha Taşı isimli eserinden söz eder misiniz?
Yrd. Doç. Dr. EROL ÜLGEN: Eserin yazılış hikâyesi şöyledir: Bilindiği gibi Tercüman gazetesi Türkiye’nin en uzun soluklu gazetelerinden birisidir. Ahmet Kabaklı da önemli yazarlarındandır. Gazetenin yayımladığı çocuk dergisinin işlerini tanınmış yazarlarımızdan Refik Özdek ve Gürbüz Azak yürütmektedir. Gazete iki yazarımızın idaresinde ‘Gençlik Serisi’ adı altında çocuk kitapları da yayımlamak istemektedir. Refik Özdek, bu seride yayımlanmak üzere Kabaklı’dan ısrarla bir çocuk kitabı yazmasını ister. Kabaklı bu istek üzerine çocukluk yıllarında dinlediği masal, efsane ve hâtırâlarından hareketle çocuk edebiyatı alanındaki tek eseri Ejderha Taşı’nı yazar.

Kabaklı’nın çocukluğunun saf, temiz dünyasını yansıtan hâtırâlarına dayalı olarak kaleme aldığı ve Türk Edebiyatı Vakfı yayınları arasında yayımladığı Ejderha Taşı adlı eserinde 10 hâtıra-hikâye vardır. Aralarda çizgi resimlerin de bulunduğu bu hâtırâlar-hikâyeler şu başlıklardan oluşmaktadır: Ejderha Taşı, Altın Top, Boz Atlı Hızır, Hırsız, Gümüş, Mercan Şehir, Ay Tutmaca Oyunu, Kırk Kuyu, Murat Kenarı, Munzur Baba ve Harput’un Hikâyesi.
Çocuklar için yazdığı bu eserinde, çocukların hayal dünyalarındaki gizledikleri düşüncelerini açığa çıkaramaya çalışır. Anlatımda kıssadan hisselere başvurur. Bu yöntemle usta bir öğretmen, öğretici olduğunu da gösterir. Eserde, çocuklara anlattığı konularla ilgili sık sık sorular sorar ve cevaplarını yine kendisi verir. Kabaklı, Ejderha Taşı adlı eserinde doğup büyüdüğü Harput ve çevresinin tarihî, coğrafî güzelliklerinin yanı sıra çocukluk yıllarının yokluklarını, zorlu yaşantısını bir masal havasına büründürerek ve kendisine has üslubu ile anlatır.

Kabaklı bu eserinde, kendisinin de şekillenmesine katkı sağlayan masal ve destanların eğitimdeki rolü üzerinde durur. Çocukların hayal kurmasının, masal dinlemesinin, kıssadan hisse çıkartmasının hayatları boyunca ne kadar işlerine yarayabileceğinin önemine işâret eder. Aynı zamanda bu eser aracılığı ile çocuklara tabiat sevgisi, yoksullara acıma duygusu, dayanışma ruhu, bütün olumsuzluklara karşı ümitsiz olmamayı ve dahası millî kültürü aşılamaya çalışır. Kısacası Kabaklı’nın hâtırâlarından örülü Ejderha Taşı adlı eseri, geleneklere bağlılığı ve millî kültürün devamlılığını hatırlatması bakımından da önemli bir eserdir.

Sonuç olarak çocukluk denen saadeti hiç tatmadan, çalışmaya, sorumluluğa mecbur edilmiş, kimseye nazlanamamış, hep naz çekmiş ve zâlim bir fakirlik içinde büyümüş, fakat hiçbir zaman hayalsiz, duygusuz, sevgisiz yaşamamış olan Kabaklı, yazılarında, sıkça anne-baba, okul ve toplumun çocuğa gereken önemi vermesi üzerinde durmuştur. Çocukların yetişmelerinde ailenin, çevrenin ve eğitimin önemine işâret etmiş, millî duyguların ve heyecanların masal ve destanlarda gizli olduğunu söylemiştir. Ayrıca, çocuklarımızın kendi millî değerlerimiz ile yetiştirilebilmesi ve şekillenebilmesinde çocuk edebiyatının çok önemli rolü olduğunu da yazılarında vurgulamıştır.

Oğuz ÇETİNOĞLU:  Sayın Ülgen, çok teşekkür ederim. Verdiğiniz bilgilerle, yeni Ahmet Kabaklı’lar yetişmesine katkılar sağlayacak, bu yolda ilerlemek isteyenlerin yollarını aydınlatacak, O’nun şânına uygun bir röportaj oldu. Bu röportajın son cümleleri olarak söylemek istedikleriniz var mı?

Yrd. Doç. Dr. EROL ÜLGEN: Ahmet Kabaklı, 76 yıldan 77 yıla uzanan ömrünün 55 yılını yazarlık ve öğretmenlik yaparak Türk insanına hizmetle geçirmiştir. O milletine ve okuyucusuna karşı sorumluluğu hiç elden bırakmamış, hiç bedbinliğe düşmemiş, okuyucularını de bedbinliğe ve ümitsizliğe düşürmemiştir. Hep öğrenen ve öğreten birisi olarak yaşamıştır. Rûhu şâd, mekânı cennet olsun.

Oğuz ÇETİNOĞLU: Size tekrar teşekkür ediyor, bu vesile ile okuyucularımızdan Ahmet Kabaklı Hocamızın rûhuna, her vesile ile Fâtihâlar göndermelerini diliyorum.

Yrd. Doç. Dr. EROL ÜLGEN:
10 Ocak 1957 yılında Kırşehir’de doğdu. İlk ve orta öğrenimini doğduğu şehirde, liseyi, günümüzde Aksaray iline bağlı olan Niğde’nin Ortaköy ilçesinde bitirdi. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden mezun olduğu yıl, İstanbul Oruçgazi İlköğretim Okulu’nda öğretmen olarak göreve başladı.

Yüksek lisans çalışmasını 1990 yılında tamamladı. Aynı yıl mezun olduğu fakültenin Yeni Türk Edebiyatı Anabilim Dalı’na Araştırma görevlisi olarak girdi. Doktorasını 1993 yılında tamamladı. 1995 yılında Yardımcı Doçent olarak tâyin edildi. Romanya’da misafir öğretim üyesi olarak bulundu. Sonra Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde üniversitede görev yaptı. Hâlen İstanbul’da Beykent Üniversitesi’ndedir.
Yazdığı, yayına hazırladığı ve tercüme edip yayınladığı, sayısı 30’u geçen kitaplardan bâzıları:

1- Ahmet Midhat Efendi’de Çalışma Fikri: (İstanbul 1994).

2- Şemsi Yastıman, Hayatı ve Eserleri: (İstanbul 1995).

3- Ahmet Rasim, Asker Oğlu: (İstanbul 1996).

4- Cumhuriyetle Yeniden Doğuş ve Atatürk (Komisyon üyesi. İstanbul 1999).

5- Mir Celal-Feridun Hüseynov: (Prof. Dr. Kemal Yavuz ile birlikte. İstanbul 2000).

6- Ali Nazima-Faik Reşad, Mükemmel Osmanlı Lügati: Necat Birinci, Kâzım Yetiş, Fatih Andı ile birlikte. Ankara 2002).

7- Gala Galaction, Mahmut’un Pabuçları: Gülten Abdulla ile. İstanbul 2003).

8- Ahmet Kabaklı Nerede, Ne Yazdı?: (İstanbul 2004).

9- Fazlı Necip – Dilâver: (Ankara 2005).

10- Türk Masalları: (İstanbul 2006).

11- Türk Kültüründe Nevruz: (İstanbul 2007).

12- Atatürk ve Çevresindeki Edebiyatçılar: (İstanbul 2007).

13- Mehmet Âkif Ersoy Hayatı ve Eserleri: (İstanbul 2007).

14- Çanakkale Zaferinin Türk Edebiyatındaki Yankıları: (İstanbul 2007)
Kitaplarının dışında ansiklopedilere yazdığı maddelerin, millî ve milletlerarası sempozyumlarda sunduğu tebliğlerin, gazete ve dergilerde yayınlanan ilmî makalelerinin sayısı 200’e yakındır. Bu çalışmalar; Ahilik, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünün Tarihçesi, Bulgaristan Türklerinin Edebiyatı. İdil-Ural İlleri ve Türkçe’nin Dünya Dillerine Etkisi gibi konular, Kırımlı Şair Abdulla Lâtifzâde, Ayaz İshakî, Şemsi Yastıman, Fuad Köprülü, Abbaskulu Ağa Bakûhanlı Kudsî, Ahmet Kabaklı ve Ârif Nihat Asya ile diğer edebî şahsiyetler hakkındadır.
Ayrıca; söyleşi, röportaj ve mülakat tarzındaki çalışmaları, çeşitli gazete ve dergilerde yayınlanmıştır. İlmî çalışmalar kapsamında; projeler yönetmiş, yüksek lisans çalışmalarına danışmanlık yapmıştır.

 

Önceki İçerikAyrılıkçı Kürtler Ne İstiyor? -3
Sonraki İçerikMedeniyetler Mezarlığı ve Genetik Havuz: Anadolu
Avatar photo
28 Kasım 1938 tarihinde Bafra’da doğdu. İlk ve ortaokulu doğduğu şehirde bitirdikten sonra Ankara Ticaret Lisesi ve Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nde okudu. İş hayatına Ankara’da muhasebeci olarak başladı. Ankara ve Karabük’te; muhasebeci, mali müşavir ve profesyonel yönetici olarak devam etti. İstanbul’da, demir ticareti ile meşgul oldu. SSCB’nin dağılmasından sonra Türk Cumhuriyetlerinde sanayi yatırımları gerçekleştirmek üzere çok ortaklı şirket kurdu. Şirketin murahhas azası olarak Azerbaycan’da ve Kırım’da tesis kurup çalıştırdı. 2000 yılında işlerini tasfiye etti. İş hayatı ile birlikte yazı hayatı da devam etti. İlk yazısı 1954 yılında Bafra’da yayımlanmakta olan Bafra Haber Gazetesi’nde başmakale olarak yer aldı. Sonraki yıllarda İlhan Egemen Darendelioğlu’nun Toprak Dergisi’nde, Son Havadis ve Tercüman gazetelerinde yazıları yayımlandı. Türk Ocakları Genel Merkezinin yayımladığı Türk Yurdu dergisinde yazdı. İslâm, Kadın ve Aile, Yörünge, Ufuk, Emelimiz Kırım, Papatya, Tarih ve Düşünce, Yeni Düşünce, Yeni Hafta, Sağduyu, Orkun, Kalgay, Bahçesaray, Türk Dünyâsı Târih ve Kültür, Antalya’da yayımlanan Nevzuhur, Kayseri’de yayımlanan Erciyes ve Yeniden Diriliş, Tokat’ta yayımlanan Kümbet, Kahramanmaraş’ta yayımlanan Alkış dergilerinde, Dünyâ ve Kırım’da yayımlanan Kırım Sadâsı gibi gazetelerde de imzasına rastlanmaktadır. Akra FM radyosunda haftanın olayları üzerine yorumları oldu. 1990 – 2000 yılları arasında (haftada bir gün) Zaman Gazetesi’nde köşe yazıları yazdı. Hâlen; Önce Vatan Gazetesi’nde, yazmaktadır. Oğuz Çetinoğlu; Türk Ocağı, Aydınlar Ocağı, ESKADER / Edebiyat, Sanat ve Kültür Araştırmacıları Derneği ve İLESAM / Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sâhipleri Meslek Birliği Üyesidir. Yayımlanmış Kitapları: 1- Kültür Zenginliklerimiz: (2006) 2- Dört ciltte 4.000 sayfalık Kronolojik Tarih Ansiklopedisi: (2008 ve 2012), 3- Tarih Sözlüğü: (2009), 4- Okyanusa Açılan Kapılar / Tefekkür Mayası Röportajlar: (2009). 5- Altaylardan Hira’ya Türk-İslâm Dostluğu: (2012 ve 2013), 6- Bilenlerin Dilinden Irak Türkleri: (2012), 7- Türkler Nasıl ve Niçin Müslüman Oldu: (2013), 8- Türkmennâme / Irak Türkleri Hakkında Bilmek İstediğiniz Her Şey: (2013). 9- Türklerin Muhteşem Tarihi: (Nisan 2014 ve Nisan 2015) 10- 115 Soruda Türk İslâm-Âlimi Mâtüridî (Röportaj): 2015) 11- Cihad – Gazi – Şehid: Kasım 2015. 12-Yavuz Bülent Bâkiler Kitabı (2016 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 13-Her Yönüyle Kâzım Karabekir (2017 Mehmet Şadi Polat ile birlikte) 14-Dil ve Edebiyat Dergisi / İlk 100 Sayı Bibliygorafyası (2017 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 15-Büyük Türk İslâm Âlimi Serahsî (2018), 16-Âyetler ve Hadisler Rehberliğinde Kutadgu Bilig’den Seçmeler (2018), 17-Edib Ahmet Yüknekî ve Atebetü’l-Hakayık (2018), 18- Büyük Türk İslâm Âlimi Mâtürîdî (2019), 19-Kâşgarlı Mahmud ve Dîvânu Lugati’t-Türk (2019). 20-Duâ / Huzura Açılan Kapılar. (2019) 10-Yesevi Yayıncılık, 12-Yakın Plan Yayınları, 13-Boğaziçi Yayınları, 14-Dil ve Edebiyat Dergisi, diğer kitaplar Bilgeoğuz Yayınları tarafından yayımlanmıştır.