Yoksun Olmasın Kimesne

78

 

“Atalarımız, Orta Asya’dan Anadolu’ya gelinceye kadar, nice topluluklarla bir araya gelmişler. Bugün kimse ben şuyum, ben buyum diyemez. Hiçbirimiz safkan değiliz. Milletimizin gücü de, güzelliği de buradan geliyor. Alt kimlikmiş, üst kimlikmiş, bunlar hep lâf.” (Radikal, 25. VIII. 2005 s.6) diyene deriz ki:

Ordu’da herkes er olsa veya herkes komutan! İşler yürür mü? Resmî bir dairede, herkes memur olsa, hiç âmir olmasa veya herkes orada müdür olsa, işler görülür mü?

Kâinatta her şeyde bir tekâmül, bir gelişme var. Herkes ve herşey, keyfiyetine / içyüzüne göre bir yerde ve bir hâldedir. Ki buna adâlet denir. Yâni herkes ve herşey lâyık olduğu yerdedir. Ederi kadar değer alır ve kabiliyeti nisbetinde kazanır.

Bu bakımdan, kâinatta eşitlik değil, adâlet asıldır. Eşitlik; haksız ve liyakatsizler karşısında; haklı ve liyakatli olanlara zulüm ve haksızlıktır. Çünkü herkes, sâdece adâlet karşısında eşittir. Yâni bay ve geda, fakir ve zengin ancak, kanun karşısında eşit sayılır.

Bu sıralanış, bu mevki alış ve bu kazanış ve kazanımlarda, madde değil mânâ ön plândadır. Kabiliyet ve istidatlar önceliklidir. Ki işte buna adâlet diyoruz. Herkes ve herşeyin lâyık olduğu yerde bulunması ve kalmasıdır.

Kavimler de öyledir. Tarih sürecinde birbirleriyle yoğrula yoğrula, karışa karışa, görüşe görüşe, oluşa oluşa, bir yere gelmeleri, bir mevki almaları, yâni bir şahsiyet kazanmaları ve bir kimliğe bürünmeleri var. Adâlet burda da geçerli.

Böylece kavimler, maddeten ve mânen gelişe gelişe yepyeni bir kültür, müşterek bir dil, ortak bir din etrafında, aynı vatanda, sevinç ve tasada kader birliği yaparlar. Aynı ad ve sanla, millet olarak tarih sahnesinde yerlerini alırlar.

Bu, iradî değil tabiî bir sürecin sonucudur. Ortaya çıkış artık bir karışım değil, bir oluşumdur. Terkîbdir. Sentezdir. Bölünemez, parçalanamaz. Yâni mozaik değildir.

Aksi, yok oluşa müncer olur. Ayrılanın intiharı sayılır. Çünkü bu, kendini berhava ediş; sürüden ayrılış; kurda kuşa yem oluştur.

Elbette arı dil olmadığı gibi, arı millet de yoktur. Ayniyetlerin etrafında kenetlenmiş, millet oluş gerçeği vardır. İnsanların şahsiyetini, dolayısıyla milletlerin şahsiyet ve kimliklerini, maddeleri değil maddelerine de çeki düzen veren mânâları ortaya çıkarır. Ortaya koyar.

Bu, doğuştan ziyade oluş birliğidir. İşte biz, bu oluşa sahip çıkıyor, onun korunmasını ve muhafazasını istiyor. Geleceğimizi de, bunun dağılmamasında görüyor, istikbale / geleceğe bu ruhla ulaşacağımıza inanıyor. Bunu “Millî Birlik” olarak niteliyor, vasfediyoruz.

Kimsenin kanına, kemiğine bakmıyor. Kimsenin derisini, rengini mes’ele etmiyor. Kimsenin geçmişini kurcalamıyor. Kimsenin mazisini sorgulamıyoruz.

Şu an, üstünde yaşadığımız vatan bir olduğu için, bugün konuştuğumuz ortak bir dilimiz bulunduğu için, umumiyetle aynı inanç potasında eridiğimiz için, milliyetimiz bir diyoruz. Vatanımız bir diyoruz. Dinimiz bir diyoruz. Ayniyetlerden dolayı, aynı milletiz diyoruz. Çünkü Dil, Din bir ise Millet birdir. Dilimiz de bir bizim. Dinimiz de bir hepimizin.

Öyleyse, bunca ayrılık gayrılık niye?
Öyleyse, iç dış mihraklara kanmak niye?

X

 

2221

Alt kimlik de var üst kimlik de. Tarih sürecinden geçerken alt kimliğimizle öne çıkıyorduk. Sürecimiz millet olarak noktalanınca, işte o zaman; zaman zaman katılanlarla birlikte üst kimlik sahibi olduk. Çekirdek kadronun etrafında kümelendik. Mayasıyla mayalandık. Adıyla adlandık. Sıfatlarıyla sıfatlandık.

Artık onunla nitelendik. Onunla adlandık. Onunla çağrıldık. Bunu tarih gerçekleştirdi. Doğal bir süreçle doğdu bu sonuç. Bunda hiçbir kavmin gocunacağı bir taraf yok. Kimsenin alınacağı, his ve duygularının rencîde olacağı bir husus yok.

Çünkü bu; alt kimliğimiz kayboldu demek değil.
Onu artık, inkâr lâzım demek değil.
Sadece o, basamak oldu, millet oluş serüvenimizde.

O tarafımızı, birey olarak, özel dünyamız biliyor. O şekilde kabul ediyor. Ama resmiyette, yurt ve vatan arenasında, üst kimliğimizle bir ve bütün oluşumuzun şuuruna eriyor.

Kendimizden kopmadan, kendimizi inkar etmeden, başka kökenden gelenlerdeki ayniyetlerle, yeni bir bütünü oluşturuyor. Artık Ben olarak değil, Biz olarak dünya siyasetinde yerimizi alıyoruz.

Demek ki alt kimlik diye de bir şey var, üst kimlik diye de.     Yeter ki bunları oturtacağımız yer ve zamanı iyi tayin ve tespit edebilelim.

Birbirimizi, zaman deryasında yol alan aynı gemide, aynı kaderi paylaşanlar olarak görelim.

Asıl olan; soyut düşünceyi somutlaştırmak. Taşları, yerli yerine koymasını bilmektir.

X

Üst kimlik, satın alınan bir şey değil, hafife alma.
Tarihsel bir süreçte oluşur bu, sakın gâfil olma!

Ancak, üst kimlikle oluşur, “Millet” denen nesne.
Bir devlet çatısından, yoksun olmasın kimesne.

Önceki İçerikDört Kare Bir Karakter – 1
Sonraki İçerik‘Kocaeli Üniversite Tanıtım Fuarı ve Kariyer Günleri’ etkinliği
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.