Suriye’de iç savaş ve sonrasındaki vekâlet savaşlarının sonuna yaklaşıyoruz. Ancak İdlib’te Esad güçlerinin 8 Mehmetçik’i şehit eden bombalı saldırıları içimizi yaktı.
Bu saldırılarla Rusya ve İran’la yaptığımız Soçi Mutabakatı artık uygulamadan kalktı. Kuzeye doğru süpürülen 1,5 milyona yakın Suriyeli de sınırlarımıza yaklaştı.
İdlib’in yüzde 90’lık kesimini kontrol eden, El Kaide uzantısı HTŞ ve selefi cihatçı örgüt militanlarının sayısının 30 bin ile 100 bin arasında olduğu bildiriliyor. Suriye ve Rusya’nın hedefinin bölgedeki bu radikal militanları da Türkiye’ye göndermek veya bu pisliği Türkiye’ye temizletmek olduğu anlaşılıyor.
Türkiye, Rusya ve İran arasında yapılan Soçi Mutabakatında Türkiye kendisi için öngörülen şu misyonu kabul etmişti: “Türkiye HTŞ örgütünü bölerek ılımlıları radikallerden ayırdıktan sonra, radikal cihatçıları tasfiye edecekti. Ayrıca Türkiye, ülkenin orta kesimlerini kuzeye bağlayan ve stratejik açıdan önemli M4 ve M5 karayollarını da yeniden ulaşıma açmayı taahhüt etmişti. Geçen bir sene içinde Türkiye bu iki yükümlülüğünü de yerine getiremedi…”
Rusya (Putin), İran (Ruhani) ve Suriye (Esad) için bu iki hedef önemli ve öncelikli idi. İdlib’in mümkün olduğu kadar erken Esad rejiminin kontrolüne geçmesini istiyorlardı. Suriye ordusu Rusya’nın hava desteğiyle güneyden İdlib’e girdi.
E. Büyükelçi Şükrü Elekdağ’ın ifadesiyle “Türkiye’nin iki partneri, HTŞ’nin yok edilmesine yönelik ‘pis işi’ Mehmetçik’in üstüne yıkmakta ısrarlılar…”
*************************************
YIĞINAKTAKİ HATAMIZ
İsmet İnönü’ye atfedilen askeri bir deyim vardır: “Yığınakta yapılan hata savaş meydanında düzelmez.”
Bir başka ifadeyle, “gömleğin ilk düğmesi yanlış iliklenince diğerlerini doğru iliklemek mümkün değildir.”
“Siyaset silahsız yapılan bir savaş” olarak da tanımlandığına göre, bu veciz sözler siyaset alanında da geçerlidir.
Türkiye’nin yığınakta yaptığı hata (ya da yanlış iliklenen ilk düğme) önce platonik aşk yaşadığı Beşar Esad’ı sonra “katil Esed” haline dönüştürüp düşman saflarda yer almamız oldu.
Suriye’de yapılan vekâlet savaşlarının aktörleri, bu arada Türkiye de, süreç içinde ittifaklık ve düşmanlık içinde olduğu ülkelerle belli konularda anlaşırken, belli konularda karşı saftakilerle işbirliği yaptılar. Fakat Türkiye Esad’a düşmanca bakışını değiştirmedi. En azından tarafsız kalabilirdik, Esad’a karşı taraf olduk.
Oysaki Beşar Esad, insani özellikleri ne olursa olsun, Birleşmiş Miller tarafından Suriye devletinin meşru lideridir. Üstelik Esad sahada Rusya ve İran’ın güçlü desteğine de sahip.
Türkiye’nin Suriye içindeki belli bölgelere girme sebebi terör örgütlerine karşı kendi güvenliğimizi sağlamak gerekçesine dayanıyor.
Bizim ve Rusya/ Suriye/ İran’ın terörist örgütler olarak gördüğümüz selefi radikal gruplar Esad güçlerinin kontrolündeki diğer bölgelerden temizlendi. Şimdi onlar İdlib’i de temizlemekte kararlılar. Fakat Türkiye bu harekâta karşı çıktığında “terör örgütlerini destekleyen ülke” pozisyonuna düşürülüyor.
Türkiye, Rusya’nın yaptığı gibi, Esad rejimi ile savunma işbirliği anlaşması yapsa idi Suriye’deki varlığımız hukuken meşru olurdu. Üstelik yapılacak işbirliği ile ortak menfaatlere uygun bir çözüm planını birlikte yürütebilirdik.
Bir de bizim terör örgütü saydığımız ama bizden başka bölgedeki hiçbir aktörün terör örgütü saymadığı PKK/PYD güçleri var.
PKK/PYD güçleri ABD desteğiyle Suriye topraklarının yüzde 30’u üzerinde bir hâkimiyet sağladı. Burada Irak’taki “Barzani Devleti” benzeri bir devlet yapılanması oluşturuluyor.
Bu devlet yapılanması Türkiye için çok risklidir. “Bu devletin ABD tarafından eğitilmiş ve modern silahlarla donatılmış 60 bin mevcutlu ordusu, 30 bin kişilik polis gücü, 140 bin kişilik kamu personeli var. ABD eğiteceği 30 bin ilave kişiyle orduyu takviye edeceğini ilan etti.”
ABD Suriye petrollerinin ekseriyetinin olduğu bölgede kurmaya çalıştığı devletin altyapısını hazırladığı için diğer bölgeleri Rusya ve Suriye’nin hâkimiyetine bıraktı.
Türkiye’nin PKK/PYD devletini çökertmek için yapması gereken şey, Esad rejimi ve müttefikleri Rusya ve İran’la birlikte hareket etmekti.
Böyle yaparsak “Suriye, Türkiye, Irak ve İran dörtlüsü, siyaset ve diplomasi yoluyla PKK/PYD devletinin böl