31 Mart yerel seçimleri ileriki tarihlerde kolay kolay unutulmayacak olaylara sahne oldu. Öncelikle partili cumhurbaşkanlığı sisteminin mevcut partileri ittifaka mecbur bırakması, seçimlerin gidişatını oldukça ilginç olaylarla karşı karşıya bıraktı. Aslında başkanlık sistemini savunarak bu günkü duruma gelmesini sağlayan Adalet ve Kalkınma Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisi, eminim ki işlerin bu noktaya geleceğini kendileri dahi bilmiyorlardı. Şimdi kervan yolda dizilir misali, dünyanın hiçbir yerinde uygulanırlığı olmayan bir sistemi, önüne çıkan engelleri bertaraf ederek kavga dövüş, her tarafı yara bere içinde ilerlemeğe devam ediyor.
AKP ve MHP’nin Cumhur ittifakıyla yola çıkmaları, mecburen parlamentoda bulunan diğer partileri de ittifaka mecbur bıraktı. CHP ve İYİ Parti, Millet ittifakı adı altında birleşirken, HDP terörden paçasını kurtaramadığından, Fazilet Partisinin ise tek başına seçimlere girmek istemesi bu iki partiyi ittifakların dışına itti.
Lâkin Cumhur ittifakının iki lideri, kendileri dışında kalan bu dört parti hakkında gittikleri her yerde, öğle suçlamalarda bulundular ki, ne illetleri kaldı ne de zilletleri. Cumhuriyet tarihinin hiçbir döneminde, hiçbir seçim propagandasında yapılmayan hakaretler, maalesef bu geçtiğimiz seçimde havalarda uçuştu. Sadece hakaret değil, tehditlerin dahi bini bin para ederdi.
Özellikle her akşam merkez medya televizyonlarının karşısına oturduğumuzda, kendilerine aydın yaftası yapıştıran konuşmacılar, liderlerin gündüz konuşmalarından aldıkları ilhamla! Milletin gözünün içine baka baka yalanlar söyleyerek algı oluşturuyorlar. Bunları televizyonlarda her gördüğümde; neden bir Dreyfus davasının kahramanı Emile Zola’mız yok diye hayıflanırım. Bunlar, bırakın dışarıda isim yapsınlar, içeride dahi tutarlılıkları olmayan, efendilerinin ak dediklerine ak, kara dediklerine kara demek için kendilerini saatlerce paralayan aydınlar!
Ülkemizde kalıcı iz bırakan aydın yetişmiyor maalesef. Bir taraftan da nasıl yetişsin ki diye kendi kendime hayıflanıyorum. Cemil Meriç’in dediği gibi: “sokaklarında kuduz köpek gibi kovalanan” bir ülkede aydın nasıl yetişir? Cezaevlerindeki eli kalem tutan düşünce suçlularını gözlerinizin önüne hele bir getirin. Muktedirler, daha iktidara gelir gelmez dememişler miydi? “Ya benden taraf olursun, ya da bertaraf! Osmanlıdan bu yana kafasını kaldıranı, ya Malta’ya sürmüşüz ya da yurtdışına kaçarak paçayı zor kurtarmışlar.
—
Biraz da özeleştiri
Cumhur ittifakına mensup iki parti, birbirlerine öyle mahkûmdular ki, yan çizecek veya birbirlerine dayatmalarda bulunacak halleri yoktu, o yüzden iki tarafında birbirleriyle anlaşmaları kolay oldu. Oysa Millet ittifakı öyle mi? Gerek CHP deki sol seçmen gerekse İYİ partiye mensup çoğunluk, belki de hayatlarında ilk defa birbirlerinin partisine oy vereceklerdi. Aradaki fitneciler de cabası.
Bu yüzden, oy verseler dahi, miting ve toplantılarında birbirlerine tam destek vermediler, özellikle CHP’li seçmen bu konuda isteksiz davrandı.
İYİ partinin kuruluşunda büyük heyecan vardı. Özellikle Sayın genel Başkan Meral Akşener ismi büyük sempati ve heyecan yaratmıştı. Her kesimden vatansever ve milliyetçi insanların destek verip omuzladığı parti, ne yazık ki il ve ilçe teşkilatlarındaki kurucu yönetimlerin, henüz bir yılını doldurmadan istifaya mecbur bırakılmaları, partide neler oluyor sorusunun cevabının aranmasını sorgulamaya başladılar. Onların yerine atanan yönetimler ve özellikle il başkanları zihinlerde soru işaretleri oluşturmaya başlamıştı. Partinin kuruluşundaki heyecan giderek sönmüş, Genel Merkez başkanlık divanındaki yapılanmayı gören il, ilçe yönetimlerinde görev alan yönetici ve bazı üyeler, kendilerinin dışlandığı hissiyatına kapılıp, istifa etmek durumunda kalmışlardı.
Bu durum önlem alınmazsa maalesef devam edecektir. Bu yüzden zaman geçirmeden başkanlık divanının yeniden değişmesi, kitlelere yeni hedefler ve heyecan verilmesi gerekiyor.