‘Yenildin, Gene Yenil, Hep Yenil’

131

Kıdemli deprem kenti
İzmit’te “Depremlerden
Alamadığımız Dersler
” paneli yaptık geçenlerde; ‘Depremlerden ders almak
için zihniyet değişikliği şart
’ sonucu çıktı.

            Deprem bölgesindeki büyük çaresizliğin yancılıkta ılıman
gazeteci ve televizyoncuları bile sarstığını, kiminin utancından ayaklarının
ucuna basa basa yürüdüğünü, kiminin canhıraş çığlıklara tercüman olduğunu ve kiminin
de belediye başkanlarına istifa kavramını cesurane hatırlatmasına karşın
siyasetin medyaya nazaran daha kaşar olduğunu gözlemledik.

            Nitekim Hatay
Belediye Başkanı
, yüzlerce insana mezar olan Rönesans Rezidans’ın sahibi olan ve yurtdışına kaçmaya çalışırken
havaalanında yakalanan müteahhidi “iyi adamdır,
idealisttir”
diye savunuyor ve “bütün
belediye başkanları ve hükümet istifa ederse ben de ederim”
ile avunuyor.

            Malatya Belediye
Başkanı
, 19 yıldır yerel yönetim temsilcisi olduğu hâlde “hiçbir keşkemin olmadığını herkes bilir” diyebiliyor.
K.Maraş Belediye Başkanı ise
röportajda sıkışınca “ezanı bekleyelim”
şekline sarıverebiliyor; Zübük
filminde Kemal Sunal’ın kendisini
vurmaya gelenleri bekletmek için mezarlıkta namaza durması gibi.

            Partileri, ideolojik kökenleri farklı denilen aynı
türden insanlar. Al onların yerine kendini koy, yakınlarını koy; bakalım ne
değişiyor davranış olarak?! Yani yüzümüze ayna
oluyorlar. O yüzden dediklerinde ve duruşlarında bir tuhaflık bulmuyoruz ki
gündem deyu günlerdir tartışmıyoruz.

            Neyi tartışıyoruz; Kemal
Kılıçdaroğlu
’nun aday olup olmamasını mı, Meral Akşener’in başka adaylar adına yaptığı masa huruç harekâtını
mı? Herkes takımının kaşkolunu takıp tribünde yerini aldı mı? Geçmişin hatırına
soğan doğrayıp en galiz hakaretleri karşı tarafa savurdu mu? Niye diye
sormuyorum, zihnimiz böyle çalışıyor bizim.

            En çok kime kızıyorsun, Tayyip Erdoğan’a mı; o olmak istiyorsun ama onun yerine. Eski tüfek
alışkanlıklarından kurtulamıyorsun. Korkarım fizikî veya siyasî yeni
depremlerden de kurtulamayacaksın. Samuel
Beckett
’in “Hep denedin, hep yenildin. Olsun. Gene
dene
, gene yenil. Daha iyi yenil.” sözlerinin tecessümüdür
toplumsal hayatın. Siyaseten kazandığını zannedenlerle birlikte bir küll
halinde yeni yenilgilere, yeni
kederlenmelere yol almaktayız milletçe.

            Bu kafayı
değiştirmeden
(Bak kurban bayramı da geliyor) bu kara hava değişmez. Deprem Panelinden çıkan başka sonuçlar da
vardı:

¾   
Ders almayı
değil ders vermeyi seviyoruz.

(Diploma menfaatimiz olmasa bir kitabın kapağını bile açıp bakma zahmetine
girmeyiz)

¾   
Değişmekten ödümüz
kopuyor.
(O yüzden hep aynı
şeyleri geveliyoruz)

¾   
Suç
ortaklığını seviyoruz.
(Karşı
tarafa salladığımız salvolardan belli)

TÜRKLERİN
DEPREMLE İMTİHANI mı aslî iş ahlâkı
ve sistem ahlâkıyla imtihanı mı?

İçtimaî ahlâkımız da
enkaz altında
değil mi? Bir siyasî
ahlâkımız var mı yoksa iktidar sırası mı bekliyoruz? Nimete en yakın olduğumuz
anda onun elimizden uçup gitmesine sebebiyet verecek kişi yada kişilere kaç
dilden selâm ederiz.     

            Deprem kadar sarsıcı “Türk’ün İş Zihniyeti” kitabında Kenan Göçer siyaseti yağma çadırına benzetir; çadırın içindekilere
iktidar, dışarıda sıra bekleyenlere muhalefet diyerek..

            Sofra ve sofrayı genişletmek metaforları hazır
siyasete tetik düşürmüşken yine Kenan
Hoca
’nın SOFRAYA NEREDEN OTURMALI? makalesine de göz atmakta fayda var.
Bakarsın kon-(uş)-acak bir yer buluveririz.

            Yeniyor yenmekte
olan..