Yeni Yıl Kutlamaları Üzerine

121

Aristoteles, doğal yapısı nedeniyle insanın toplumsal bir
varlık olduğunu söylemektedir. Sosyal ilişkilerden kendimizi soyutlayamamış
olmamız, belki de bu önermenin bir ispatıdır. Sokağa çıkma kısıtlamalarının
olduğu bu günlerde bile en azından “sosyal medya” adını verdiğimiz araçlarla,
yalnızlığımızı giderip, başka insanlarla, bir şekilde, iletişime geçmemiz de bu
önermeyi destekler gibi görünüyor. Sosyal ilişkilerin beraberinde getirdiği,
zevk almamızı sağlayan toplanma veya bir araya gelme şekli olan kutlamalar, insanların
aile içindeki özel kutlamalardan, dini kutlamalara ve yeni yıl kutlamaları gibi
grupsal, toplumsal ve hatta küresel boyutlardaki birlikteliği ifade etmektedir.
Kutlamalar aynı zamanda hiç tanımadığımız insanlarla arkadaş olduğumuz,
kırgınlıklarımızın ortadan kaldırıldığı, uzun süredir görmediğimiz insanları
yeniden görüp mutluluk duyduğumuz olaylardır.

 Yaşadığımız doğal afetler, bulaşıcı hastalık pandemisi,
kuraklık ve beraberinde yaşanması muhtemel tarımsal ürünlerin azlığı veya
kıtlık tehlikesi bizleri gelecek adına endişelendirmektedir. 5000 yıl önce
Mısır’da, 4000 yıl önce Mezopotamya’da yaşamış olan insan da, muhtemelen benzer
tehlikeler ve endişeler ile karşı karşıyaydı. Bizim sahip olduğumuz imkânlara
sahip olmayan bu insanların yapabileceği tek şey, inandıkları tanrılara dua
etmek, adaklar sunmak ve onlardan yardım istemekti. Ancak bu doğru zamanda
yapılmalıydı ve belki de kışın bitip baharın başladığı günler, bu ritüeller
için en uygun zamandı.

 Yeni yıl kutlamalarının kökenine baktığımızda, elde edilen ilk
kayıtların bize Eski Mısır’ı işaret ettiğini görürüz. Yaklaşık 5000 yıl önce,
Nil nehrindeki taşkınların bitmesi ve tarımın başlaması dönemi olan Ağustos
sonu-Eylül Başı (bazı kaynaklara göre 11 Eylül) yapılan kutlamalar yeni bir
dönemin başlangıcını gösterdiği gibi, aynı zamanda Mısır Mitolojisinde
doğurganlık, tarım, ölüm ve yaşam Tanrısı olan Osiris’in ölümü ve yeniden
dirilişini de temsil ettiğini göstermektedir.

 Günümüzden 4000 yıl önce, Mezopotamya’da yaşayan Babilliler
takvim yıllarını Ay’ın hareketlerine göre belirlemekteydiler. Babil’de yeni
yıl, kimi kaynaklarda 21 Mart Ekinoksu, kimi kaynaklarda ise Nisannau ayının
dördünde (şu an kullandığımız takvime göre Nisan ayı) baharın başlaması ile birlikte
başlardı. Her yıl, Doğa’nın yeniden doğuşu olarak adlandırılan bu dönemde, Babil
Halkı 11 gün süren bir kutlama yaparak yeni yılın gelişini kutlardı. Bu kutlama
sırasında Babil’in koruyucu Tanrısı olan Marduk’a, Babil’i koruması için kurbanlar
verilir ve dualar edilirdi.

 3000 yıl önce Mesopotamya’dan uzak bir bölgede, Çin’de de
benzer kutlamaların yapıldığı görülür. Farklı bir mitolojik bir hikâyesi olan
Çin yeni yıl kutlamaları, Ay’ın Hilal’inin, 21 Ocak ile 21 Şubat arasındaki
gözlendiği yılın ilk günü başlar ve bu aynı zamanda baharın da başlangıcı
olarak kabul edilir. İnanışa göre yer altında yaşadığı düşünülen Nian isimli
yaratık, yılın ilk günü ortaya çıkar ve çevrede yaşayanları ve özellikle
çocukları yerdi. Bu yüzden baharın ilk günü herkes dağlara kaçar ve tehlikeden
uzaklaşırdı. Bir gün, yaşlı bir adam, kırmızı elbiseler giyerek ve yanına,
bizim kestane fişeği olarak adlandırdığımız küçük patlayıcıları alarak bir köye
geldi ve Nian isimli yaratığı beklemeye başladı. Gece boyunca kestane
fişeklerini patlatarak gürültü yaptı. Ertesi gün köye dönen köylüler,
köylerinin yakılıp-yıkılmadığını ve hiç kimsenin kaybolmadığını görünce, Nian
isimli bu yaratığın kırmızı renkli elbiselerden ve kestane fişeklerinden
korktuğunu düşündüler ve her yıl baharın başlangıcının ilk gününde kırmızı
elbiseler giyip, kestane fişekleri patlatarak kutlamalar yapmaya başladılar. Bu
kutlamalar yapılmaya devam ettikçe, belki de kırmızı elbiselerin etkisi ve kestane
fişeklerinin çıkardığı gürültü sayesinde, Nian ortaya çıkmıyordu. O zaman bu
kutlamayı devam ettirmek gerekirdi. Günümüzde dünya üzerinde yapılan yılbaşı
kutlamalarında giyilen kırmızı çamaşırlar ve patlatılan havai fişekler bu kutlama
geleneğinin biraz değişerek de olsa tüm dünya tarafından sahiplenildiğini
göstermektedir.

 Günümüzden yaklaşık 2600 yıl önce İran’da kutlanılmaya
başlayan ve günümüzde de halen kutlanmaya devam edilen Nevruz, Babil’dekine
benzer şekilde 21 Mart Ekinoksunda başlar ve 13 gün sürer. Kutlamaların
başlangıcı, süresi ve ritüellerin benzerliği, Pers Halkının aslında eski bir
Babil kutlama geleneğini devam ettiğini göstermektedir.

 Benzer şekilde Hindistan’da yaklaşık 2000 yıldır devam eden,
kışın bitişi ve baharın gelişini temsil eden ve Mart ayının sonunda yapılan Holi
kutlamalarında da benzer ritüeller görülmektedir.  

 Eski Yunan ve Eski Roma’da Bahar Ekinoksu’nu yeni yılın
başlangıcı olarak kabul etme ve kutlama geleneği devam ediyordu. Ancak, Ay
takvimindeki 14 günlük farklılık zamanda karmaşıklıklara yol açmaktaydı. MÖ 155
yılında Roma Konsülü, bu karmaşıklığının önüne geçmek için Roma Mitolojisinde başlangıcın,
bitişin ve zamanın Tanrısı olarak bilinen Janus’a ithafen, Ocak ayının (Mensis
Ianuarius – Janus’un Ayı, daha sonraları January olarak isimlendirilmiştir) ilk
gününün yeni yılın başlangıcı olarak kabul edilmesine karar verdi. Fakat ay
takvimindeki gün sayısından kaynaklanan karmaşıklık halen giderilememişti. Bunun
üzerine dönemin Roma İmparatoru Julius Sezar, MÖ 46 yılında bu sorunu kesin
olarak çözmeye karar verdi. Zamanın önemli astronomi ve matematik bilim
adamları ile daha sonra Jülyen (Julian) Takvimi olarak bilinecek olan, aslında Kıpti
Takvimini temel alan bir Güneş Takvimi geliştirdi. Yeni yılın başlangıç günü
olan 1 Ocak tarihine ise dokunmadı. 14 günlük farkın ortadan kaldırılması ile
yaşanılan karmaşıklıklar artık sona ermişti. Jülyen takvimi daha sonra 1582’de Papa
13. Gregory tarafından daha hassas bir hesaplama ile elde edilen ve günümüzde
kullanılan Miladi (Gregoryan) Takvim ile yerini değiştirdi ancak yeni yıl
kutlamaları 1 Ocak’ta yapılmaya devam etti.

 Başlangıçta baharın başlangıcı, doğanın uyanışı ile
bütünleşen ancak MÖ 155 yılından beri Ocak ayının ilk günü kutladığımız yeni
yıl kutlama şekillerini biraz daha detaylı incelediğimizde yapılan kutlamaların
sadece dini ritüellerin içermediği, aynı zamanda bu kutlamaların insanların
eğlenmesi için de iyi birer fırsat olduğunu görüyoruz. Belli ki zorlu kış
şartlarının sonra ermesi, Nian isimli yaratığın onlara bir daha zarar
veremeyecek oluşu, Nil nehrinin taşkın döneminin bitip tarıma başlayabilecek
olmalarının neşesi, kutlamalarda kendisine yer buluyordu.

 5000 yıllık kutlama süreci içerisinde dini ritüellerin yeri
azalsa da, mutlu olma ihtiyacı hiç azalmadı. Toplumsal bir varlık olan insan, günümüzde
kimi zaman yeni yılı ibadet ederek karşılayarak iç huzurunun vermiş olduğu mutluluğu
yaşadı, kimi zaman bu günü, 365 günün yorgunluğunun atıldığı, sevdiklerimizle
bir araya geldiğimiz, yeni bir başlangıç için iyi dileklerin tutulduğu, eğlenip
mutlu olabilmenin bir fırsatı olarak değerlendirdi. Ancak tıpkı 5000 yıl önce
olduğu gibi yine tüm olumsuzluklara rağmen, yeni bir heyecan ve yeni umutlarla,
yeni bir başlangıcı, yeni bir yılın gelişini kutlamaya devam etti.

 Mutlu olabilmek adına elimize geçen her fırsatı iyi
değerlendirebilmemiz dileğiyle, hepimizin yeni yılı kutlu olsun, mutlu olsun…

 Sağlıcakla…