Türkiye’de çeşitli kelime ve kavram oyunları, yeni ve çağdaş diye yutturulmaya çalışılan modeller, neticede bir yerde birleşiyor: Milli mücadele ile kurulan Cumhuriyetimizi ve milli devletimizi tasfiye etmek, O’nu tanınmaz hale getirmek… Bunun gerekçesi de; demokratikleşme ve insan hakları örtüsü… Aslında, çeşitli tartışmaların açılmasının temelinde, bazılarının Türkiye’yi Türkiye yapan değerlerle açık bir mutabakatsızlığı yatıyor. Yabancıları anladık da; ismen bizden olanlara acaba ne demeli?
İşin içine bir de küreselleştirme, küresel masallarla esir alma, önü açılan milli devletlerin küresel güç ve bloklarla çatışması ve Dünyanın yeniden şekillendirilmesi girince; bu defa demokratikleşme ve hürriyetler milli devletlere karşı bir silâh olarak kullanılıyor. Dış destekli iç unsurlar açıkça görülüyor. Tabii amaç; milli ve üniter devleti değiştirmek, milli kimliği çokkimlikli hale getirmek, yapınıza uysun uymasın çokkültürlülüğü esas almaktır. Size bunları dayatanlar, kendileri uygulamasalar da…
Zaman zaman Yeni Osmanlıcılık tartışmaları ve Anayasanın veya bazı kanunların (Mahalli Yönetimler Yasa Tasarısı, Kamu Yönetimi Temel Kanun Tasarısı, TCK’nda 301. Madde, Vakıflar Yasası, ekümeniklik vb.) değiştirilerek devletin yapısının bozulma çabaları birbirinden ayrı değildir. Dün Osmanlı düşmanlığı yapanlar, Osmanlı’ya küfredip hain ilân edenler, bazı müttefikleriyle beraber eğer bugün Osmanlı’ya sığınarak Türk ve Türkiye düşmanlığı yapabiliyorlarsa; Türk Milleti yerine, hiç de uygun olmayan bir coğrafyada ve etnik yapıda karmaşık bir Osmanlı Milletini tekrar yaratmak ve bunu Anayasaya taşımak istiyorlarsa; bu sebepsiz değildir. Acaba bugün Türkiye’ye dünün Osmanlı siyasi coğrafyası mı teklif ediliyor? Bu mümkün değil… Küresel güç ve bloklar bunu kabullenemez. Çünkü; bölgesel seviyede ve kıta seviyesinde sağlanacak barış, huzur ve istikrar bunları o bölgelerde barınamaz hale getirir.
Yeni Osmanlıcı akım; “çok hukukluluk ve çok etniklilik” üstü bir siyasi birliktelik ve Avrupa’da gelişen milliyetçilik hareketleriyle kendini feshetmek durumunda kalmış, egemen güçler tarafından parçalanmış, dünün siyasi gerçeği olan Osmanlı’ya yeni bir kılıf biçiyor. Bazılarına ilk bakışta hoş ve sevimli gelse de… Oysa, tarihin köprüsü altından çok su akmış, farklı etnik unsurları adem-i merkezi bir idare ve siyasi rejim vasıtasıyla bir arada tutmayı hedefleyen bu bütünleştirme anlayışı, artık tarihi bir nitelik taşımaktadır. Tarih denen nehir, çıktığı kaynağa geri dönemez. Denize akan bir akarsu, dağa tırmanamaz. Günümüzde geriye artık dönülemez bir şekilde milletleşme ve milliyetçilik yükselmektedir. Bazen milliyetçiliğin hatta ırkçılığa dönüşmüş “mikro”suna da şahit olunmaktadır. Bunun bir çok örneğini ülkemizde yaşıyoruz. Dün Yugoslavya örneği, bugün Belçika’da Brükselli, Valon ve Flaman ayrımı gibi birçok örnek ortadayken; gerçekleri görmemek veya daha da çirkini küresel güç ve blokların taşeronluğuna sığınarak Türkiye’ye yeni elbise denemek, çok çirkin bir işbirlikçiliktir.
Artı ve eksisiyle Osmanlı bizim milli tarihimizin bir parçasıdır. Osmanlı da farklı dönemleriyle farklı değerlendirilmelidir. Bugün milli sınırlarımız dışında kalmış Osmanlı beşeri coğrafyasının unsurlarıyla ilgilenmek, onların demokrasi ve insan hakları sorunlarına eğilmek, Türkiye’nin dış güvenlik çemberini güçlü kılmaktır. Anadolu’ya yönelecek emelleri kırmaktır. ABD ve AB bu konuda bize yardımcı oluyor mu? Bu coğrafyada yaşayan soydaş ve dindaşlarımıza ikinci sınıf vatandaş muamelesi yapan küresel güç ve AB’nin ayıplarını gizleyerek Türkiye’ye Yeni Osmanlıcılık adı altında bir model tavsiyesi, bize Balkanlar’da ve Ortadoğu’da yeni görev ve ödevler yüklemesi yeni bir tuzaktır. Büyük Ortadoğu projesi’nin asbaşkanı olmak gibi… Ilımlı İslâm ve eyalet sistemi, federasyon, Ortadoğu Birleşik Devletleri, İstanbul merkezli Marmara Devleti örnekleri gibi…
Türkiye’den Somali’ye, Afganistan’a, dün Kore’ye, Lübnan’a asker göndermesi istenir; ama Irak’a istenmez. Balkan ve Ortadoğu ülkelerinin bizden ürkmeleri için her şey yapılır, hatta Irak’tan ileride konfederasyona uygun toprak bile teklif edilir. Ama, Gökçeada ve Bozcaada AB tarafından elimizden alınmak istenir. Kıbrıs’ta KKTC tasfiye edilerek tek devlet, tek vatandaşlılık dayatılır.