Yeni kabinede bürokrasi kökenli isimlerin sayısal üstünlüğü dikkat çekiyor. Bu esasında son derece olumlu. Zira Ak Parti geleneklerinde bakanlık yaptığı alanda bilgi ve tecrübe sahibi olmayan siyasetçilerin bakan olarak atandığına çokça şahit olduk. Bazen aile yakınlığı, bazen devletteki belli menfaat gruplarının siyasi temsilcisi olma gibi nedenlerle alakasız kişilerin alakasız bakanlıklarda görev yaptıklarını görmüştük. Süleyman Soylu, Berat Albayrak, Fikri Işık bu konuda ilk akla gelen isimler. Yeni kabinedeki bütün bakanların kendi alanlarında bilgi ve tecrübe sahibi olan kişilerden seçilmeleri son derece olumlu.
Öte yandan Adalet Bakanı’nın Ak Parti teşkilatlarında her kademede görev yapmış biri ve hatta Ak Parti’nin Pendik Kurucu İlçe Başkanı olması maalesef yargı teşkilatında eski kötü alışkanlıkların devam edeceğini gösteriyor. Bekir Bozdağ gibi tam bir “militan” bakandan sonra Yılmaz Tunç’un gelmesi, yargı sistemi ve teşkilatı konusunda umut vermiyor maalesef.
Coca-Cola’yı Fanta İçerek Protesto Eden Bakan
İçişleri Bakanlığı’na atanan Ali Yerlikaya son derece renkli bir isim. Kendisini Tekirdağ Valiliği yaptığı dönemde Coca-Cola’yı protesto etmek için Fanta ikram eden Vali olarak hatırlıyoruz. Sonrasında da İstanbul Valisi olarak atanmış ve Üsküdar’da kürsüdeyken bir türlü “Üsküdar” diyemeyince “Bir alkışlayın beni” diyerek sempatisini ortaya koymuştu. An itibariyle kendisi artık İçişleri Bakanı.
Süleyman Soylu gibi güvenlik başta olmak üzere “dâhiliye” konusunda en ufak bir bilgisi ve tecrübesi olmayan kötü bir İçişleri Bakanı’nın ardından mülkiye kökenli bir ismin gelmesi son derece önemli.
Aslında daha önce de yine İstanbul Valiliği yapan Muammer Güler İçişleri Bakanı olarak atanmıştı. Muammer Güler maalesef suç camiasıyla çok fazla içli dışlı bir isimdi. Süleyman Soylu için de benzer iddialar var. İnşallah yeni bakan, bu hususta seleflerinden farklı bir çizgi koyar ortaya. Ve inşallah hukuka gerçekten saygılı bir tutum içinde olur.
Genel Kurmay Başkanı Milli Savunma Bakanlığı’na
Önceden Türk Silahlı Kuvvetlerinde özellikle komuta kademesinde atamalarda belli teamüller vardı. Örneğin, bir Orgeneral ’in Genelkurmay Başkanı olabilmesi için önce I. Ordu Komutanlığı, akabinde Kara Kuvvetleri Komutanlığı yapması gerekiyordu. Ak Parti döneminde bu teamül ortadan kaldırıldı. Ancak öyle görünüyor ki Genel Kurmay Başkanı’nın Milli Savunma Bakanı olması gibi yeni bir teamül geliyor.
Hulusi Akar gibi, özellikle de kendisiyle birlikte mesai yapan TSK personelince sevilmeyen ve 15 Temmuz gecesi kendi personeli tarafından rehin alınan bir kişinin ardından Yaşar Güler’in Milli Savunma Bakanı olarak atanması son derece olumlu.
Esasında hem eski İçişleri Bakanı Soylu hem de eski Milli Savunma Bakanı Akar, Erdoğan sonrası için ismi geçen kişilerdi. Her iki isim de silahlı bürokrasinin başında yer alıyor olmaları dolayısıyla kuvvetli kişilerdi. Öyle görünüyor ki ikisinin de siyasi kariyeri milletvekili olarak sonlanacak. Çünkü “Erdoğan Sonrası” konusunda ismi geçen diğer bir kişi Hakan Fidan ciddi bir şekilde avantaj yakalamış durumda.
Burada bir hususu daha ifade etmekte fayda var; hem İçişleri hem de Milli Savunma bakanlarının (hatta MİT Müsteşarı’nın) değişmesi, yakın zamanda güvenlik bürokrasisinde bir tasfiye hareketinin yapılacağını gösteriyor.
Erdoğan’dan Sonra Fidan mı?
Kabinedeki en esaslı değişiklik şüphesiz ki Hakan Fidan’ın MİT Başkanlığı’ndan alınıp Dış İşleri Bakanı yapılması.
Hakan Fidan aslında uzun zamandır aktif siyasete girmek için fırsat kolluyordu. Bir yandan da kendisini parlatmaya çalışıyordu. MİT’in genel teamüllerine aykırı bir şekilde, MİT’in yurt dışı operasyonlarına dair ulusal kanallarda çıkan “başarılı yurt dışı operasyonu” haberleri Fidan’ın kendini parlatma hamlelerinden başka bir şey değildi. Nitekim 2015 seçimlerinden hemen önce Erdoğan’ın peşinden umreye gidip orada fotoğraf vermesi ve Erdoğan’dan siyaset için izin istemesi de bunun tezahürü. Ancak o zaman kendisine vize çıkmadığı için görevine devam etmişti. Bugün artık Dış İşleri Bakanı olan Fidan muradına ermiş ve Erdoğan sonrası için –şimdilik- en güçlü figür olarak meydana çıkmış durumda.
Elbette Fidan’ın Dışişleri Bakanı yapılmasının ardında başka bir hesap da olabilir. Belki de Erdoğan kendisinden sonra başka bir ismi –mesela Selçuk Bayraktar’ı- düşünüyor ve kendisi görevini bırakacağı zaman Fidan’ın MİT’le bağının kopmuş veya en azından zayıflamış olmasını ve iktidar mücadelesine girerken Fidan’ın elinin zayıf kalmasını istiyor da olabilir. Böylelikle Erdoğan’ın desteklediği kişinin karşısında güçlü bir siyasi figür kalmamış olacak. Tüm bunlar elbette net bir bilgi içermeyen, tamamen tahmine dayalı yorumlar.
Yeni kabine Türkiye’nin problemleri ile ne kadar alakadar olur, problemlerin çözümü için ne kadar mesai harcar ve ne kadar başarılı olura dair bir şey söyleyemiyoruz. Kabinenin “kâğıt üzerinde” nispeten doğru isimlerden teşkil edildiği bir gerçek ancak bu husus kabinenin başarısı için tek başına yeterli değil. Çünkü ülkedeki sorunların kaynağı eski kabinedeki isimler değildi, dolayısıyla da çözüm yeni kabinedeki isimler olmayacak. Türkiye’nin esaslı bir zihniyet değişimine ihtiyacı var ancak Ak Parti’nin bu değişimi gerçekleştirecek potansiyeli yok. Zaten Ak Parti’nin zihniyet değiştirmesi demek kendi varlık sebebini inkâr etmesi ve kendi kendini eritip yok etmesi demektir. Şu da bir gerçek ki Türkiye’yi dönüştürecek zihniyet değişimini mevcut muhalefet de gerçekleştiremez.
Allah yardımcımız olsun. Çünkü işimiz Allah’a kaldı.