8 Ekim 2012 tarihinde Başbakan imzalı olarak TBMM’ ye sunulan kanun tasarına göre ülkemizde 13 il daha büyük şehir statüsüne kavuşturulmaktadır.
Bildiğiniz üzere şu an itibariyle ülkemizde 16 büyükşehir bulunmaktadır. 1984 yılında kabul edilen kanuna göre İstanbul, Ankara ve İzmir büyükşehir yapılmış, sonraki yıllarda muhtelif tarihlerde çıkarılan yasalarla büyükşehir sayısı bugünkü sayı olan on altıya ulaşmıştır. Büyükşehirlerin hukukî statülerini düzenleyen ve 2004 yılında 5216 sayı ile kabul edilen yasayla İstanbul ve Kocaeli illerinde, büyükşehir belediye sınırları il sınırları olarak kabul edilmiştir.
İstanbul ve Kocaeli’nde bütün şehir olarak nitelendirebileceğimiz bu uygulamanın, etkin ve kaliteli hizmeti getirdiğinden bahisle, mevcut 14 büyükşehir ve yeni kurulması düşünülen 13 büyükşehirin de yapısal açıdan, büyükşehir belediye sınırlarının, il sınırları olarak kabul edilmesi, tasarının en önemli maddelerinden biridir.
Tasarı yasalaştığında, emlak vergilerinde %100’den fazla artışın yanı sıra, basit usule tabi on binlerce esnaf gerçek usulde gelir vergisi mükellefi olacak, KDV mükellefi olacak, ödediği kirasına stopaj ilave edilecek, her ay muhtasar beyanname vergisi ödeyecek, daha önce ödemediği geçici vergi beyannamesi sayesinde %15 geçici vergi ödeyecek.
Tasarı, mahalleye dönüştürülen orman köylerinin ve köylülerinin bir takım haklarından ve imtiyazlarından, ayrıca yine mahalleye dönüşen köylerin ve köylülerin mera ve benzeri haklardan faydalanmaya devam edeceklerini teminat altına alınırken, tüzel kişiliği kaldırılan köylere Belediye Gelirleri Kanuna göre alınması gereken vergi harç ve katılım paylarından beş yıl müddetçe muafiyet getirmekte ise de;
Köylerde yaşayan vatandaşlarımız; bugün olmasa da 5 sene içerisinde ilan reklam vergisi, işgal harcı, muayene ve ruhsat harcı, yol harcamalarına katılma payı, yangın sigortası vergisi, tellallık harcı, tatil günlerinde çalışma ruhsatı harcı, işyeri açma izin harcı, inşaat ve imar harçları, elektrik ve havagazı tüketim vergisi, çevre temizlik vergisi gibi çok sayıda vergi ve harçla tanışacaklardır. Bu konuları maliye uzmanlarına bırakarak asıl konumuza dönelim.
Tasarının aynen kanunlaşması hâlinde büyükşehir sınırları içerisinde orman köyleri dahil, 16.082 civarında köyün hükmi şahsiyetleri, ayrıca tüm belde belediyeleri dahil 1591 belediyenin tüzel kişilikleri ve en önemlisi halihazırda büyükşehir statüsünde bulunan ve yeni büyükşehir olacak 29 ilin, il özel idareleri de kaldırılmaktadır.
Tasarının gerekçesinde – aynen kullanılan kelimelerle ifade etmek gerekirse -,
1- Nitelikle personel çalıştırabilmek,
2- Merkezden gönderilecek kaynakların etkin kullanılmasını sağlamak,
3- İl sınırları içerisinde yerel yönetimler arasında kaynaklar ve sahip olunan imkânlar açısından daha adil bir yapıyı ortaya çıkarmak,
4- İl çapında uyumlu imar planları gerçekleştirmek,
5- Küçük ölçekli, yeteri kadar kaynak imkânından mahrum mahalli idarelerle koordinasyonun sağlanamadığı,
6- Sanayileşme,- ulaşım ve çevre sorunlarının çözümünün mümkün olmadığı,
7- Mahalli idarilerin uygun büyüklükte olmasında adeta zaruret ve fayda mülahaza edildiği,
8- Büyükşehir sınırlarının tüm şehri kapsayacak şekilde olması hâlinde planlamanın ve koordinasyonun en uygun ve insanımıza faydalı olacak şekilde hizmet üretilebileceği,
9- Halihazırda olduğu gibi birden fazla merkez ve mahalli idare tarafından hizmet üretilmeye devam edilmesi, hizmetin daha pahalıya mal olmasına ve kalitesinin düşmesine sebebiyet verdiği,
10-Kaynakların israf olmasına neden olduğu,
11-İl çapında uyumlu imar planlarının yapılabileceği,
Gibi birçok sebep sayılmıştır.
Örneklerini sunduğumuz ve söz konusu tasarıda sayılan gerekçeler, ne kadar gerçeklerle bağdaşmaktadır. İleri sürülen sebeplerin kaçı halihazırda büyükşehir statüsüne sahip şehirlerimizde karşılaşılan ve aşılması gereken problemler olarak idarecilerin önüne çıkmaktadır? Mevcut büyükşehirlerimizde, o şehirlerin büyükşehir olmasını müteakip yukarıda sayılan tüm faydalı işler, büyükşehir sınırları içerisinde gerçekleşmiş de büyükşehir sınırları dışında kalan yöreler bu hizmetlerden mahrum mu kalmış? Bütün şehir uygulamasının yürütüldüğü İstanbul ve Kocaeli illerinde kamu hizmetinin görülmesinde etkin bir rol oynadığı açıklanmakta ise de bu konuda müşahhas herhangi bir örnek verilmemiş, kamu hizmetinde ne gibi etkinliklerin yaşandığı açıklanmamıştır.
Tasarı ile büyükşehir olması amaçlanan 13 şehrimizden Manisa, Denizli, Aydın ve Muğla (Bu bölgede büyükşehir olmayan Afyon, Kütahya ve Uşak kalmaktadır.) Ege Bölgemizde; Balıkesir ve Tekirdağ Marmara Bölgemizde; Hatay ve Kahramanmaraş Akdeniz Bölgemizde; Mardin ve Şanlıurfa Güneydoğu Bölgemizde; Trabzon Karadeniz Bölgemizde; Van ile Malatya ise Doğu Anadolu Bölgemizde yer almaktadır.
Mevcut büyükşehirlerden Adana, Mersin ve Antalya Akdeniz Bölgemizde; Ankara, Konya, Eskişehir ve Kayseri İç Anadolu Bölgemizde; İstanbul, Bursa, Kocaeli ve Sakarya Marmara Bölgemizde; Diyarbakır ve Gaziantep Güneydoğu Bölgemizde; Erzurum Doğu Anadolu Bölgemizde; Samsun Karadeniz Bölgemizde bulunmaktadır.
Güneydoğu Bölgemizde mevcut 2 büyükşehre ilaveten iki şehrimiz, Doğu Anadolu Bölgemizde bir büyükşehre ilaveten büyükşehir daha yapılmak istenmektedir. Bu iki bölgede bulunan büyükşehir sayısı 7′ ye çıkmış olacaktır. Sahip olduğu alan itibariyle Bölgelerimiz arasında Güneydoğu Anadolu Bölgemiz en küçük, buna karşılık Doğu Anadolu Bölgemiz en büyük bölgemizdir.
Bölgelerimiz arasında maden bakımından en zengin bölgemiz Güneydoğu Anadolu Bölgemizdir.
Bu genel tanımlamadan sonra bugüne kadar süregelen hukukî durumu özetlemek gerekirse; mevcut 16 büyükşehirden İstanbul ve Kocaeli’nde büyükşehir belediye sınırları il sınırları olarak belirlenmiş, Ankara ve İzmir dahil diğer 14 büyükşehrin büyükşehir belediye sınırları ise tüm vilayeti kapsamayacak şekilde tespit edilmiştir.
Bugüne kadar İstanbul ve Kocaeli dahil tüm büyükşehirlerde il özel idaresi mevcuttur. Bu mahalli teşkilatın kaldırılması ilk defa gündeme gelmektedir. MHP ve bazı sivil toplum kuruluşlarının itirazları ise kaldırılması düşünülen il özel idarelerinin yetkileri bir takım kamu kurum ve kuruluşlarına devriyle bu yetkilerin giderek büyükşehir belediye başkanlarında toplanması ve sonucunda da bölünmeye giden yolun açılmasıdır.
Burada dikkatinizi çekmek istediğimiz bir diğer önemli husus, bir taraftan yerel teşkilatların güçlendirilmesi gibi bir gerekçeden hareket edilmesine karşılık, il bazında yetkiler bir noktada toplanmak istenmesidir. Esasen gerekçede büyükşehir alanlarında hizmetin tek merkezden yürütülmesinin faydaları sayılarak il bazında merkeziyetçilik amacı ortaya konmuştur. Bir diğer ifade ile il bazında inisiyatifi tamamen kendinde olan birçok yerel idare yerine, yetkileri bünyesinde toplayan bir büyükşehir ihdas edilerek ülke çapında birçok merkez oluşturulmaya çalışılmıştır.
Diğer taraftan, Kanunun genel gerekçesinde vatandaşın demokratik hayata ve kamu hizmetine daha fazla katılımını sağlamak prensibi, önemle vurgulanmakta iken aynı zamanda vatandaşın günlük hayatını ve hayat kalitesini doğrudan etkileyen kararların alındığı teşkilatlar olarak nitelenen mahalli idarelerden il özel idaresinin, bucak ve bucak teşkilatlarının kaldırılmasının izah edilebilir yönü yoktur. Burada önemle üzerinde durulması gereken husus, il özel idaresinin kaldırılmak istenmesidir.
Bilindiği üzere il özel idarelerinin başkanı valilerdir. Valinin başkanlığını yaptığı bir kuruluşun kaldırılmak istenmesi her ne kadar merkezi hükümetin etkisinin azalacağı gibi bir amacın gerçekleştirilmek istendiği yolunda intiba uyandırmakta ise de tasarının bütünü incelendiğinde yine her türlü kararda son merciin vali olduğu anlaşılmaktadır.
Öncelikle ifade edelim ki il özel idarelerin mevcut yetkileri bakanlıklara, bakanlıkların ilgili kuruluşlarına, taşra teşkilatlarına, büyükşehir belediyelerine ve bağlı teşkilatlarına devredilmektedir. Görüldüğü üzere mahalli parlamento niteliğinde olan il özel idaresinin yetkileri ya bakanlıklar ve kuruluşları gibi merkezi hükümete ya da il bazında büyükşehir statüsü ile oluşturulan yeni merkezi birimlere verilmektedir.
5302 sayılı İl Özel İdaresi Kanunu tanımlar başlıklı 3. Maddesi aynen şu şekildedir.
“Madde 3- Bu Kanunun uygulanmasında;
a) İl özel idaresi: İl halkının mahallî müşterek nitelikteki ihtiyaçlarını karşılamak üzere kurulan ve karar organı seçmenler tarafından seçilerek oluşturulan, idarî ve malî özerkliğe sahip kamu tüzel kişisini,
b) İl özel idaresinin organları: İl genel meclisini, il encümenini ve valiyi, ifade eder.”
Görüldüğü üzere vali hariç il özel idaresi karar organları seçmenler tarafından seçilen kişilerden oluşmaktadır. Bu şekilde oluşan bir kuruluşun yetkileri bakanlıklara ve bakanlıklara bağlı kuruluşlara ve büyükşehir belediyelerine verilmektedir. Denilebilir ki, büyükşehir belediye organları da seçmenlerin iradelerine göre oluşmaktadır. “O halde bunda ne mahsur var?” diye sorulabilir.
Bu yetkilerden ne kadarı bakanlıklara ve merkezi hükümet teşkilatlarına, ne kadarı büyükşehir belediyelerine devredileceği belli değildir.
Tasarının en kapsamlı maddelerinden birisi 5.maddedir. Bu madde ile mevcut birçok kanunlarda değişiklikler yapılmaktadır. Bu maddenin 1. Bendi ile 5216 sayılı Kanunun 3. Maddesinde yapılan değişiklik ile ilk kademe belediye teşkilatları kaldırılmaktadır. İlk kademe belediye teşkilatları, büyükşehir belediye sınırları içerisinde olup, ilçe teşkilatı kurulmamış yerlerdeki belediyeleri ifade etmektedir.
Tasarının aynı maddesinin bir sonraki bendinde, 5216 sayılı Kanunun 4. Maddesinde değişiklik yapılarak, bir yerde büyükşehir belediyesi kurulması için merkeze 10 km. uzaklıktaki yerleşim birimlerinin toplam nüfusu 750.000 olması şartı, tüm il sınırları içerisindeki toplam nüfusun 750.000 olması şekline dönüştürülmüştür. Bu kriterin değişmesi sonrasında 13 ilin büyükşehir olması yolu açılmıştır. Zira bu şehirlerden hiçbirisi mevcut yasa hükmüne göre büyükşehir olması mümkün görülmemektedir.
Bu kriterin değiştirilerek 13 ilin daha büyükşehir, hatta bütünşehir yapılmak istenmesi ne ile izah edilebilir? Öncelikle ifade etmek gerekirse, böyle bir değişikliğin en önemli sebeplerin başında, 2013 veya 2014 Mart ayında yapılması gereken mahalli seçimlerdir. Zira mevcut iktidarın bu 13 ilin tamamında il belediye başkanlıklarını kazanması mümkün olmadığı halde, tasarının kanunlaşması ile büyükşehir belediye başkanları, tüm ildeki vatandaşların oyları ile seçileceklerinden mevcut iktidarın kazanma şansı, hemen hemen % 100 oranlarına çıkacaktır.
Tasarının yine 3. Maddesi ile 5216 sayılı Kanunun 7. Maddesinin (g) bendine eklenen bir cümle ile madencilik üzerine işyeri açma ve çalışma ruhsatlarının düzenlenmesi yetkisi büyükşehir belediyelerine verilmektedir. Tekrar hatırlatalım ki, maden bakımından en zengin bölgemiz Güneydoğu Anadolu Bölgemizdir. Tasarının aynı maddesi ile 5216 sayılı Kanunun (n) bendine “mabetler” kelimesini eklemiştir. Bu eklenti ile sağlık, eğitim ve kültür gibi hizmetler için gerekli olan hizmetlerin yanı sıra büyükşehir belediyeleri mabetlerin bakım onarım ve malzeme tedariki gibi hususlarda da harcama yapabilecektir. Belediyelere mabet yapma ve onarma yetkisinin verilmesine bir itirazımız olamaz. Ancak cami, mescit ve tarihi eserlerimiz yerine mabet kelimesinin tercih edilmesi, bu yetkinin kilise, havra ve benzeri mabet yapımı işlerinde de kullanılarak suiistimal edilebileceği ihtimalini akla getirmektedir. Bu hükme paralel olarak 5393 sayılı Belediye Kanunu’nun 14. Maddesinde yapılan değişiklik ile mabetlerin yapımı, bakım ve onarımı büyükşehir belediyeleri ile birlikte diğer belediyelerin yetkilerine de dâhil edilmiştir.
Tasarının Geçici 1. Maddesinin 2. Fıkrası ile tüzel kişiliği kaldırılan ve köyler açısından her türlü nakil yolu ile atamalar ile hizmet alımı yolu ile görülen işler için personel alımı yasaklanırken, ilanı yapılmış yeni memur alımları bu yasaktan istisna tutulmuştur. Bu madde ile mevcut iktidar tüzel kişiliği kaldırılacak köy ve belediyeler yolu ile istediği kadar yeni memur alımı yapabilecektir. Aynı geçici maddenin 5. Fıkrası ile tüzel kişiliği sona erecek olan il özel idareleri açısından da yeni memur alımları devam edecektir.
Böyle yasa tasarısı Türkiye’ nin gündemine neden girmiştir? Olayı kısaca hülasa ederek düşüncelerimizi özetleyebiliriz.
İşin siyasi boyutunu iktidarın seçim kazanma taktiği gibi değerlendirmeleri siyasilere bırakalım. Tasarının “Avrupa konseyinin almış olduğu yerel özerklik sözleşmesine, Türkiye’nin imza atmasının sonucudur, Türkiye imza attığı Sözleşme’nin şartlarını yerine getiriyor.” diye düşünebilirsiniz. Evet, Türkiye imza atmıştır ama tam dokuz maddesine şerh koymuştur. Bu şerhin kaldırılmasının en büyük taraftarı da bugün terör örgütüdür. Avrupa Konseyinin aynı sözleşmesinde Türkiye’nin şerh koymadığı 4. madde de açıkça ”vatandaşa hizmet, en yakın birimden verilir” diyor. Yani belde belediyelerinin kapatılması, Türkiye’nin taraf olduğu Avrupa Konseyi’nin Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’na uygun değildir.
Tasarının 4. Maddesi ile büyükşehir olan illerde “Yatırım İzleme ve Koordinasyon Merkezi” kurulmakta ve bu merkezin başkanı vali olmaktadır. İşbu kurul özel bütçeli ve kamu tüzel kişiliğini haiz olacaktır. Tasarı, kamu tüzel kişiliğini haiz Yatırım İzleme ve Koordinasyon merkezlerinin ilçelerde ve büyükşehir olmayan illerde de kurulabileceği hükmünü ihtiva etmektedir. Özel bütçenin içişleri bakanlığı marifetiyle başbakanlığa sunulacağı ve başbakanın onayı ile yürürlüğe gireceği düşünüldüğünde, karşımıza mahalli idarelerin güçlendirilmesi değil, merkezi idarenin güçlendirilmesi gibi bir tablo çıkmaktadır. İl özel idareleri valinin başkanlığında olmasına karşılık, karar organları o bölgenin insanları tarafından seçilmiş kişilerden oluşmaktadır. Buna karşılık yatırım izleme ve koordinasyon merkezleri, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’ na tabi atama yolu ile gelecek kişilerden oluşturulacaktır. SEÇİLMİŞLERDEN OLUŞAN BİR TEŞKİLAT KALDIRILMAKTA ONUN YERİNE ATANMIŞLARDAN OLUŞAN BİR KURUL GETİRİLMEK İSTENMEKTEDİR.
Kanaatimizce Tasarının en önemli noktasını valilerin başkanlıklarında oluşacak Yatırım İzleme ve Koordinasyon Merkezleri’dir. Bu kurulların başından valiyi alıp yerine büyükşehir belediye başkanlarını koyduğunuzda ülkemizin bölünmesine doğru giden yolun önemli bir kısmı geride kalmış olacaktır. Böyle bir durumda devletine ve milletine sadakatle bağlı kürt vatandaşlarımızın çoğunlukta olduğu bölgelerde seçimi kazanan büyükşehir belediye başkanları o ilin tek hakimi ve yetkilisi konumunda olacağından özerkliğe giden yol kolayca açılacak, engeller aşılacaktır. Kurulu oluşturanlar da devlet memuru statüsünde olacaklarına göre amiri durumunda olan büyükşehir belediye başkanlarının talimatı dışında hareket etmeleri imkânı olmayacaktır. Maden bakımından en zengin bölgenin Güneydoğu Anadolu Bölgesi olduğu gerçeği nazar-ı dikkate alındığında işin vahameti daha da anlaşılır hale gelmektedir.
Milletimizin ve devletimizin bölünmez bütünlüğü konusunda endişe içerisinde bulunan, milletini ve vatanını seven birçok aydın, bu yasa tasarısının, ülkenin bölünmez bütünlüğüne çok büyük darbe vuracağını, terör örgütü ile Oslo’da yapılan görüşmelerin bir sonucu ve bölünmenin, eyalet temelli başkanlık sisteminin ve özerkliğin ilk adımı olduğunu düşünmektedir.
Hatırlanacağı üzere başbakanın Oslo görüşmelerine bizzat görevlendirdiği Hakan Fidan’ın, Başbakan’ın temsilcisi olarak terör örgütü temsilcilerine söylediği; “Merak etmeyin, yerel yönetimleri güçlendireceğiz. Merkezi hükümete ait bazı yetkileri önce valiliklere sonra yerel yönetimlere devredeceğiz”‘ sözleri endişemizin en büyük kaynağıdır.
Yanılmış olmak, en büyük temenni ve ümidimizdir.