Türkiye’de geçtiğimiz 6-7 yıldır yeni bir siyaset formülü belirlendi: “Gerginlik”.
“Gerginlik yaratarak siyaset yapmak” olarak açıklanabilecek bu formül, görülmektedir ki halk üzerinde bu siyaseti güdenler açısından olumlu etki yaratmaktadır.
Bu tarz siyasetin özellikle seçimlerden önce veya ülke geleceği açısından önemli bir karar alınacağı zaman halkın gündemini farklı noktalara çekip gerginlik yaratarak asıl meselenin teğet geçilmesi şeklinde tezahür ettiği artık hepimiz için aşikar bir durumdur.
Nitekim ülkemizde yeni anayasa çalışmaları yapılırken konun “Türkiye Malezya olur mu?” sorusuna kilitlenmesi de yukarıda izah etmeye çalıştığım gerginlik siyasetinin son şeklidir. Zira şu anda dikkatler yeni anayasadan ziyade bu soru üzerindedir ve “Malezya olur muyuz?” sorusu tartışılırken yeni anayasanın hazırlanma süreci doğru dürüst takip edilememektedir.
Halbuki ülke geleceği açısından esas önemli olan yeni anayasanın siyasi ve sosyal içeriğidir. Vatandaşlarımızı kısır döngü içerisine sokup çeşitli bloklara ayırmak, ileride ülke bütünlüğü gerektiren konularda ortak karar çıkmamasına sebebiyet verebilir.
Çünkü bizim tarihi geçmişimize bakıldığında milletimizin keskin hatlarla bloklaşmaya son derece müsait olduğu görülmektedir. Mesela son dönem tarihimizde CHP ve DP rekabeti sırasında milletimizin camilerini bile CHP ve DP olarak ayırması ve farklı düşüncede olanların aynı camide bile ibadet yapmamaları bu duruma belirgin bir örnek teşkil etmektedir.
Değerli okuyucular, bu dönem ülke geleceğimiz açısından önemli bir dönemeçtir. Çünkü geçmişten bu yana gelen Ermeni sorunu, Kıbrıs, Kuzey Irak ve AB gibi hayati konuların hepsi bir anda çözüme ulaştırılmak istenmektedir. Dolayısıyla milletimizin sürekliliğini belirleyecek konuların bir gerginlik ortamında oldu bittiye getirilmesi, konulara dair menfaat sahiplerine “yaşasın gerginlik” dedirtmektedir.
Ancak ülke geleceğimizi tayin edecek konuların bir kaos ortamında, milletimizi farklı konularla oyalayarak ve çeşitli bloklara ayırarak tartışılması, böylece konunun esas mahiyetinden uzaklaştırılması, sadece böyle bir ortamdan çıkarı olan menfaat sahiplerine uygun bir çözüm getireceği için ileride tamiri mümkün olmayan yaralar açar.
Etrafımıza baktığımızda Azerbaycan, eski Yugoslavya ve hatta bir nevi Irak’ın içinde bulunduğu kaos ortamının tek neticesi parçalanmak olmuştur. Önümüzde bu tarz örnekler mevcutken hala bizim gerginlik ortamı üzerine kurulu bir siyasetin oltasına takılmamız, geçmişi çok çabuk unuttuğumuzun en önemli göstergelerinden biridir.
Sonuç olarak belirtmek isterim ki; hayatın hangi kademesinde olursa olsun meydana gelen gerginlik insanın kişisel hayatını nasıl olumsuz etkiliyorsa, insanların oluşturduğu bir kurum olan devlette meydana gelen gerginlik de aynı sıkıntıları doğurur.
Bir gemi batıyorsa içindekilerle beraber batar. Bugün içimizde yaratılmak istenen gerginlik ve kutuplaşmaların neticesi, içinde bulunduğumuz geminin batması olacaktır, ki bu durum hepimizin boğulması demektir. Bu sebeple ülkemiz üzerindeki menfaat sahiplerinin gerginlik politikası stratejisine dur demek ve hepimizin geleceğini belirleyecek konularda yekvücut olmak temennisiyle saygılarımı sunuyorum.