Yanlış İktisadi Reçeteler

82

Bazıları sık sık “bakınız artık IMF’ye ihtiyacımız kalmadı; IMF’yi dışladık” gibi beyanatlar veriyorlar. IMF’yi devre dışı bırakan ve ondan kredi almayan Türkiye,  boğazına kadar sıcak paraya battı. Sıcak parayı kontrol de edemiyor. Artık IMF’ye niye ihtiyaç olsun ki? Daha ziyade Ortadoğu menşeli sıcak para iktidarı ayakta tutabiliyor, geçici bir iktisadi istikrar sağlayabiliyor. Hem yüksek faiz alıyor, hem de özelleştirmelerde malı kapıp götürüyor. Aslında IMF, AKP oldu. IMF’nin yerine ülkeyi tehlikeli bir noktaya sokan iktisadi hayat üzerinde ipotekler kuran sıcak para girişleri rekor düzeye ulaştı. Cari açığı sıcak para girişleri ile karşılamak ülke ekonomisi üzerindeki en büyük kumardır. Konulara dar ve kısa vadeden bakıştır; Türkiye’de bu oynanıyor.

2010 Yılında gayri safi yurt içi hasılanın sabit fiyatlarla %8.9 oranında büyüdüğü görülüyor. Bu büyüme sürekli bir siyasi koz olarak kullanılıyor. Dış ticareti sadece “ihracat” olarak görmeye alışanlar, ihracatta da %12’lere varan bir artıştan bahsediyor. ithalatta ise; %32 dolayında bir artış var. %8.9’luk büyümenin önemli bir bölümü ithalata dayanıyor. Nihai mal değil; ama ara malı ithalatı toplam ithalatımız içinde %70’leri buluyor.

Kamu yatırımlarını ve üretimi unutan,  ara malı ithal eden Türkiye’de işsizlik olmayacak da nerede olacak? Yatırım ve fabrika açmak yerine, sanal gelirlere dayalı talebi doğuran alışveriş merkezleri kuruluyor. İşsizlik, yoksullaşma ve gelir dağılımındaki bozulmayla kim ilgileniyor? Üstelik, bu gibi iktisadi sorunların sosyal hastalıkları da toplumda iyice görünüyor. Artan cinayetler, sapma davranışlar, cinnet geçiren insanlar, artan psikiyatri hastalıkları, insanların her an  tartışma ve kavgaya hazır hale gelmesi, yükselen boşanma oranları iktisadi ve siyasi istikrardan mı kaynaklanıyor?

İşin enteresan tarafı, %8.9 oranındaki büyüme istihdam üzerinde istenen etkiyi doğuramıyor. İşsizlik bu oranın karşılığı olarak gerektiği gibi azalmıyor. Büyüme ile gelir dağılımı daha da bozuluyor. 2010 Yılında sektörel anlamda en yüksek büyüme %17.1 ile inşaat sektöründe ortaya çıktı. Bunu %13.6 ile imalat sanayi ve %13.3 ile toptan ve perakende ticaret takip etti. Tarımdaki büyüme ise maalesef çok düşündürücüdür: %1.2. Tarımda faal nüfusun önemli bir bölümü tarım dışına kaçıyor veya artık tarımla uğraşmıyor. Bu durum önümüzdeki yıllarda büyük şehir bölgelerine ve gelişen merkezlere yeni göçlerin sinyallerini veriyor. Önümüzdeki yıllarda büyük şehirlerimizde daha önce tahmin edilemeyen suç tiplerini doğurabilir. Bu konuda hazırlıklı olmak, hukukçu ile sosyolog arasında diyalog kurmaya bağlıdır.

Memur ve işçi nispi olarak fakirleşiyor. TÜİK’e göre,  maaş ve ücretlerin payı, GSYİH içinde 2001’de %7.1 iken; 2010 yılında bu oran %4.9’a düşmüştür.  Her halde, işçi ve memur kendi durumundan haberdardır ve 12 Haziran Genel Seçimlerinde de gereğini yapmalıdır. Bu iş Ramazan paketi gibi pirinçli, sabunlu, nohutlu, yağlı ve ballı paketleri vatandaşın eline tutuşturmakla bitmiyor. Aslında devletin sosyal fonksiyonları bu değil. Böyle tesadüfi ve yandaş kollayan bir anlayışla zaten sosyal politika uygulanamaz. Buna sosyal politika diyenler bu konuyu hiç bilmeyenlerdir.

Türk Bankacılık Sistemi ise; ayrı bir konudur. Anayasa ve bazı yasalarda olduğu gibi bankacılığın önündeki “Türk” kelimesi de tarihe karışıyor. Bankaların önemli bir bölümü yabancıların eline geçen bir ülke önce bölgesinde lider ve politika tayin edici bir ülke olabilir mi?  Reel sektörün atar damarı olan bankacılığımız yabancıların kontrolü altındadır. AB ülkelerinde bankacılık sektöründe bu oran acaba neden düşüktür? Yunanistan’da %20, Avusturya’da  % 19, İspanya’da %10, Almanya’da %5, İtalya’da %8 olan yabancı payı, Türkiye’de %60’lara dayandı. Ekonomileri üzerine ipotek konan ve yabancılara çalışan ülkelerde yabancı payı, %50’lerin üzerinde seyrediyor.

Yaşatılabileceği Devlet Denetleme Kurulu raporlarında ifade edilen Demirbank kimlere satıldı? Adapazarı’nda kurulan ilk Türk Bankası olma özelliği taşıyan Türk Ticaret Bankası bugün ortada yok. Bazı bankalar da Yunanlılara ve Araplara satıldı. Önümüzde seçimler var. İktisadi hayatla ilgili gerçek dışı rakamlar piyasaya sürülüp yine millet kandırılmaya çalışılacak. Aslında toplum da kandırılmaya meraklı. Bunu becerenlere saygı duyuyor.

Birçok kesim işsizliğinin ve yoksullaştırıldığının, ülkede topu topu elli altmış ailenin veya şirketin malı götürdüğünün farkında değil…. Yine bazıları “IMF’siz büyüdük, ihracat arttı, fert başına düşen milli gelirde artış var” diyerek toplumu oyalayacak. Oyları büyük oranda düşerken; MHP’deki yükselişi yandaşları ile örtmeye çalışacak…

Önceki İçerikAyrılıkçı Kürtler Ne İstiyor? -2
Sonraki İçerikBuz gibi rüzgar
Avatar photo
1944 İstanbul doğumludur. Orta Öğrenimini Maarif Kolejinde, yüksek öğrenimini İktisadî ve İdari Bilimler Yüksek Okul'unda tamamlamıştır. 1967'de İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'ne asistan olarak girmiştir. Ord. Prof. Dr. Z.F. Fındıkoğlu'na asistanlık yapmıştır. 1972'de "Bölgelerarası Dengesizlik" teziyle doktor, 1977'de "Orta Teknik Eğitim-Sanayi İlişkileri" teziyle doçent, 1988'de de profesör olmuştur. 1976 Haziranında yurt dışına araştırma ve inceleme için giden Erkal 6 ay Londra ve Oxford'ta inceleme ve araştırmalar yapmış, Doçentlik hazırlıklarını ikmal etmiştir. 1977 yılında hazırladığı "Orta Teknik Eğitim-Sanayi İlişkileri" isimli Eğitim Sosyolojisi ve Eğitim Ekonomisi ağırlıklı tezle Doçent olmuştur. 1988'de Paris'de, 1989'da Yugoslavya Bled'de yapılan milletlerarası UNESCO toplantılarında ülkemizi birer tebliğle temsil etmiştir. 1992 Yılında Hollanda'da yapılan Avrupa Konseyi'nin "Avrupa'da Etnik ve Cemaat İlişkileri" konulu toplantısına tebliğle katılmıştır. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi dışında dönem dönem Harp Akademilerinde, Gazi Üniversitesi'nde, Karadeniz Teknik (İktisadi ve İdari Bilimler Yüksek Okulu) ve Marmara Üniversitelerinde de derslere girmiştir ve konferansçı olarak bulunmuştur. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi İktisat Bölümü ve İktisat Sosyolojisi Anabilim Dalı Başkanı, Metodoloji ve Sosyoloji Araştırmaları Merkezi Müdürü, İstanbul Üniversitesi Senato Üyesi, Aydınlar Ocağı Genel Başkanı ve İstanbul Türk Ocağı üyesi olan Prof. Dr. Erkal'ın yayımlanmış ve bir çok baskı yapmış 15 kitabı ve 700 civarında makalesi vardır. Halen Yeniçağ Gazetesi'nde Pazar günleri makaleleri yayımlanmaktadır. Prof. Dr. Erkal evli ve üç çocukludur. Dikkat Çeken Bazı Kitapları : Sosyoloji (Toplumbilimi) (İlaveli 14. Baskı), İst. 2009 Orta Teknik Eğitim-Sanayi İlişkileri, İst. 1978 Bölgelerarası Dengesizlik ve Doğu Kalkınması,(2. Baskı), İst. 1978 Sosyal Meselelerimiz ve Sosyal Değişme, Ankara 1984 Bölge Açısından Az Gelişmişlik, İst. 1990 Etnik Tuzak, (5. Baskı), İst. 1997 Sosyolojik Açıdan Spor, (3. Baskı), İst. 1998 İktisadi Kalkınmanın Kültür Temelleri, (5. Baskı), İst. 2000 Türk Kültüründe Hoşgörü, İst. 2000 Merkez Binanın Penceresinden, İst. 2003 Küreselleşme, Etniklik, Çokkültürlülük, İst. 2005 Türkiye'de Yolsuzluğun Sosyo-Ekonomik Nedenleri, Etkileri ve Çözüm Önerileri (Ortak Eser), İst. 2001 Ansiklopedik Sosyoloji Sözlüğü (Ortak Eser), İst. 1997 Economy and Society, An Introduction, İst. 1997 Yol Ayrımındaki Ülke, İst. 2007 Yükseköğretim Kurumlarının Bölgelerarası Gelişme Farklılıkları Açısından Önemi ve İşlevleri, İTO, İst. 1998 (Ortak Araştırma)