Yalnız kalmak marifettir

177

Evrim insanı önce bir arada yaşamağa mecbur kılmış. Bunu
sağlayacak lisan doğmuş, bağlılık-asabiye doğmuş. Ancak böylelikle hayatta kalabilmişiz.
Sonra topluluklar kalabalıklaşmış ve sonunda millete uzanmışız.

Bu birliktelik gayret istiyor, tahammül istiyor, eğitim,
hoşgörü, anlayış istiyor. Bunlar doğru.

Hildebrand: Zekâ önemli midir?

Ya tek başına kalmak? Tek başına kalabilmek de marifet ve
eğitim istiyor aslında. İnsanlık zor zenaat. Beraber olmak için de yalnız
kalmak için de gayret etmelisiniz.

Çok zaman önce, ünlü bir kimyacının, Joel
Hildebrand’ın, Zekâ Önemli Midir? (Is Intelligence
Important?
) kitabını okumuştum. Hildebrand, uzun yıllar Kalifornia
Üniversitesi’nin meşhur Berkeley yerleşkesinde hocaydı. Gerçekten uzun yıllar.
Atatürk’le aynı yıl doğdu ama 1983’te, 102 yaşında vefat etti. Emekli profesör
unvanıyla 100 yaşına kadar ders verdi. Çoğu emekli hocanın yaptığı gibi master
ve doktora öğrencilerine değil, lisans öğrencilerine! Alanında ve alanı
dışında, bir bilim adamının, Nobel hariç, alabileceği bütün ödülleri almış,
bütün üyelikleri kazanmıştı. Buna rağmen, dönüp geriye baktığında, en
değerli başarım öğretmenliğimdir
, diyor ve devam ediyor: İyi
hocalık öncelikle bir sanattır. Tarif edilemez, standardize edilemez… İyi
hocalar hem doğar hem de yetişirler; bunlardan ikisi de ihmal edilemez.

İki isyan

Zekâ Önemli Midir? Kitabı, kıdemli, tecrübeli ve
mesleğine adanmış bir hocanın isyandır. İki şeye isyanı.

Basitinden başlayayım: Eğitimin nasıl yapılacağını hocalara
öğretmeye kalkan “eğitim uzmanları“na. “Hayatlarında bir öğrenciye
bir saat ders vermemişler. Ama doktora yapmışlar. Doktoranın konusu, mesela,
‘Bir sınıfta kaç metrekare pencere olmalı?’ İşte bu uzmanlar, eğitimin nasıl
yapılacağını, nasıl yapılmayacağını, müfredatın nasıl planlanacağını bize dikte
ediyor!

Fakat Hildebrand’ın asıl isyanı, o zamanlar ABD’de pek moda
bir söyleme karşı: Gençlerin topluma uyum sağlamış bireyler olarak
yetişmesi temel hedeftir. Zekâ, başarı, bilgi abartılıyor
.” Sınıfta
kalınmasın, çocukları not delisi yapmayın diye başlayıp, bırakınız geçsinlere
kadar uzanan bir politika zinciri. ABD, milletlerarası ölçümlerde, özellikle
Pasifik ülkelerinden geri kalmaya başlayınca bu eğitim politikalarından çark
etti. Önce Japonya’nın, sonra da daha ciddî bir rakip olarak ortaya çıkan
Çin’in yükselişi, bu düşünceleri değiştirdi. Yarışa, rekabete küfür gözüyle
bakan eğitim politikalarının yerini tekrar başarı aldı.

Tonton kralın tahsilli tebaası

Bu değişim henüz bizim sahillere ulaşmadı. Eski öğrencim bir
profesör, yaş haddi dolmadan emekli olmuştu. Sebebini sordum: “Hocam“,
dedi, “çarpım tablosunu bilmeyen öğrenciler mühendis olmaya geliyor!

Bizim hiç rakibimiz yok herhalde.  Dünya bizi
kıskanıyor ya. İlk yüze, ilk iki yüze, ilh. giren üniversite sayılarımız sıfır,
sıfır diye gidiyor ama bundan pek rahatsız değiliz. 15 yaşındaki öğrencilere
uygulanan PISA ve yetişkinlere verilen PIAAC testlerinde OECD ülkelerinin
dibindeyiz.  (Neyse, örneklemeyle biraz oynadık da son PISA bir çıt daha
iyi çıktı.) Öğretimin kalitesini düşürecek her değişiklik, “öğrencilere müjde”
diye veriliyor! Çok sevdiğim ve tekrarladığım sevimli tonton kral karikatürü
geliyor aklıma. Hani sarayının balkonundan halka hitap eder: Sevgili
halkım, dün gece düşündüm: Benim tebaam, dünyanın en tahsilli tebaası
olmalıdır. İrade buyuruyorum, bugünden itibaren her vatandaşıma bir diploma
verile! 
Müjde ki ne müjde!

Çokluk mu zor, yokluk mu zor?

Bunun pandemi ile ne ilgisi var? Şu ilgisi var ve ilgiyi
yine Hildebrand  kurmuş: Eğitimin hedefi öğrencinin sosyalleşmesi. Bu
doğru doğru olmasına. Fakat eğitimin bir hedefi daha var diyor: Eğitim, insanın
kendi kendine yalnız kalabilmesini de sağlamalı. Hayat eve sığar ama
kitaplarla, İnternet’le, düşünerek, okuyarak, araştırarak sığar. Televizyonu
saymıyorum. Çünkü televizyona seyircinin hiçbir katkısı yoktur. Kitap okurken
durup düşünürsünüz. Yazarla tartışırsınız. Onun fikirlerinden çıkarak kendi
fikirlerinizi üretirsiniz. İnternette neyi arayacağınız, nereye gideceğiniz de
sizin elinizdedir. Televizyonda değil. Orada pasifsiniz. Hani sofraya oturup
yemeğin keyfini çıkarmak, yediğinizin ve sohbetin lezzetini hissetmek yerine
serumla beslenmek gibidir televizyon.

Eğitim, insana yalnız kalmayı, okuyarak, düşünerek,
araştırarak yaşayabilmeyi de öğretmeli. Maalesef PISA ve PIAAC sonuçları,
bırakın yabancı dili, çocuklarımızın Türkçe’de okuduğunu anlayamadığını gösteriyor.
Ben daha da beterini gözledim. İnsanlar bazen alt yazılı filmleri izleyemiyor.
Alt yazı olmasa da hikâye fazla karmaşıksa onu da takip edemiyor. Ya düşünmek?
Hani imal-i fikr dediğimiz. Düşünmek bir slogan kapıp bağırmak değildir.
Düşünmek, büyük çapta yalnız yapılır. Alıntı: (Milli Düşünce Merkezi)

Önceki İçerikŞâir, Edib ve Hatip Yavuz Bülent Bâkiler ile Dilimiz Türkçe Üzerine Sohbet
Sonraki İçerikBu Fotoğrafı Çok Sevdim!
İskender Öksüz
İskender Öksüz 14 Eylül 1945 tarihinde İzmir'de dünyaya gelmiştir. 1966 yılında Ege Üniversitesi Kimya-Fizik Bölümü'nde lisans eğitimini tamamlamıştır. Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumunun yurtdışı bursuyla ABD'de Yale Üniversitesi'ne kabul edilmiş, burada, Oktay Sinanoğlu'nun danışmanlığında, 1968'de yüksek lisansını 1969'da da doktora derecesini almıştır. İskender Öksüz 1968-1979 yılları arasında; Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nde bölüm başkanlığı, rektör yardımcılığı ve rektör vekilliği görevlerinde bulunmuştur. Yine aynı yıllarda senato üyeliği (ADMMA), Türkiye Atom Enerji Komisyonu 7. Dönem üyeliği, Atom enerjisi konusunda bakan danışmanlığı ve Töre-Devlet Yayınevi yöneticiliği yapmıştır. Öksüz, 1981-1987 yılları arasında, Suudi Arabistan'da bulunan University of Petroleum and Minerals'da akademik ve idari görevler, bilgisayar destekli öğretim koordinatörü, yeni öğretim üyesi seçimi ve terfi komitesi üyeliği yapmıştır. 1987 yılından itibaren sağlık, bilişim ve eğitim sektörlerinde çeşitli firmalarda üst düzey yöneticilik yapan Öksüz, çeşitli şirketlerde yönetim kurulu üyeliği, genel müdürlük ve holding genel koordinatörlüğü yaptı. İskender Öksüz 2012 yılında Gazi Üniversitesi Kimya Mühendisliği Bölümünden emekli oldu. Otuzun üstünde bilimsel yayını yedi yüzün üzerinde atıfı bulunan Öksüz, KÜBİTEM (Kültür, Bilim ve Teknik Merkezi) kuruculuğu, Türk Ocağı Hars Heyeti ve Yönetim Kurulu üyeliği, Millî Düşünce Merkezi Yönetim Kurulu üyeliği; Töre, Devlet, Bozkurt, Türk Yurdu dergilerinde makale ve başka yazıları yayımladı. Üniversiteler de dâhil olmak üzere çeşitli platformlarda konferans, söyleşi ve röportajlarda bulundu.[5][6] Ayrıca Son Havadis, Yeni Ufuk ve Ayyıldız gazetelerinde köşe yazarlığı yaptı. Karar gazetesinde köşe yazarlığına devam etmektedir. İskender Öksüz, 5 Mayıs 2021 tarihinde vefat eden ünlü romancı Emine Işınsu ile evliydi. Eserleri[7] Millet ve Milliyetçilik Bilim, Din ve Türkçülük Alt Akıl: Aptallar ve Diktatörler Türk Milliyetçiliği Fikir Sistemi Türk'üm Özür Dilerim Niçin Geri Kaldık? Çin Dünyayı Ele Mi Geçiriyor? (Konuralp Ercilasun ile birlikte)