“Tayyib’i üzmek Allah’ı üzmektir”
“Adeta ikinci peygamber gibidir”
“Başbakanımız için her gün 2 rekât şükür namazı kılmamız gerek”
Osmanlı‘da şâirler sultan ve vezirlerden ihsan alabilmek için akla – hayâle gelmez teşbihlerle dolu methiyeler düzerlerdi. Vakanüvisler ise hükümdarı ana eksene alarak etrafına tarihî olayları örmeye çalışırlardı.
7 kaplan gücündeki Fantom‘dan 7 evliya gücündeki padişaha kadar mübalâğa sanatı kendisini muhkemleştirmek için hep kutsal abartmaları payanda görmüştür. Ecnebîlerde soytarılık, bizde ise dalkavukluk diye bir mesleğin varlığı bile bu işin beyyinelerindendir.
Ne var ki yeryüzünün en büyük adalet ve özgürlük devrimi olan İslâm, insan ruhuna sarkıntılık sayılan her türlü olumsuzluğu süpürüp atmıştır. Veda Hutbesi‘nde Peygamber Efendimizin mübârek ayakları altında kalan tozlardan reform yapmak isteyenler ateşe dayanabilecekleri kadarını düşünsünler.
Etnik açılımcılık, ‘Çamurdan olsun Rizeli olsun’culuk, ‘Bizim fırka hak, gayrisi bâtıl’cılık, ‘Sen benim hangi aşiretten olduğumu biliyor musun’culuk, kan dâvâsı, töre cinayetleri ve daha niceleri.. Kerâmeti kendinden menkûl dağ silsilesi sıfatlar..
Karanlığın kumaşıyla kefenlenip cahiliyye çukurlarına yuvarlanan evvelki taşları saymıyoruz. Vahyin göz kamaştıran ışığından sonra bile nübüvvet iddiasında bulunanlar hezeyanlarıyla can vermişlerdir. Bkz: Müseylime, Tuleyha, Secah, Esved.. Bkz: Baba Resûl, Sabatay Sevi, Muhammed Abdülvahap, Şeyh Bahâî..
En baştaki cümleleri sarfeden partizan kafaların ‘hâşâ, kellâ’ diyerek tövbe –istiğfar etmesi, tekrar kelime-i şehadet ile tecdîd-i iman eylemesi dinen şarttır. Yoksa fıkhın İslâm Tarihine düşen hükmü bellidir.
“Şeyh uçmaz, mürid uçurur” fehvasınca Başbakan‘ın böyle bir şeye cevaz vereceğini sanmam. Parti içindeki ‘Reis’ lâkabı doğrultusunda ve nefsin de iteklemesiyle hükmetmenin kudret sınırlarını zorlayabilir. Yöneticilerin nefsi sade vatandaşa göre daha azgındır.
“Ben hiç hata yapmam” havası, sürüyle hatasını hikmete çevirmekle yükümlü tevil ordusuyla daha da derinleşir. Aşırı kibir, aşırı öfke ve herkesi düşman görerek zemmetme peşinden gelir.
Hâşâ, “İslâm’ın şartı 5 değil, 4” dese ardından atlayacak çok sazan var. Müslüman orta yolun ve itidâlin temsilcisidir. Çoklukla övünmez, yerli yersiz sesini yükseltmez ve Allah‘tan başkasının askeri olmaz. Fânilerin hata yapacağını bilir ve haksızlık karşısında asla susmaz.
Kur’ana bakıyorum da bazı âyetler Peygamber Efendimizi bazı konularda ciddi bir üslûpla uyarmaktadır. Merhum Muhsin Bey‘i hem severdik hem de ocak bölge toplantılarında teşkilatlanma hatalarını yüzüne karşı eleştirirdik. Son çeyrek asırda hangi dinî teşekkül ve siyasî organizasyonla karşılaştıysam hep şunu söyledim:
- – Liderin peygamber mi?
- – Hâşâ!
- – E, o zaman bir hatasını söyle.
- – Yok ki!
Bendeniz o gün bugündür bekliyorum. Alın size güncel fırsat. Bakalım, postacı
siftah için dahi olsa kapıyı çalacak mı?