Ya Türkiye, Ya Ak Parti

103

Değişik
platformlarda yaklaşık dört (4) yıldır köşe yazıları yazıyorum. Dört yıl önce
yani Doların 3,5-4 TL bandında olduğu dönemlerde bu güne işaret ederek
Türkiye’nin büyük bir ekonomik krize doğru sürüklendiğini ve Ak Parti’nin
ülkenin krize sürüklenmesindeki en büyük sebep olduğunu yazmıştık. Hatta bu
yazılarımızı daha sonra derleyerek “Tayyip Erdoğan Sonrası Türkiye” adlı
kitabımızda yayınladık. Dileyen herkes kutsal bilgi kaynağı Google’dan adını
aratarak muhtelif kitapçılardan kitabı temin edebilir ve o kitaba başvurabilir.

 

Türkiye’nin
Ak Parti’nin kötü yönetimi sebebiyle büyük bir krize doğru sürüklendiğini
söylemek ve bu söylemin aradan 3-4 yıl geçtikten sonra realiteye dönmesi
elbette bir kehanet değil. Ak Parti tıpkı bugün olduğu gibi o zaman da ülkenin
sorunlarını çözme niyetinde olmadığı gibi bu sorunları çözecek beceriye de
sahip değildi. Hala öyle.

 

Aynı
şeyleri o zaman da yazmıştık bugün de tekraren yazıyoruz. Ak Parti kötü. Bu
“kötü” kavramını da sadece beceri yoksunluğu olarak değil, en geniş manasıyla
niyette, söylemde ve eylemde kötülük olarak anlamak gerekiyor.

 

Dünyanın
her yerinde ülkeyi yönetenlerle yönetilenlerin menfaatleri her zaman çatışır.
Dünyanın her ülkesinde yönetenlerin faydasına olan şey yönetilenlerin zararına,
yönetenlerin zararına olan şey de yönetilenlerin yararınadır. Mesela
demokrasinin, fikir ve ifade hürriyetinin gerek mental gerekse kurumsal olarak
yerleşmesi yönetenlerin zararına yönetilenlerin yararınadır. Yargı teşkilatının
bağımsız ve tarafsız olması veya başka bir ifadeyle yargının siyasi iktidar
tarafından kontrol edilememesi yönetenlerin zararına yönetilenlerin
yararınadır. Medya gücünün siyasi iktidarın tahakkümü altında olması ve siyasi
iktidarın propaganda aracına dönüşmesi yönetenlerin yararına yönetilenlerin
zararınadır. Daron Acemoğlu’nun kapsayıcı kurumlar / sömürücü kurumlar ayrımı
olarak adlandırdığı bu durum, dünyadaki tüm ülkeler için geçerli olduğu gibi
elbette Türkiye için de geçerlidir.

 

Ülkeyi
yönetenlerle yönetilenlerin arasındaki bu menfaat çatışmasının en net ve keskin
olduğu ülkelerin başında ise şüphesiz ki Türkiye gelmektedir. Daha önceki
yazılarımızda da ifade ettiğimiz gibi “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” adı
altında getirilen ve hakikatte bir sistemsizlik olan başkanlık sistemi Ak Parti’nin
lehine Türkiye’nin aleyhinedir. Türk yargısının Ak Parti yöneticilerinden
doğrudan talimat alması Ak Parti’nin lehine Türkiye’nin aleyhinedir. Kamu
kurumlarının liyakatli kişilerle değil de Ak Parti’ye yakın kişilerle
doldurulması Ak Parti’nin lehine Türkiye’nin ise aleyhinedir. Tek amacı belli
kişilerin gayrimenkul rantı sağlaması olan Kanal İstanbul Projesi Ak Parti’nin
lehine Türkiye’nin aleyhinedir.

 

Lafı
bu kadar uzatmadan nihai hükmümüzü ifade edecek olursak bugün gelinen noktada
Ak Parti’nin iktidarda olması Ak Parti’nin lehine Türkiye’nin ise aleyhinedir.
Ak Parti bugün için Türkiye’nin sorunlarını çözecek merci olmaktan çok
uzaklaşmıştır. Üzülerek belirtiyorum ki sorunlara çözüm bulmak bir yana, Ak
Parti bizatihi kendisi Türkiye’nin en büyük sorunu haline gelmiştir. İktidar Ak
Parti’nin elinden gidip liyakatli kişilerin eline geçmediği sürece Türkiye’nin
hiçbir sorunun çözülme ihtimali olmadığı gibi Türkiye mevcut durumdan çok daha
kötüye gitmeye devam edecektir.

Ak
Parti’nin bugün için tek derdi iktidar süresini uzatabildiği kadar uzatmaktır.
Yaptıkları her hamleyi, attıkları her adımı sadece ve sadece siyasi ömürlerini
uzatmak için atmaktadırlar. Ak Parti, iktidarını devam ettirebilmek için
imkânlarını sonuna kadar zorlamaktan ve bu uğurda feda edilebilecek her şeyi
feda etmekten de geri durmamaktadır. İktidarlarını devam ettirebilmek için
ülkeyi topyekûn ateşe vermeleri gerekse bir an düşünmeden bütün ülkeyi ateşe
verirler. Nitekim yakın tarihte gerçekleştirdikleri ekonomik/siyasi hamlelerle bunu
zaten ispatladılar.

 

Şimdi
bazı Ak Partili arkadaşlarımız “Evet Ak Parti kötü ama mevcut içinde en iyisi
bu. Buna vermeyip kime oy verelim?” diye sorabilirler. Bu soruyu sormakta
sonuna kadar haksızlar. Çünkü bu soru her şeyden önce realiteden uzak. Öncelikle,
ülkeyi yirmi yıldır Ak Parti yönetiyor ve Ak Parti’nin ülkeyi kötü yönettiği
tescillenmiş durumda. Aynı kötü sicil Ak Parti’nin ittifak ortağı MHP için de
geçerli. Hâlbuki bugün muhalefette olan partilerin hiç birisi ülkeyi yönetmiş,
ülkeyi yönetme imtihanından geçmiş değiller. O nedenle Ak Parti’nin diğer
muhalefet partilerinden, örneğin DEVA Parti’sinden örneğin CHP’den örneğin İYİ
Parti’den daha iyi olduğunu söylemenin gerçekle bağdaşır hiçbir yanı yok.
Diğerlerini hiç denemediniz, görmediniz ki! Dolayısıyla ortada kötü olduğu
kesin bir şekilde tescilli olan Ak Parti varken kötü olma “ihtimali” bulunan
muhalefet partilerine burun kıvırmak mantıklı da değil adil de.

 

Kaldı
ki Ak Parti’den sonra iktidar olacak kişilerin ülkenin sorunlarını çözmek için
ekstra bir gayret göstermelerine de gerek yok. Ak Parti faaliyetleriyle ülkede
öyle bir yıkım meydana getiriyor ki, Ak Parti’den sonra gelenler koltuğa oturup
hiçbir şey yapmasalar, boş boş otursalar sorunlar kendiliğinden çözülüyor
zaten.

 

Bu
yazı partizanca hislerle yazılmadı. Ak Parti iyi olsaydı, kendi menfaatini
ülkenin menfaatlerinin üzerinde tutmasaydı, hatta kendi menfaatleri uğruna
ülkeyi yıkıma götüren filer işlemeseydi bu satırların yazarı da Ak Parti’ye
can-ı gönülden destek verirdi. Ama maalesef Ak Parti kötü ve Türkiye’nin
sorunlarını çözüp düze çıkabilmesi için Ak Parti’den ve daha da önemlisi Ak
Parti’nin yıkıcı siyaset tarzından kurtulması gerekiyor. Ve bu satırların
yazarı da Türkiye’yi Ak Parti’den daha çok sevdiği için Türkiye’yi Ak Parti’ye
tercih ediyor.

 

Türk
vatandaşları bir yol ayrımında. Bugün her bir Türk vatandaşı iki menfaatten
birisi yani kendi menfaatiyle Ak Parti’nin menfaati arasında tercih yapmak
zorunda. Bugün her bir Türk vatandaşı Türkiye ile Ak Parti arasında bir tercih
yapmak zorunda. Türkiye’nin Ak Parti ile birlikte kazanma imkân ve ihtimali yok
artık. Ak Parti, Politbüro haline gelirken Türkiye de 20. yüzyılın ilk
yarısındaki totaliter rejimlere doğru (d)evriliyor. Türkiye’nin insan kaynağı,
enerjisi, birikimi, zamanı Ak Parti eliyle israf ediliyor. Mevcut denklemde Ak
Partili bir Türkiye’nin gelişme imkân ve ihtimali bulunmuyor. Aksini düşünen
varsa, kötülüğüne rağmen hala Ak Parti’yi destekleyen varsa, bu kişiler bundan
böyle buyursunlar Ak Parti’yi sadece kendi sırtlarında taşısınlar. Ak Parti’nin
sefasını sürüp cefasını millete yıkmaya çalışmasınlar. Ak Parti’yi milletin
sırtına yük etmekten vazgeçsinler. Bu ülkenin de bu milletin de Ak Parti’yi
daha fazla sırtında taşımaya mecali kalmadı artık. 

Önceki İçerikTarihten Gelen Çığlık
Sonraki İçerikTürkçemizin Bugünü Ve Geleceği Hakkında M. Halistin Kukul İle Konuştuk
Avatar photo
1983 yılında Tokat Erbaa’da dünyaya geldi. İlk okulu Ankara’da, ortaokulu Bitlis Tatvan’da, Lise’yi Bursa’da okudu. 2001 yılında İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Kamu Yönetimi bölümünü kazandı. 2003 yılında bu okulu terk edip Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne girdi. 2008 yılında bu okuldan mezun oldu. Yüksek lisansını 2019 yılında Gaziantep Hasan Kalyoncu Üniversitesi’nde tamamladı. Halen Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde doktora eğitimini devam ettirmektedir. 2018 yılında siyasetle de ilgilenen yazar, 2019 yılında Kocaeli Aydınlar Ocağı’nın üyesi olmuş ve 2023 yılında Kocaeli Aydınlar Ocağı’nın başkanlığı görevine seçilmiştir. 2018 yılında bu yana Kocaeli’de köşe yazıları yazmakta ve yazıları Kocaeli’nin muhtelif yerel basın kuruluşlarının yanı sıra Kocaeli Aydınlar Ocağı web sitesinde yayınlanmaktadır. Yine 2018 yılından bu yana ülke genelinde barolarda eğitimler ve Kocaeli’de yerel STK’larda konferanslar vermektedir. Evli ve iki çocuk babasıdır. ESERLERİ : A. YAYINLANMIŞ KİTAPLARI 1) Katılım Bankacılığı, Yetkin Yayınları, Ankara, 2020. 2) Tayyip Erdoğan Sonrası Türkiye, Melekler Yayıncılık, Kocaeli, 2020. 3) Türk’ün Ustalarla İmtihanı, Kitap Yurdu Doğrudan Yayıncılık, 2023. B. YAYINLANMIŞ AKADEMİK MAKALELERİ 1) Tahkim Sözleşmesinin Unsurları – Leges Hukuk Dergisi, Prof. Dr. Saim Üstündağ’a Vefa Andacı, Ekim 2020, Y:11, S: 130, s. 112-133. 2) Milletlerarası Mal Satımına İlişkin Birleşmiş Milletler Antlaşması’na (Viyana Sözleşmesi / CISG) Göre Taşıma Halindeyken Satılan Mallara İlişkin Hasarın İntikali – Prof. Dr. Saim Üstündağ’a İthafen İlmi Makaleler, Aristo Yayınevi, İstanbul 2021, s. 335-360. 3) Nama Yazılı Pay Senetleri Üzerinde Önalım, Alım, Geri Alım ve Öncelik Hakları - Prof. Dr. Saim Üstündağ’a İthafen İlmi Makaleler II, Aristo Yayınevi, İstanbul 2021, s. 1-59. 4) Faiz ve Vade Farkı Kavramlarının Hukuki Niteliklerinin Karşılaştırılması – Sosyal Bilimlerde Güncel Gelişmeler, Dora Basım, Bursa, 2021, s. 19-41. 5) Anonim Şirketlerde Payın ve Pay Senetlerinin Devri - Sosyal Bilimlerde Güncel Gelişmeler II, Dora Basım, Bursa, 2022, s. 313-336. 6) Limited Şirketlerde Pay Devri – Bilimsel Araştırmalar, Yetkin Yayınları, Ankara, 2023, s. 113-130. 7) Arsa Payı Karşılığı İnşaat Sözleşmelerinde Yüklenicinin Temerrüdü Nedeniyle Sözleşmeden Dönme, Kocaeli Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Aralık 2023, S:28, s. 133-161.