“Allah’ın rahmeti sebebiyledir ki, sen onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, çevrenden dağılır giderlerdi, Öyleyse onlardan geç, onlar için mağfiret dile. İş hakkında onlara danış, karar verince de Allah’a dayan; çünkü Allah kendine dayanıp güvenenleri sever.”
Ayet’te, bazı Müslümanlardan sadır olan sızlanmalar, dert yanmalar karşısında Nebi’nin tutumu ele alınmıştır. Allah, Peygamberi’nin ilmini artırmış, bu sayede Allah Resulü onlara, öfkesini yutarak yumuşak davranmıştır. İşte bu yüce davranış biçimi övgüye lâyık görülmüş, şayet onlara öylesi bir dönemde kaba davranmış olsaydı etrafından dağılıp gidecekleri belirtilmiştir. Bundan daha da ileriye giderek, Hz. Peygamber’in onları affetmesi, onlar için Allah’tan mağfiret dilemesi ve işlerde onlarla istişare etmesi emredilmiştir.
Âyette, Resulullah’ın o yüce ahlâkına, yumuşaklığına, öfkesini yutarak ince kalpli oluşuna dair üstün bir tablo çıkıyor karşımıza. Şüphesiz Allah’ın onu kendi davasına elçi olarak seçmesi de bu sebepledir. Nitekim Allah, risaletini kime teslim edeceğini en iyi bilendir. Kalem suresinin 4. âyetinde “Ve sen, büyük bir ahlâk üzerindesin…” buyrulmak suretiyle onun ahlâkı övülmüştür. Müslümanların liderliğine seçilenler, bu ayetin ifadesi doğrultusunda katılıktan, sertlikten uzak, yumuşak huylu ve ince kalpli olmalı, değişik şartları göz önünde bulundurmalıdırlar. Özellikle şiddet ve musibet zamanlarında cehaletleri sebebiyle vaveyla edenlere karşı yumuşak ve temkinli davranmalıdırlar.
Yine sadece kendi görüşü ve kararı doğrultusunda istibdadî hükümler vermemeli, bir işe azmetmeden önce ilim ehli olanlarla, uzmanlarla ve görüşüne başvurulabilecek insanlarla istişare yapmalıdırlar. Şartlara ve maslahatlara göre, en uygun görüş, en doğru netice ortaya çıktıktan sonra bir işe koyulmalıdırlar. Bu hususta yapılacak herhangi bir ihmal, ayetin ihtiva ettiği telkinleri ihmal etmek olacaktır.
Ayetin ruhu ve içeriği üç konuda müslüman önderlere sorumluluk yükler. Birincisi, öncelikle danışmanlar görüşlerini belirtirler, müminlerin rehberi olan kimse ise, bu görüşlerden en doğru olanını seçerek uygular. İkincisi, müslüman önder, seçtiği görüş üzerinde rey sahipleriyle istişare eder. Üçüncüsü, İslâm toplumunu teşkil eden kurumların görüşlerini ihmal etmez. Açıkça görüldüğü gibi burada İslâmî hükümetin şeffaf ve üstün ilkelere sahip olduğu ortaya çıkmaktadır…
İslâm’da devlet reisinin; Kur’an’da ifade edildiği şekliyle görüş sahipleri, bilginler ve çeşitli kurumlarla istişare etmesi hükmü; İslâm şeriatını (dinini) ölümsüzleştiren, onu her zamana şâmil (her zaman için geçerli) kılan, sadece İslâm hükümetinin sahip olduğu bir özelliktir.
İbn Kesir, Ali b. Ebu Talip’ten rivayet ederek şöyle naklediyor: Ali, Resulullah’a “azm” nedir diye sorduğunda Allah Resulü: “Görüş sahipleriyle istişare edip istişare neticesine uymaktır.” şeklinde cevap vermişti. Bu rivayete göre; şûrâ ile çoğunluğun görüşüne başvurularak karar alınması vaciptir. Ayetin ifadesi de bu yöndedir. Yine İbn Kesir’in, Abdurrahman b. Ganim’den rivayet ettiği hadiste şunlar yeralıyor: Allah Resulü, Ebubekir ve Ömer’e, “Bir konuda birleşirseniz ben size muhalefet etmem” dedi.
Bu rivayette de; akıl ve tecrübe sahiplerinden güvenilir kimselerin görüşlerini almanın gerekliliği ifade edilmiştir. Müfessir Hazin ise Aişe’nin şöyle dediğini nakleder: “Resulullah’tan daha çok istişare eden kimseyi görmedim. Bütün önemli işlerde ve mühim olaylarda ashabıyla istişare ederdi.” …
Müfessirlerin Tabiîn’e istinaden belirttiklerine göre, Allah Resulü’nün burada emrettiği istişare; hakkında Kur’anî nass bulunmayan, temel dinî ve şer’î ilkelerle ilgili olmayan konulardadır. Şüphesiz bu görüş tutarlıdır. Nitekim genel bir kaide olan “Nass’da içtihat yoktur.” ilkesine uygun olan da budur…Kur’an’da siyaset, hükümet, cihat, mal, yargı ve topluma ilişkin meselelerde esas teşkil edecek öğretiler ve prensipler yer almıştır…
İbn Kesir, İbn Abbas’tan “İş hakkında onlarla istişare et.” cümlesinin; Ebubekir ve Ömer’i kastettiğini rivayet etmiştir…
(Böylece) istişarenin; toplumdaki muhtelif katmanlardan görüş sahibi, uzman ve bilgin kişilerle yapılması gerektiğini ortaya koymaktadır. (Kur’an Tefsiri, c. 5, İzzet Derveze, Al-i İmran: 159)