Veşavirhüm Fi’l-emr (6)

98

“Allah’ın rahmeti sebebiyledir ki, sen onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, çevrenden dağılır giderlerdi, Öyleyse onlardan geç, onlar için mağfiret dile. İş hakkında onlara danış, karar verince de Allah’a dayan; çünkü Allah kendine dayanıp güvenenleri sever.”

Ayet’te, bazı Müslümanlardan sadır olan sızlanmalar, dert yanmalar karşısında Nebi’nin tutumu ele alınmıştır. Allah, Peygamberi’nin ilmini artırmış, bu sayede Allah Resulü onlara, öfkesini yutarak yumuşak davranmıştır. İşte bu yüce davranış biçimi övgüye lâyık görülmüş, şayet onlara öylesi bir dönemde kaba davranmış olsaydı etrafından dağılıp gidecekleri belirtilmiştir. Bundan daha da ileriye giderek, Hz. Peygamber’in onları affetmesi, onlar için Allah’tan mağfiret dilemesi ve işlerde onlarla istişare etmesi emredilmiştir.

Âyette, Resulullah’ın o yüce ahlâkına, yumuşaklığına, öfkesini yutarak ince kalpli oluşuna dair üstün bir tablo çıkıyor karşımıza. Şüphesiz Allah’ın onu kendi davasına elçi olarak seçmesi de bu sebepledir. Nitekim Allah, risaletini kime teslim edeceğini en iyi bilendir. Kalem suresinin 4. âyetinde “Ve sen, büyük bir ahlâk üzerindesin…” buyrulmak suretiyle onun ahlâkı övülmüştür. Müslümanların liderliğine seçilenler, bu ayetin ifadesi doğrultusunda katılıktan, sertlikten uzak, yumuşak huylu ve ince kalpli olmalı, değişik şartları göz önünde bulundurmalıdırlar. Özellikle şiddet ve musibet zamanlarında cehaletleri sebebiyle vaveyla edenlere karşı yumuşak ve temkinli davranmalıdırlar.

Yine sadece kendi görüşü ve kararı doğrultusunda istibdadî hükümler vermemeli, bir işe azmetmeden önce ilim ehli olanlarla, uzmanlarla ve görüşüne başvurulabilecek insanlarla istişare yapmalıdırlar. Şartlara ve maslahatlara göre, en uygun görüş, en doğru netice ortaya çıktıktan sonra bir işe koyulmalıdırlar. Bu hususta yapılacak herhangi bir ihmal, ayetin ihtiva ettiği telkinleri ihmal etmek olacaktır.

Ayetin ruhu ve içeriği üç konuda müslüman önderlere sorumluluk yükler. Birincisi, öncelikle danışmanlar görüşlerini belirtirler, müminlerin rehberi olan kimse ise, bu görüşlerden en doğru olanını seçerek uygular. İkincisi, müslüman önder, seçtiği görüş üzerinde rey sahipleriyle istişare eder. Üçüncüsü, İslâm toplumunu teşkil eden kurumların görüşlerini ihmal etmez. Açıkça görüldüğü gibi burada İslâmî hükümetin şeffaf ve üstün ilkelere sahip olduğu ortaya çıkmaktadır…

İslâm’da devlet reisinin; Kur’an’da ifade edildiği şekliyle görüş sahipleri, bilginler ve çeşitli kurumlarla istişare etmesi hükmü; İslâm şeriatını (dinini) ölümsüzleştiren, onu her zamana şâmil (her zaman için geçerli) kılan, sadece İslâm hükümetinin sahip olduğu bir özelliktir.

İbn Kesir, Ali b. Ebu Talip’ten rivayet ederek şöyle naklediyor: Ali, Resulullah’a “azm” nedir diye sorduğunda Allah Resulü: “Görüş sahipleriyle istişare edip istişare neticesine uymaktır.” şeklinde cevap vermişti. Bu rivayete göre; şûrâ ile çoğunluğun görüşüne başvurularak karar alınması vaciptir. Ayetin ifadesi de bu yöndedir. Yine İbn Kesir’in, Abdurrahman b. Ganim’den rivayet ettiği hadiste şunlar yeralıyor: Allah Resulü, Ebubekir ve Ömer’e, “Bir konuda birleşirseniz ben size muhalefet etmem” dedi.

Bu rivayette de; akıl ve tecrübe sahiplerinden güvenilir kimselerin görüşlerini almanın gerekliliği ifade edilmiştir. Müfessir Hazin ise Aişe’nin şöyle dediğini nakleder: “Resulullah’tan daha çok istişare eden kimseyi görmedim. Bütün önemli işlerde ve mühim olaylarda ashabıyla istişare ederdi.” …

Müfessirlerin Tabiîn’e istinaden belirttiklerine göre, Allah Resulü’nün burada emrettiği istişare; hakkında Kur’anî nass bulunmayan, temel dinî ve şer’î ilkelerle ilgili olmayan konulardadır. Şüphesiz bu görüş tutarlıdır. Nitekim genel bir kaide olan “Nass’da içtihat yoktur.” ilkesine uygun olan da budur…Kur’an’da siyaset, hükümet, cihat, mal, yargı ve topluma ilişkin meselelerde esas teşkil edecek öğretiler ve prensipler yer almıştır…

İbn Kesir, İbn Abbas’tan “İş hakkında onlarla istişare et.” cümlesinin; Ebubekir ve Ömer’i kastettiğini rivayet etmiştir…

(Böylece) istişarenin; toplumdaki muhtelif katmanlardan görüş sahibi, uzman ve bilgin kişilerle yapılması gerektiğini ortaya koymaktadır. (Kur’an Tefsiri, c. 5, İzzet Derveze, Al-i İmran: 159)

 

 

Önceki İçerikBir Dost İnsan Abdullah Köktürk
Sonraki İçerikSuriye’deNeler Oluyor?
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.