Vefatının 21. Yılı Vesilesiyle AHMET KABAKLI’nın Hayatı, Fikriyatı ve Eserleri – 4

83

Ahmet Kabaklı’nın Ruh
Dünyası-1

İSA KOCAKAPLAN

Ahmet Kabaklı,
babasını üç yaşında kaybetmiş bir yetimdir. Bir de küçük kardeşi Ömer Kabaklı
vardır. Ve yetimlerine hem ana hem baba olmak mecbûriyetinde kalan, onları
1930’lar Türkiye’sinde hayatta tutmaya uğraşan mübârek bir anne Münire Hanım…

1911 yılından beri art
arda gelen savaşlara 14 yılını ve milyonlarca evlâdını vermiş bir milletin
elinde kalan, imparatorluk bakiyesi harap bir yurt. Yetişkin erkeklerini
Galiçya’dan Yemen’e kadar uzanan geniş coğrafyanın koynuna bırakan bu millet,
şimdi küllerinden yeniden doğmaya çalışmakta, dul kadınları ve yetimleri ile
târihîn sayfalarına tutunmak için çabalamaktadır.

Ahmet Kabaklı’nın
babası Ömer Efendi de 1927 yılında hayata vedâ etmiştir. Münire Hanım
yetimlerini yetiştirmek ve onları hayata bağlamak için gecesini gündüzüne katan
analardan biridir. İşte bütün uğraşmalarına rağmen yetimlerinin kursağına iki
gündür bir lokma ekmek koyamamıştır. Ama dâima Allah’a bağlı kalan bu mübârek
kadının saf imanı, Gümüş’ün ağzındaki bohça içinde, bir demet yufka ekmeğinin
ayağına kadar gelmesine vesile olmuştur. Yeni doğan bebeğe rızkını annesinin
memesinden gönderen Allah, yuvada kımıldayamadan duran biçâre kuş yavrusuna
yiyeceğini, annesinin gagasında gönderen Allah, işte iki gündür aç bîilâç duran
bu yavrulara rızıklarını, bir köpeğin taşıdığı bohça içinde göndermiştir.

O gün sıtmalar içinde
kıvranan küçük Ahmet bunu hiçbir zaman unutmamış, aradan yıllar geçtikten
sonra, 1985 yılında kaleme aldığı kitabında bu hatırasını çocuklarla
paylaşmıştır. Yukarıdaki satırları yazdığı sırada 61 yaşındadır. Buna rağmen o
çocukluk hatırasını bütün canlılığı ile yaşamakta ve en sıkıntılı zamanlarda
bile Allah’tan umut kesilmemesi gerektiğini, çocuklarımızın zihinlerine altın
cümlelerle yazmaktadır. ‘Ejderha Taşı’ndaki ‘Gümüş’ isimli hâtıra-hikâye
aşağıdaki paragrafla sona erer:

‘İster inanın ister
inanmayın bu hadise oldu çocuklar! Demek, insanlar unutmuştu ama Yüce
Allah’ımız, iki yetimiyle bir dulunu unutmamıştı. Bizim temiz inancımıza göre
belki de bu Gümüş, darda kalan Tanrı kullarının yardımına koşan, iyilikler
meleği Hızır Aleybisselam’ın köpeği idi.’ 

İşte Ahmet Kabaklı’nın
hayatının sonuna kadar değişmeyen O’nu bir hâtif gibi dâima tâkip eden yönü, bu
temiz inanç ve çocukluk döneminde çekilen sıkıntıları asla bir istismar
vesilesi yapmadan, kendini olgunlaştıran dersler olarak kabul edişidir. Bu
sebeple dâima mazlumun yanında olmuş; yoksulun, ihtiyaç sâhibinin yardımına
koşmuştur.

Allah’a ve O’nun
rahmetine olan sarsılmaz imanı dolayısıyla asla dünya menfaatlerine kendini
kaptırmamıştır. O, kendisini Harput’ta boynu bükük bir yetimlikten alarak,
Türkiye’nin en önemli gazetesinin, en saygı duyulan ve en çok okunan köşe
yazarı mertebesine getiren kuvvetin kaynağını gayet iyi biliyordu. Ölümüne
kadar kalemini eğip bükmeden dâima Hakk’tan yana kullanmasının ardında yatan en
önemli etken, Münire Ana’dan miras olarak devraldığı temiz Tanrı inancı idi.
Darda kalan kullarının yardımına dâima yetişen, Hızır’ını onlara yoldaş eden
Tanrı… İnsan bu inancı bir defa ruhuna sindirdi mi, artık hiçbir güç ve
menfaat onu elde edemez… Hiçbir tehlike onu korkutamaz. Her gün tehdit
telefonları almasına ve Marksistlerin ölüm listesinde bulunmasına rağmen, Ahmet
Kabaklı’ya asla geri adım attırmayan irâde, O’nun bu temiz Tanrı inancından güç
alıyordu.

Hz. Hızır’dan Noel
Baba’ya

Kabaklı’nın ‘Ejderha
Taşı’ isimli kitabında bulunan on bir hâtıra-hikâye veya efsânede her vesile
ile bu inanış ortaya çıkar. Hikâyelerden birisi ‘Boz Atlı Hızır’ başlığı ile
müstakil olarak Hızır Aleyhisselama ayrılmıştır.

Çocuklarımıza artık
anaokullarından itibâren kendi dedeleri gibi sevdirilmeye çalışılan, her
yılbaşında etrafında milyon dolarlık pazarlar oluşturulan Noel Baba miti,
Kabaklı Hocayı çok rahatsız ederdi. Yazık ki günümüzde bu durum her çevreden
insan tarafından

 daha da benimsenmiş ve özümsenmesi gereken (!)
Avrupaî değerler arasında değişmez yerini almıştır. Bizim geleneğimiz ve
inancımızdan gelen ve bizi her an hayata bağlayan Hızır Aleyhisselam ise sosyal
hayatımızın dışındadır ve neredeyse hiç hatırlanmamaktadır.

Çünkü bu inancın
ekonomik değeri yoktur. Yılın belirli gün ve haftalarında vitrinlere
çıkarılarak pazar oluşturmaya katkısı, hiç mesâbesindedir. Öyleyse unutulması
gerek. Çünkü o yardımını gizli yapar, hediyesini gizli verir. Darda kalan
kişinin imdâdına koşar, ama yardım alan kişi onun Hızır olduğunun farkına,
ancak o görünmez olduktan sonra varır. Yâni Hızır Aleyhisselam’ın reklâm değeri
de yoktur. Bizim mahfiyete, gizliliğe, içe kapanışa, gösterişten çekinmeye
dayalı inancımızın bir göstergesidir Hızır…

Ve bu yüzden Ramazan
aylarında âlâ-yı vâlâ ile iftar yemekleri düzenleyen, yoksul çocuklara
yardımlarını televizyon ekranlarında yapan, yardımın, kameralar önünde törenle
yapılmasını ilke hâline getiren inançlı zenginlerin ön plâna çıktığı bir dönemde,
elbette Hızır Aleyhisselam’dan çok Noel Baba revaç bulur. ‘Sağ elin verdiğini,
sol elin görmemesi’ eski zamanlarda kalmıştır.

Ahmet Kabaklı yoksul
çocukluk günlerinin Hızır’ını dâima gönlünün bir köşesinde taşımış ve bu
mukaddes değeri, ‘Allah’tan ümit kesilmez’ anlayışı çerçevesinde kendi
çocukluğundan, batı değerleri furyası altında kendi kültüründen ötelere
savrulan günümüz çocuklarına getirmeyi bilmiştir. İşte çocukluk günlerinde Ana
dilinden ve tavrından edinilen Hızır inancı şu cümlelerde dile gelir:

‘İnanırdık ve bilirdik
ki Hızır Aleyhisselâm bizi darda, yolda, karanlıkta bırakmaz. Hem öyle allı
pullu esvaplarla bacadan da inmezdi. Çok sıkılıp çaresiz olduğumuz demlerde
O’nu Allah yollardı. Tipide, fırtınada, bir tehlike anında Hızır’ın gelmesi demek;
hayatta çaresizlik yoktur, Allah bizi unutmaz ve kurtarır, demektir.

İdeal Anne:

Yalnız ve yoksul
soframızda güler yüzlü anam, bazı geceler bizi yıkayıp giydirdikten sonra:

‘Temiz olun, duâ edin,
hiç de üzülmeyin. Hızır Aleyhisselâm belki bu gece gelebilir, evimiz neş’eyle,
bet bereketle dolar’ derdi.

Kitapta yer alan on
bir anlatının büyük bölümü efsâne ağırlıklıdır. Bu efsâneler Harput’un ve yakın
yörelerin mânevî çehrelerini yansıtırlar. Toprak ve insan bu efsânelerle
birbirinden ayrılmaz hâle gelir. Daha önce bu toprakları vatanlaştıran cedlerin
türbeleri, menkıbeleri ve efsâneleri, hâlihazırda yaşayanları huşû ile o
topraklara bağlar. Öyle ki zor duruma düştüklerinde kabirlerinde uyku ile
uyanıklık arasında bulunan bu evliya, hemen duruma müdâhale eder ve evlâtları
ile birlikte düşmanı o topraklardan uzak tutarlar. Süt Kalesi’ni başına bir tac
gibi takınmış olan Harput şehri de evliya yatağıdır. Bunlardan üç tanesi, uç
beyleri gibi şehri üç tarafından korurlar. Anguzu Baba, Uryan Baba ve Fetahmet (Fâtih
Ahmet) Baba, bugün de artık mezraya inmiş, ancak arada bir tenezzüh için
Harput’a çıkan Elazizlilerin mânevî duraklarıdır. Onlar, terkedilmiş şehrin
mânevî çehresini korumaya ve kendilerini ziyâret edenlerin gönüllerine ferahlık
vermeye devam etmektedirler.

Belki Alparslan
zamanında, belki de farklı zamanlarda Harput’a gelen bu gazi-dervişler, bura
halkının gözünde birleşirler, üç kardeş olurlar. Münire Hanım oğluna bu üç
kardeşin birlikte şehit düştüklerini, daha sonraki zamanlarda Harput’u almak için
gelen gâvurların gözlerine yeşil sarıkları ve mânevî orduları ile karşı
durduklarını, işte bu yüzden hiçbir zaman Harput’un kâfir eline düşmediğini
anlatır.

Ah bizim saf ve temiz
iman sâhibi analarımız. Her şey sizin yüreğiniz kadar sevgi dolu, temiz ve
hesapsız olsa idi… O şehitlerin kendilerinden sonrasına tesirleri sizin
sâyenizde ulaşıyordu… Ve siz bir gün gelip, gönüllü olarak bu mânevî çehreden
vaz geçebileceğimizi nereden bilebilirdiniz.

DEVAM EDECEK

Önceki İçerikZaman ve Gerçekler
Sonraki İçerikVefatının 21. Yılı Vesilesiyle AHMET KABAKLI’nın Hayatı, Fikriyatı ve Eserleri – 6
Avatar photo
28 Kasım 1938 tarihinde Bafra’da doğdu. İlk ve ortaokulu doğduğu şehirde bitirdikten sonra Ankara Ticaret Lisesi ve Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nde okudu. İş hayatına Ankara’da muhasebeci olarak başladı. Ankara ve Karabük’te; muhasebeci, mali müşavir ve profesyonel yönetici olarak devam etti. İstanbul’da, demir ticareti ile meşgul oldu. SSCB’nin dağılmasından sonra Türk Cumhuriyetlerinde sanayi yatırımları gerçekleştirmek üzere çok ortaklı şirket kurdu. Şirketin murahhas azası olarak Azerbaycan’da ve Kırım’da tesis kurup çalıştırdı. 2000 yılında işlerini tasfiye etti. İş hayatı ile birlikte yazı hayatı da devam etti. İlk yazısı 1954 yılında Bafra’da yayımlanmakta olan Bafra Haber Gazetesi’nde başmakale olarak yer aldı. Sonraki yıllarda İlhan Egemen Darendelioğlu’nun Toprak Dergisi’nde, Son Havadis ve Tercüman gazetelerinde yazıları yayımlandı. Türk Ocakları Genel Merkezinin yayımladığı Türk Yurdu dergisinde yazdı. İslâm, Kadın ve Aile, Yörünge, Ufuk, Emelimiz Kırım, Papatya, Tarih ve Düşünce, Yeni Düşünce, Yeni Hafta, Sağduyu, Orkun, Kalgay, Bahçesaray, Türk Dünyâsı Târih ve Kültür, Antalya’da yayımlanan Nevzuhur, Kayseri’de yayımlanan Erciyes ve Yeniden Diriliş, Tokat’ta yayımlanan Kümbet, Kahramanmaraş’ta yayımlanan Alkış dergilerinde, Dünyâ ve Kırım’da yayımlanan Kırım Sadâsı gibi gazetelerde de imzasına rastlanmaktadır. Akra FM radyosunda haftanın olayları üzerine yorumları oldu. 1990 – 2000 yılları arasında (haftada bir gün) Zaman Gazetesi’nde köşe yazıları yazdı. Hâlen; Önce Vatan Gazetesi’nde, yazmaktadır. Oğuz Çetinoğlu; Türk Ocağı, Aydınlar Ocağı, ESKADER / Edebiyat, Sanat ve Kültür Araştırmacıları Derneği ve İLESAM / Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sâhipleri Meslek Birliği Üyesidir. Yayımlanmış Kitapları: 1- Kültür Zenginliklerimiz: (2006) 2- Dört ciltte 4.000 sayfalık Kronolojik Tarih Ansiklopedisi: (2008 ve 2012), 3- Tarih Sözlüğü: (2009), 4- Okyanusa Açılan Kapılar / Tefekkür Mayası Röportajlar: (2009). 5- Altaylardan Hira’ya Türk-İslâm Dostluğu: (2012 ve 2013), 6- Bilenlerin Dilinden Irak Türkleri: (2012), 7- Türkler Nasıl ve Niçin Müslüman Oldu: (2013), 8- Türkmennâme / Irak Türkleri Hakkında Bilmek İstediğiniz Her Şey: (2013). 9- Türklerin Muhteşem Tarihi: (Nisan 2014 ve Nisan 2015) 10- 115 Soruda Türk İslâm-Âlimi Mâtüridî (Röportaj): 2015) 11- Cihad – Gazi – Şehid: Kasım 2015. 12-Yavuz Bülent Bâkiler Kitabı (2016 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 13-Her Yönüyle Kâzım Karabekir (2017 Mehmet Şadi Polat ile birlikte) 14-Dil ve Edebiyat Dergisi / İlk 100 Sayı Bibliygorafyası (2017 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 15-Büyük Türk İslâm Âlimi Serahsî (2018), 16-Âyetler ve Hadisler Rehberliğinde Kutadgu Bilig’den Seçmeler (2018), 17-Edib Ahmet Yüknekî ve Atebetü’l-Hakayık (2018), 18- Büyük Türk İslâm Âlimi Mâtürîdî (2019), 19-Kâşgarlı Mahmud ve Dîvânu Lugati’t-Türk (2019). 20-Duâ / Huzura Açılan Kapılar. (2019) 10-Yesevi Yayıncılık, 12-Yakın Plan Yayınları, 13-Boğaziçi Yayınları, 14-Dil ve Edebiyat Dergisi, diğer kitaplar Bilgeoğuz Yayınları tarafından yayımlanmıştır.