Vefatının 21. Yılı Vesilesiyle AHMET KABAKLI Hayatı, Fikriyatı ve Eserleri – 17

112

İstanbul’da
Sosyal Gerçekçi Harputlu Bir Edip

MEHMET CEMAL ÇİFTÇİGÜZELİ

Orta mektepte Türkçe öğretmenlerimizin
etkisiyle ders kitaplarının dışında okuma hastalığına yakalanan bir grup
arkadaşımız ile kitap, dergi ve mecmuaları yakın takibe almıştık (1959). Hem de Kilis gibi bir sınır ilinde.
Bu gruptaki arkadaşlarımız kendi aramızda harçlıklarımızdan para toplayarak
Peyami Safa (1899-1961) için Milliyet, Kadircan Kaflı (1899-1969) ve Ahmet
Kabaklı (1924-2001) için de Tercüman’a abone olmuştuk. Üstelik bu gazetelerin
spor sahifeleri de iddialıydı. Arkadaşlarımızla bir yerde oturup zaman zaman
okuduklarımızın muhasebesini yapardık. Söz konusu dönemdeki arkadaşlarımdan
çoğu hekim, avukat ve öğretmen oldu. Edip çıkmadı ama hâlâ okuyan bir nesil
filiz verdi, fidan oldu, gül açtı.

Türkiye’nin yükselen yıllarındaki (1950 ve
1970 arası) okullarımızda mekteplerarası münâzaralar yapılırdı. İstanbul birincisi seçilirdi. Hattâ buna Yeşilay da katkı verirdi. Bendeniz de
Kültür ve Edebiyat Kolu Başkanı olarak bunlara iştirak ediyordum. Yıllar sonra
bu uygulamanın yeni bir muhit içinde, tâze bir arkadaş grubuyla ne kadar faydalı, öğretici ve eğitici olduğunu
fark etmem hayata atıldığımda gerçekleşti ve sosyal sorumluluk aldığımda bana
yansıdı. Keşke okullarımızda böylesi programlar yeniden başlasa, mevcut büyük
kurgu kırılabilse.

Dün Üç, Bugün Beş Ciltlik Dev Çalışma

Ahmet Kabaklı’yı köşe yazılarından tanıdığımı
hatırlıyorum. Kitaplarıyla yüz yüze olmam ise (06 Haziran 1967) üniversite yıllarıma rastlıyor. O yıllarda bir kitapçılar çarşısı
olan ve talebelere İskontolu satışlar yapan Beyaz Saray’da sosyolog, târihçi ve eğitimci Tahsin Demiray’ın sâhibi olduğu Türkiye Yayınevi tarafından
yayınlanan üç ciltlik Türk Edebiyatı eseriyle oldu. Bu çalışmada ölümsüz
sanatçılarla, onların şaheserlerini bulmam kolaylaşmıştı. Türk Edebiyatının
yaşayan değerleri artık elimin altındaydı. Bu zaman dilimi ayrıca siyâsî, ideolojik çatışmaların yoğun olduğu yıllardı. Bana ilaç gibi
gelmişti. ‘Çünkü muhâfazakârların-milliyetçilerin
tembelliği yüzünden edebiyatımız toplum üzerindeki büyülü etkisini yitirmiş,
öncü kudretini bırakarak hayattan uzaklaşmış gibiydi. Gerçi bazı teşebbüsler
vardı ama tam hakkını vermek çâ
resinden yoksundular. Çünkü kenardan köşeden
muhtasar bakışlarla perakende sunuşlar millî
kültür ve sanatı
benimsetemezler
.’ Bunu Ahmet Kabaklı hocadan okumuştum ve
yaşıyordum. Seçme, sevme ve düşünme hakkımı böylece isâbetli kullanmıştım.

Kabaklı Hoca
diyordu ki ‘Edebiyat insanı daha iyi Türk yapan, gelecek zamanlara yön veren,
cazibesiyle merak uyandıran, okuyanın tercihiyle onu daha iyilere götüren millî
bir kültürdür. Bugüne kadar ki nesiller düşünmek, beğenmek ve değerlendirmek
sanatını edebiyattan edinmişlerdir.
’ Bu tespit hayatım ile örtüştüğünden beni çok etkilemişti. Çünkü
gençlik yıllarımız Türk toplumunun en çok değiştiği, en hareketli bir devrine
rastlıyordu. Bütün dünyayı ve özellikle Avrupa ve Türkiye’yi etkileyen 1968
nesli bol ve çok renkli düşünce ve sanat akımlarıyla, tepkilerle, yeniliklerle,
eylemlerle doluydu. Nesil kavgası başlamış ve acımasız devam ediyordu.
Yönetimler de bunu sâdece seyrediyor, insana yatırım yapmayı düşünmüyorlardı.

Üç Akım Gümbür Gümbür

Ahmet Kabaklı’nın köşe yazıları kadar,
neredeyse yayınlanalı 60 sene olan (1965) o gün üç, bugün beş cilt olan Türk Edebiyatı çalışması beni etkilemişti. Hâlâ aynı kitap eskimiş kapakla, azıcık yıpranmış da olsa kütüphânemde gururla
durur ve ondan hep istifâde ederim.
Bu çalışmanın özel bir imlâsı yoktu ama
kelimelerin bir de lügatçesi konulmuştu. Birinci ciltte yeni bir bakış ve
anlayış içinde folklor verimleri, manzum ve nesir edebiyat tür ve şekilleri,
üslup ve anlatımı konuları vardı. İkincisi destanlarla başlıyor, Servetifünun
Edebiyatının sonuna kadar devam ediyordu. Önce 1908-1940 arası yıllarını hatırlatan son cilt ise bir
yandan millî edebiyatı, sonra da 1965’e
kadar olan yeni edebiyatı, dönemleri yansıtmaktaydı.

O yıllarda tanıdığım iki isim yayıncı
Sâlih Özcan ve araştırmacı Muhittin
Nalbantoğlu isimlerini Kabaklı Hoca’nın bu çalışmasında görünce de sevinmiştim.

Söz konusu senelerde muhafazakâr ve milliyetçi görüşün kitap, dergi ve yayın
organları yok denecek kadar azdı ve mevcutları da yetersizdi. Sanat ve kültür
sol ve sosyalistlerin tekelinde görünürdü. İşte bunu iyi yakalamıştı Ahmet
Kabaklı Hoca. Çünkü düşünce akımları olarak Atatürkçülük, Milliyetçilik ve
Sosyalizmin altını çiziyordu. Üç akım da birbirini görmezden geliyordu.
Milliyetçilik yetim evlat muamelesi gören bir durumdaydı.

Değerleri Cımbızla Seçebilmek

Ahmet Kabaklı Türk Edebiyatı çalışmasıyla
1940 sonrası şiir akımına benim de yakından tanıdığım İbrahim Minnetoğlu, Feyzi
Halıcı ve Lisede edebiyat öğretmenim Bekir Sıtkı Erdoğan’ı yerleştirmişti.
Sol o yıllarda da ve hâlâ çok tutucuydu. Bu sanatkârları görmezden geliyordu.

Türk Edebiyatında 1950’den sonra şiirde Atila
İlhan, Edip Cansever, Cemal Süreya vardı. Ahmet Kabaklı Hoca bunların arasında
Sezai Karakoç’u görmeyince Mona Roza’yı hemen yerleştirdi. Şâir Sezâi Karakoç sıralamaya böylece girdi. Üstelik
Sezâi Karakoç üstada ilk hakkını teslim
edenlerden biri de Cemal Süreya idi. Bu yüzden de eleştiri almıştı. Ama sosyalistler
sıralama yaparken Doğu ve Batıyı en ince
detaylarına kadar bilen Sezâi Karakoç’u
hiç görmezlerdi. Görmek istemezlerdi. Tutuculuk zincirine kendilerini
hapsetmişlerdi. Üniversitelerin Türkoloji bölümlerinin bile görmediği bu ayıbı
Ahmet Kabaklı Hoca gördü. Kıymet geç de olsa ortaya çıkacaktı ama zaman hızla
akıyordu.

Ahmet Kabaklı 1950’den sonra edebiyatımızda
bağımsızlar grubuna Tarık Buğra ve Mustafa Necati Sepetçioğlu’nu da ekleyerek
Sait Faik Abasıyanık ve Haldun Taner’i yalnız bırakmadı. Edebiyatımızda sosyal
gerçekçilerde Üç Kemal olarak bilinen Kemal Tâhir, Orhan Kemal ve Yaşar Kemal vardı. Maalesef köy romanı yazmayan,
sosyal hayatın vazgeçilmezleri emekçileri görmezden gelen, olmazsa olmazı orta
direk için yeterli duyarlılığı bulunmayan, efsâneleri, örfleri günümüzle örtüştürmeyen yenilikçi milliyetçi bir yazar
olmadığı için buraya koyacak bir isim bulamamış olsa gerek. Oysa sol sapkın
ideolojisini yazdığı romanlarına, öykülerine ve hattâ şiirlerine yerleştirerek aynı zamanda hem
edebiyat ve hem de ideolojik sunum yapıyordu.

Sivil Toplumun İçindeki Münevver

Ahmet Kabaklı
Hoca önemli ve ciddî bir aydındı.
Dolayısıyla Aydınlar Ocağı’nın da aynı zamanda vazgeçilemez bir lokomotifi idi.
Aynı zamanda kurucusu ve istişare/ilim kurulu başkanıydı. Cağaloğlu’ndaki
Aydınlar Ocağı’ndaki her programda hazır bulunuyordu. Aynı MTTB’nin çoğu miting
ve programlarına katkı verdiği gibi… O yıllarda aynı zamanda Çapa Yüksek Öğretmen Okulu’nda
ders vermesi gençlerle sürekli birlikte olması anlamı da taşıyordu. İnsana
yatırımı dolayısıyla hiç ama hiç ihmal etmedi. 1978 yılında bir grup
arkadaşıyla birlikte kurduğu Sultanahmet’teki Türk Edebiyat Vakfı üniversite
gençliğinin devamlı uğradığı, programlarına katıldığı, özellikle Çarşamba
sohbetlerini hiç ama hiç kaçırmadığı bir akademi, bir mekândı. Türk Edebiyatı Dergisi de aksakallarla yeni nesli
birbirine yakınlaştıran, tâze
kabiliyetleri ortaya çıkaran, yeni
isim ve resimlerle topluma sunulan aylık saygın bir yayın organıydı.

Ahmet Kabaklı Hoca’nın kendine has bir
özelliği vardı.  Hep güler yüzlü idi. Karşısındaki kim olursa
olsun onu dinleyebiliyor, dakikalarca sabır gösterebiliyordu. Öyle
modayı tâkip eden birisi
değildi. Giyimi kuşamı mütevazıydı.
Sanırım bunda hem İstanbul Edebiyat Fakültesi ve hem de Ankara Hukuk Fakültesi eğitimi almasının yanında
Fransa’da bir yıl kalarak Paris’teki yurtdışı tecrübesinin olması da önemliydi.
Hiç kimse tahmin bile etmezdi ama Fransızca biliyor, Charles Dickens’ten
tercümeler de yapıyordu.

Dört Yıllık Berâberliğimiz

Kendisiyle Tercüman Gazetesi’nde 4 yıl
birlikte çalıştım. Ahmet Kabaklı Hoca Tercüman’a açılan bir fıkra yarışmasını
(1956) kazanarak girmiş ve hâlâ devam ediyordu. Etrafına selâm vererek mütebessim çehresiyle binaya girerken herkes saygı ile ayağa kalkardı.
Yayın hizmetinin rahatladığı bir zaman diliminde genelde yazı işleri ailesiyle birlikte kalır ve derin
sohbetler yapardı. Ancak Tercüman üst yönetiminin mesai sonları veya tâtil
günleri ihmal etmediği Yenikapı Kamacı ve Adana Ocakbaşı ile Beyoğlu Çiçek Pasajı
yemekli sohbet ve ikramlarına katılmazdı. Gazetenin diğer katlarına ve
bölümlerine de pek gelmezdi.

Bu ara 163 adlı kitabım yeni yayınlanmıştı.
Konusu fikir suçlarıyla ilgili idi. Yâni TCK’nın antidemokratik 141-142 ile 163. ve 6187. maddelerindeki
lâikliğin yanlış uygulamasından ve
algılamasından doğan inanç, düşünce ve teşebbüs hürriyetini engelleyen
kanunlarla alâkalı olarak yaptığım
araştırmaydı. Ayrıca TBMM’ndeki müzâkereler, değerlendirmeler, haksız tutuklanan maznunlar, mağdurlar ile
yaptığım röportajlarda yer alıyordu. Mâvi renkli kapağında ise 163 yazılı demir
parmaklıklar arkasında yorgun bir fikir emekçisinin grafik tasarımı yer
almıştı. Yazı işleri Müdürü Ünal Sakman’ın odasında Ahmet Kabaklı Hocamı
görünce kendisine mahcup bir heyecanla götürüp 163 adlı 350 sahifelik resimli
kitabımı verdim. Ayıp olur diye imzalayamamıştım bile. Ünal Sakman gözleriyle
bizi takip ediyordu.  Kabaklı Hoca
şöyle bir kitaba baktı. Sonra ‘Sen de mi kitap yazdın?!’ dedi. Utandım. Müsaade isteyip ayrıldım. Oysa tebrik edileceğimi
tahmin ediyor, gazetemde bu kitap haberinin yayınlanacağını sanıyordum.
Üzülerek odama geçtim. Gazetede düzeltmen olduğumdan bütün yazılar kontrolümüzden
geçer, paraf etmedikçe yayınlanmazdı. İtirazlarımız kim olursa olsun makul
karşılanırdı. Genelde büyük titizlik gösterdiğimiz bütün köşe yazıları bir
buçuk sahifeydi. Yazarlarımızın daktiloyla yazdıklarını sonradan gözden
geçirerek az da olsa üzerinde tükenmez kalemle çıktılar yapardı. Yazısı
okunaklıydı Ahmet Kabaklı Hoca’nın. Tarık Buğra’nın yazılarında hiç ekleme,
çıkarma, düzeltme olmazdı. Doğrudan altına imza atabilirdik. En çok çıktı yapan
yazarımız ise Ergun Göze idi.

Spor yazarı İslam Cupi idi. Edebiyat ve sporun örtüştüğünü herkese gösterirdi
bu yazılarında. Meselâ yüzde yüzlük bir golün atılamayışını anlatırken, “Dostoyevski
kolayına
Budala dememiş”. Tolstoy da ‘Azap Yolları’, Yahut kaçan bir penaltı için ‘kumarbaz’ diye hatırlatır,
asist yapan ve gölü atan için ‘Dostoyevski’nin Karamazof Kardeşler’i sahaya
inmiş. Üstelik Tolstoy’un Diriliş’iyle birlikte
’ gibi yazardı. Bir spor yazarının edebiyat
merakı Ahmet Kabaklı ile arasında yeni bir gönül bağı oluşturmuştu. İslam Cupi,
hocaya aşırı saygılı biriydi ve diğer spor yazarlarından da farklıydı.

Temellerin Duruşması

Ahmet Kabaklı Hoca yazı hayatının altın
yılları 1970’li yıllarda başladı. 30 yıl kadar da devam etti. Muhafazakâr ve milliyetçi kesimin bir meselesi olunca Ahmet Kabaklı Hoca’ya
koşardık. TRT’ye genel müdür
olarak Cem Duna gelmişti. Duna Yönetimi hükümet tarafından da tartışılır
haldeydi. Konuyu Ahmet Kabaklı hocaya anlattım. Kurumun fazla yıpratılmaması gerekiyordu. TRT’deki uygulamaların
olumlu ve olumsuz yanlarını anlattım, özellikle atamalardaki tarafgirlik
konusunda belgeler verdim. O zaman ikna oldu ve bir yazı yazdı. Bu
değerlendirme TRT çalışanlarını kısmen de olsa rahatlatmıştı. Zaten Cem Bey de
bir müddet sonra ayrıldı.

Günün birinde Erzurum Hürsöz Gazetesi ve Akajans
Temsilcisi meslektaşım rahmetli Durdemir Bilirdönmez aradı “Mehmet
can, Ahmet Kabaklı hoca bugünkü yazısında senin 163 adlı kitabından
bahsediyor. ‘
Allah billah aşkına bu eseri okuyun, inanan insanlar üzerindeki bu
antidemokratik maddelerin nasıl uygulandığını bir görün. Böyle bir zalimlik
olamaz
.’ diyor.” Çok sevinmiştim. Sonradan konu Başbakan Turgut
Özal’a kadar gitti. Bilindiği gibi Rahmetli Özal başta 163, 141,142 vs fikir
suçlarını oluşturan bu maddeleri yürürlükten kaldırdı.

Ahmet Kabaklı Hoca Türk Dil Kurumu asil üyesi
oldu (1995). Şeyhülmuharririn ilân
edildi (1996). Röportaj, roman, hikâye, senaryo, monografi, deneme, eleştiri, fikrî ve ansiklopedik kitapları birbiri ardından,
bazıları yeni baskılarıyla yayınlandı.

Ahmet Kabaklı Hoca’nın ‘Temellerin Duruşması’ adlı kitabı henüz yayınlanmıştı. Konu çok
hassastı; Atatürkçülük, devrimler, ilkeler, inkılaplar, İstiklal
Mahkemeleri vs. Aynı konuyu Kâzım
Karabekir gibi İstiklal Savaşı Kahramanları ve Rıza Nur gibi TBMM’nin kurucu
milletvekilleri de yazmıştı. Ama bu eserler kraldan ziyâde kralcılar tarafından
hem toplatılmış, yakılmış, yazarlar hakkında dâvâ açılmıştı. Temellerin
Duruşması’nda muhalif veya muvafık her okuyucu konunun gerçek verilere
dayanılarak değerlendirildiğinde hem fikirdiler. Bol referanslı idi. Duygu
değil, vesikalar öndeydi. O yıllarda kurucusu olduğum ve yönetiminde bulunduğum
Türkiye Yazarlar Birliği’nde Temellerin Duruşması adlı Ahmet Kabaklı’nın bu
eserini yılın kitabı seçtik (1989).
Eser birkaç baskı yaptı. Yok sattı. Temellerin Duruşması’nı muarızların olay
yapmamasının sebebi Ahmet Kabaklı’nın öğretmen ve hukukçu olması yanında
birikiminin ve donanımının da önemi vardı.

Ankara, Seni Görmek İster Her Bahtı Kara
Ahmet Kabaklı Hoca Türkiye
Yazarlar Birliği’ni o yıllarda önemsiyordu. Özellikle armağanlarda görüşü ne olursa olsun bütün memleket
sever ve namuslu fikir emekçilerine başarı armağanları verilmesine çok iltifat etmişti. Ankara’ya geldiğinde
kendisini Kavaklıdere Güniz Sokak’taki Hacı Ârif Bey Lokantasında
misâfir ettik. Masadakilerin
tamâmı yeni isimlerden oluşan fikir
adamı, akademisyen, şâir ve yazarlardı.
Bu sivil toplumumuza çok iltifatlar etti, programlarımızdan, kadromuzdan
ve başarı armağanlarından sitayişle
bahsetti. ‘Lütfen bu şekilde devam edin, bize de bu yakışır’ dedi.

Kendisiyle sürekli görüşüyor ve fikir
teatisinde bulunuyorduk. Mutlu olduğunu hissediyordum. Görüşlerimizi çok
önemsiyordu. O sıralarda ben de Türkiye
Gazetesinde Ayhan Katırcıkara imzasıyla Fantezi ve Kulis yazıları kaleme
alıyordum. Aynı gazetede ayrı köşelerin muharrirleri olmuştuk. Tam 12
sene kadar devam etti bu yazı hayatım.

Elaziz’de Türk Edipleri ve Türk Dünyâsı
Liderleri

Ahmet Kabaklı Hoca doğup büyüdüğü Elazığ’ı da
hiç ihmal etmezdi. Elazığ ve civar kasabalarda gerçekleşen Milletlerarası Hazar Şiir Akşamları 1992’de başladı
2014 yılına kadar değişik aralıklarla devam etti. Öyle ki 2001 Milletlerarası Hazar Şiir Akşamları Ahmet
Kabaklı hocanın hâtırasına gerçekleşti.
Kabaklı Hoca Türk Dünyası ve edebiyatını hep hatırlatıyor, işbirliklerinin
gelişmesine katkı sunuyordu. Hazar Şiir Şöleni de bundan nasiplendi. Türk Dünyasının önemli isimleri olan
edipler Mağcan Cumabay, Bahtiyar
Vahapzade, Ali Şir Nevai, Cengiz Aytmatov, sonra devlet adamları, liderler Batı
Trakya’dan Mehmet Emin Aga, İbrahim Şerif, sonra Rauf Raif Denktaş, Mustafa
Abdülcemil Kırımoğlu, Nursultan Nazarbeyev vs bu etkinlikte gündem oldu, ya
şehre geldi, veya isimleri bazı yerlere verildi. Adlarına armağanlar takdim edildi, Türk Dünyası ve şâirler yürüyüşü yapıldı. Gerçekten program
Türk Dünyası Şöleni gibi gerçekleşti. Elazığ Valisi Muammer Erol 19. Uluslararası Hazar Şiir Akşamları’na
özellikle beni de dâvet etmiş, oturum
yönetmiştim. Bu programda Ahmet Kabaklı Hoca da vardı. Bir akşam bizi Harput’a
çocukluğunun geçtiği mekânlara dâvet
etti. Prof. Dr. Rahmetli Nevzat Yalçıntaş da iştirak etmişti. Derin bir
Elaziz sohbeti yapmıştık.

Her iki
Hocamıza da Allah’tan rahmet diliyorum.

 

AHMET
KABAKLI Diyor ki…                                                                                                                                                          
Hayatımızın her safhası; yaşayış, davranış ve
kültürümüz bize haylice yabancılaşmıştır. Bâri mefkûremiz, ulaşmak
istediğimiz hedeflerrimiz yabancı olmasın ki… ağır ağır kendimizi bulalım.
(Alperen
s:11)

Önceki İçerikBir Başsavcı Kaç Türk Vatandaşına Tekabül Eder?
Sonraki İçerikPetro’dan Putin’e Rus Emperyalizminin Ruhu
Avatar photo
28 Kasım 1938 tarihinde Bafra’da doğdu. İlk ve ortaokulu doğduğu şehirde bitirdikten sonra Ankara Ticaret Lisesi ve Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nde okudu. İş hayatına Ankara’da muhasebeci olarak başladı. Ankara ve Karabük’te; muhasebeci, mali müşavir ve profesyonel yönetici olarak devam etti. İstanbul’da, demir ticareti ile meşgul oldu. SSCB’nin dağılmasından sonra Türk Cumhuriyetlerinde sanayi yatırımları gerçekleştirmek üzere çok ortaklı şirket kurdu. Şirketin murahhas azası olarak Azerbaycan’da ve Kırım’da tesis kurup çalıştırdı. 2000 yılında işlerini tasfiye etti. İş hayatı ile birlikte yazı hayatı da devam etti. İlk yazısı 1954 yılında Bafra’da yayımlanmakta olan Bafra Haber Gazetesi’nde başmakale olarak yer aldı. Sonraki yıllarda İlhan Egemen Darendelioğlu’nun Toprak Dergisi’nde, Son Havadis ve Tercüman gazetelerinde yazıları yayımlandı. Türk Ocakları Genel Merkezinin yayımladığı Türk Yurdu dergisinde yazdı. İslâm, Kadın ve Aile, Yörünge, Ufuk, Emelimiz Kırım, Papatya, Tarih ve Düşünce, Yeni Düşünce, Yeni Hafta, Sağduyu, Orkun, Kalgay, Bahçesaray, Türk Dünyâsı Târih ve Kültür, Antalya’da yayımlanan Nevzuhur, Kayseri’de yayımlanan Erciyes ve Yeniden Diriliş, Tokat’ta yayımlanan Kümbet, Kahramanmaraş’ta yayımlanan Alkış dergilerinde, Dünyâ ve Kırım’da yayımlanan Kırım Sadâsı gibi gazetelerde de imzasına rastlanmaktadır. Akra FM radyosunda haftanın olayları üzerine yorumları oldu. 1990 – 2000 yılları arasında (haftada bir gün) Zaman Gazetesi’nde köşe yazıları yazdı. Hâlen; Önce Vatan Gazetesi’nde, yazmaktadır. Oğuz Çetinoğlu; Türk Ocağı, Aydınlar Ocağı, ESKADER / Edebiyat, Sanat ve Kültür Araştırmacıları Derneği ve İLESAM / Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sâhipleri Meslek Birliği Üyesidir. Yayımlanmış Kitapları: 1- Kültür Zenginliklerimiz: (2006) 2- Dört ciltte 4.000 sayfalık Kronolojik Tarih Ansiklopedisi: (2008 ve 2012), 3- Tarih Sözlüğü: (2009), 4- Okyanusa Açılan Kapılar / Tefekkür Mayası Röportajlar: (2009). 5- Altaylardan Hira’ya Türk-İslâm Dostluğu: (2012 ve 2013), 6- Bilenlerin Dilinden Irak Türkleri: (2012), 7- Türkler Nasıl ve Niçin Müslüman Oldu: (2013), 8- Türkmennâme / Irak Türkleri Hakkında Bilmek İstediğiniz Her Şey: (2013). 9- Türklerin Muhteşem Tarihi: (Nisan 2014 ve Nisan 2015) 10- 115 Soruda Türk İslâm-Âlimi Mâtüridî (Röportaj): 2015) 11- Cihad – Gazi – Şehid: Kasım 2015. 12-Yavuz Bülent Bâkiler Kitabı (2016 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 13-Her Yönüyle Kâzım Karabekir (2017 Mehmet Şadi Polat ile birlikte) 14-Dil ve Edebiyat Dergisi / İlk 100 Sayı Bibliygorafyası (2017 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 15-Büyük Türk İslâm Âlimi Serahsî (2018), 16-Âyetler ve Hadisler Rehberliğinde Kutadgu Bilig’den Seçmeler (2018), 17-Edib Ahmet Yüknekî ve Atebetü’l-Hakayık (2018), 18- Büyük Türk İslâm Âlimi Mâtürîdî (2019), 19-Kâşgarlı Mahmud ve Dîvânu Lugati’t-Türk (2019). 20-Duâ / Huzura Açılan Kapılar. (2019) 10-Yesevi Yayıncılık, 12-Yakın Plan Yayınları, 13-Boğaziçi Yayınları, 14-Dil ve Edebiyat Dergisi, diğer kitaplar Bilgeoğuz Yayınları tarafından yayımlanmıştır.