Şeyhü’l Muharrirîn / Muharrirlerin Pîri
Ahmet Kabaklı Hoca, ardında doldurulamaz boşluklar bırakarak 08 Şubat
2001 târihinde
ebedî âleme doğdu. O’nu,
dopdolu geçen hayatı, külliyat zenginliğindeki
eserleri ve geleceğimizi
aydınlatan
fikriyatı
ile bir sayfaya sığdırmak mümkün değildir. Bugünden başlamak
üzere muhtemelen 10 gün devam edecek yazı dizisi boyunca bu sayfada, Ahmet
Kabaklı Hocamız yâd edilecektir. İyi
okumalar Efendim.
HAYATI:
İSA KOCAKAPLAN
Yüzyıllardır
kültür ve ticâret merkezi olarak varlığını devam ettirmiş olan Harput, 19.
yüzyılda mezrasının bulunduğu Uluova’da kurulan Mamuretü’l Aziz şehrine mağlup
düşüyor ve sâkinlerini 300 metre aşağıdaki ovaya doğru uğurluyordu. Sıkıntılar
içindeki halk, kendisine bir ferahlık penceresi arıyor ve Mâmuretü’l Aziz’de
başını sokacak bir çatı altı bulmaya ve karnını doyurmaya koşuyordu.
Birinci Dünya
Savaşı yıllarında Harput’ta artık hâli vakti yerinde olmayanlar kalmıştı. 1925
yılında çıkan Şeyh Sait İsyanı da bölgeyi kasıp kavurmuş, hem halkı hem de
devleti hayli yıpratmıştı.
Çocukluk ve
gençlik yılları, ne kadar sıkıntı ve acılarla dolu olsa da ileri yaşlarda dâima
tatlı bir hüzün ile hatırlanırlar. Ahmet Kabaklı da 1991 yılında kaleme aldığı
‘Ejderha Taşı’ isimli eserinde, kendi çocukluk günlerine dönecek ve o çektiği
sıkıntıları, yalnızlığı, babasının ölümü ile Harput’ta ortada kalışlarını dâima
tatlı bir hüzün ile yansıtacaktır.
Ahmet Kabaklı
1911 yılından beri art arda gelen savaşların ve yoklukların ardından kurulmuş
Türkiye Cumhuriyetinin, büyük sıkıntıları paylaşan ilk neslinden idi. 1924
yılının 24 Mayıs’ında Harput’ta doğduğu zaman, gözünü viran olmuş bir ülkenin
viran olmuş bir târihî şehrine açmıştı.
Ahmet Kabaklı,
babası Ömer Efendi’yi kaybettiğinde henüz iki buçuk, üç yaşındadır. Hâfızâsında
O’ndan hatırladığı hiçbir şey yoktur. 1927 yılında doğan kardeşi Ömer ise
babasını hiç görmemiştir. Zira, O’nun doğumundan üç ay önce büyük Ömer Efendi
vefat etmiştir. Ömer Efendi’nin ölümünün bir kaza sonucu olduğu, âile arasında
yaygın şekilde bilinmektedir. Anlatılanlara göre, Harput Kalesi altında bulunan
bir askerî cephânelik infilak ettiği sırada, Ömer Efendi de o civarda
bulunmaktadır ve bu infilak sırasında can vermiştir.
Ömer Efendi
hem Harput’taki Sara Hâtun Camii’nin müezzinliğini ve farraşlığım (temizlik ve
bakım sorumluluğunu) yapmakta hem de Keşoğlu Meydanı’nda bir dükkân
işletmektedir. Halk arasında sevilen ve iyi isim yapmış bir kişidir. Ahmet
Kabaklı sağlığında pek çok defa, babasının bıraktığı bu iyi ismin, onlara çok
faydasının dokunduğunu söylemiştir.
Ömer Efendi
öldüğünde 6 erkek çocuğu, 3 de eşi bulunuyordu. Her eşinden 2 oğlu olmuştu. İlk
eşi Sündüs Hanım’dan iki oğlu vardır: Esat Kabaklı’nın babası 1922 doğumlu
Sıtkı ve 1912 doğumlu, askerlik çağından snra kayıp olan Ârif…
İkinci Eşi
Ayşen Hanım’dan ise İbrahim ve Mehmet isimli iki oğlu bulunmaktadır. Ömer
Efendi’nin ölümünden sonra, Ayşen Hanım yeniden evlenerek Muş’a yerleşmiş ve
oğulları yeni evlendiği eşinin ‘Tekbaş’ olan soyadını almışlardır.
Ömer Efendinin
üçüncü eşi Pertekli Bölükbaşıların kızı 1982 yılında vefat eden Münire
Hanımdır. Ahmet Kabaklı ve kardeşi Serhat, Servet, Cemil ve Ayşe Kabaklı’nın
babası Ömer Kabaklı Münire Hanımdan
doğmuşlardır.
Münire Hanım,
Ömer Efendi’nin ölümünden sonra bir müddet daha yazları Göllübağ’da, kışları
ise Harput’ta çoculklarını geçindirmeye çalışmıştır. Ahmet Kabaklı
hâtırâlarında 7 yaşına kadar yazları Göllübağ’da, kışları Harput’ta
oturduklarını ve pek çok sıkıntı çektiklerini anlatır. Evleri Harput’un Haneğe
denilen semtindedir. 1930 yılında Münire Hanım, Yakup Ülgün ile evlenir ve iki
yetimi ile birlikte yeni bir yuvaya sığınır. Bu evlilikten Ahmet Kabaklı’nın
ana bir kardeşleri Mehmet ve Güzide Ülgün doğar.
1931 yılında
aile Elazığ’a iner ve Ahmet Kabaklı Numune Mektebi’nde öğrenim hayatına başlar.
İlk ve ortaokulu burada bitiren Kabaklı, lise öğrenimini 1944 yılında Elazığ
Lisesi’nde tamamlar ve aynı yıl İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi ve
Çapa Yüksek Öğretmen Okuluna girer. 1948 yılında fakülteyi bitirdikten sonra,
Diyarbakır Lisesi’nde edebiyat öğretmeni olarak hocalık hayatına adım atar. Bu
güzide şehrimizdeki hocalık hâtırâlarını hiçbir zaman unutamayan Kabaklı,
sürekli o günlerin özlemini duymuştur. 1950-1951 yıllarında askerliğini
Manisa’da yapar. 1951 yılı sonbaharında da Aydın Ticaret Lisesi edebiyat
öğretmenliğine tâyin edilir.
1952 yılında
Aydınlı matematik öğretmeni Meşkûre Hanımla evlenir. 1955 yılında Ankara
Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne girer. 1956 yılında Tercüman gazetesinin açtığı
fıkra yarışması birincisi olur ve aralıklarla gazetede yazmaya başlar. Yine
aynı yıl Millî Eğitim Bakanlığı tarafından Paris’e gönderilir. 1958 yılında
Paris’ten dönünce, İstanbul Çapa Eğitim Enstitüsü’nde öğretmen olarak çalışmaya
başlar. 1959 yılında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirir. 1961
yılından itibâren Tercüman’da sürekli olarak yazmaya başlar. 1969 yılında
İstanbul Yüksek Öğretmen Okuluna öğretim görevlisi olarak tâyin edilir. 1974
yılında emekli olur. Yazı hayatı Tercüman, Yeni Haber ve Türkiye gazetelerinde
devam eder. Gazete dışında Hareket, Bizim Türkiye, İstanbul ve Hisar gibi
dergilerde yazı ve şiirler yayınlar.
1967 yılında
milliyetçi-muhafazakâr ilim, fikir ve sanat adamları ile Edebiyat Cemiyeti’ni
kurar. Ocak 1972 târihînden itibâren Edebiyat Cemiyeti’nin çıkarmaya başladığı
Türk Edebiyatı Dergisi’nin yayını ile meşgul olur. Mayıs 1978 târihînde Türk
Edebiyatı Vakfı’nın kuruluşunu Celal Bayar, Süleyman Demirel ve Alparslan
Türkeş gibi siyâset adamlarının da katıldığı görkemli bir törenle
gerçekleştirir. Bu kurumların başkanlıklarını vefatına kadar yürütür. Aydınlar
Ocağı’nın çalışmalarına faal olarak katılır. 8 Kasım 1995 târihînden itibâren
Türk Dil Kurumu asil üyeliği de yapar. 14 Aralık 1996 târihînde Aydınlar Ocağı
ve 55 gönüllü kuruluşun desteği ile düzenlenen törende, Atatürk Kültür
Merkezi’nde kendisine ‘Şeyhülmuharririn’ unvanı verilir.
Son yazısı 19
Kasım 2000 târihînde Türkiye gazetesinde yayımlanır. 17 Kasım 2000 târihînde
kalp rahatsızlığı dolayısıyla hastaneye kaldırılan Kabaklı, geçirdiği ameliyat
ve müdâhalelerden sonra sağlığına kavuşamaz ve 8 Şubat 2001 târihînde Florance
Nightingale Hastanes’nde vefat eder. 10 Şubat 2001 Cumartesi günü sayıları on
binleri bulan kalabalık bir cemaat tarafından Fâtih Camii’nden, son yolculuğuna
uğurlanır. Kabri Eyüp’te, Piyer Loti tepesindedir.
Şimdi o, Eyüp
Sultan’ın mânevî ikliminde, Piyer Loti tepesinde, İstanbul’un kubbeli-minâreli
siluetine bakarak, çok sevdiği eşi Meşkûre Hanım (1926-21.12.2000), oğlu Taner
Kabaklı ve sevgili yeğeni Servet Kabaklı (13 Mart 1956 – 28 Ağustos 2015) ile
yan yana, çok sevdiği, ömrünü adadığı vatan topraklarında yatıyor.
Mekânı Cennet
olsun, kabri nurlarla dolsun.
AHMET KABAKLI Diyor ki: Benim bu güne İşte bu Allah’ın |
ESERLERİ
(Kitapların baskı
yılı ve baskı sayısı elde edilebilen nüshalara göre yazılmıştır. Sonraki
yıllarda yeni baskıları yayınlanmış olabilir.)
01-ALPEREN: (277 sayfa / 2005 – 2.
Baskı)
‘Alp Eren’ şeklinde de yazılan, Ecdâdımızdan bize intikal eden ‘Alperen’ kelimesi, ‘hem cesur, bahadır, savaşçı hem de mânevî bir hüviyete sâhip kimse’
olarak açıklanabilir. İslâmiyet’i kabul edişimizden sonra ’Hak Dini’ yaymak için sınır boylarında gazâ eden dervişler için
kullanılırdı.
Kendisi de bir
‘Alperen’ olan Ahmet Kabaklı bu eserinde; Fuzûlî, Kaygusuz Abdal, Yunus,
Mevlâna ve Kaygusuz Abdal gibi erenlerin; Alplerin eksi metinlerinde yıkanarak
günümüze intikal eden kaynaklardan aldığı ilhamla Hz. Muhammed (sav)
Efendimizden başlayarak Alperenlerimizi anlatıyor.
Bizim alperenler,
madde ve mânâda, şiir ve hikmette, cenk ve asâlette, sevgi ve merhamette;
insanlığa, İslâm’a, ümmete ve millete hizmette destanlaşmış insanlardır.
Dede Korkut, Oğuz
Han, Ahmet Yesevî, Fâtih Sultan Mehmed, Saltuk Baba; Turan’da, Oğuzeli’nde,
Anadolu’da Rumeli’de ve öbür Türk diyarlarında bütün varlıkları ile Peygamber’e
benzemek istemişlerdir. Bundan sonra gelecek Türk büyüklerinin de hedef ve
maksatları O’nun nurlu yolunda yürümek olacaktır.
02-ÂŞIK EDEBİYATI: (258 sayfa / 2008 – 2. Baskı)
Karacaoğlan, Köroğlu,
Derdli, Dadaloğlu, Emrah, Bayburtlu Zihni, Seyrânî, Âşık Veysel ve diğer
âşiklarımızla âşık tarzında yazan Abdürrihim Karakoç ve Ozan Ârif gibi
değerlerimiz; Âşıklarımız, milletimizin gönül yangınını, dert ve isyanını, aynı
zamanda da kültür ve irfanını asırlardır dillendire gelmiştir. İnsanımız, onların
sesinde ve sazındaki nağmelerle deyişlerle acılarını dindirmeye, teselli
bulmaya çalışmıştır.
Her biri ayrı bir
değer olan, seslenişleriyle bizleri coşturan, en güzel deyişlerle içindeki
duyguları dışa vuran değerli âşıklarımız ve saz şâirlerimiz bu kitapta güçlü ve
samimi ifâdelerle hayallerimizde canlandırılıyor. Okuyucu onları daha yakından
tanıyıp seviyor.
03-AY TUTMACA OYUNU: (16 sayfa / 2019-1. Baskı)
Fikir ve edebiyat
dünyamızın büyük ismi Ahmet Kabaklı’nın çocuklar için kaleme aldığı Ejderha
Taşı isimli kitabında yer alan hikâyelerden biri, sevimli ve renkli bir kapak
içerisinde Türk çocuklarına çizgi roman olarak
sunuluyor. Büyüklerin de alâkasını çekecek bir kitap. Yetim Ahmet’i,
Ahmet Kabaklı yapan hikâyelerden biridir.
04-BİZİM ALKİBİYADES: (584 sayfa / 1977 – 1. Baskı)
1977 yılında
yayınlanan Bizim Alkibiades-Ecevit ve 1980 yılında yayınlanan Ecurufya iktidarda
bulunan Bülent Ecevit’in ülkede etkili bir konumunda olan sol kesimdeki
çığırtkan azınlığın tesirinde kalara iktidarın yanl uygulamalarını tenkit
maksadıyla, mizâhî bir üslûpla yazılmış yazılardan oluşur. Kabaklı Hoca, göörüş
farklılıkları olmasına rağmen vatana-millete ihâneti görülmemiş siyâsîlerle ilişkilerini devam ettirebilmek
maksadıyla bu tür yazılarına ara verdiği gibi, kitapların yeni baskılarını da
yapmamıştır. Esâsen sonraki yıllarda Ecevit, Kabaklı Hoca’nın çizgisine
yaklaşmakta olduğu intibaını uyandıracak değişikliklere yönelmiştir.
05-BOZ ATLI HIZIR: (16 sayfa / 2019 – 1. Baskı)
Üstat Ahmet
Kabaklı’nın ‘Ejderha Taşı’ isimli
kitabı içerisindeki hikâyelerden biri olarak Türk çocukları için
albenili-renkli resimli bir kapak içerisinde hazırlanan ayrı basımdır. Kabaklı
Hoca bu hikâyesi ile çocukların körpe zihinlerine iyilik timsâli olarak
yerleştirilmeye çalışılan ’Noel Baba’ tiplemesi yerine, çocukluk günlerinden
beri gönülden sevdiği ‘Boz Atlı Hızır’ı
takdim ediyor. Boz Atlı Hızır’ın gerçek bir dost olduğunu, yaşadığı
tecrübelerle anlatıyor.
06-BU DÜNYADAN KİMLER GEÇTİ: (159 sayfa – 2014 –
1. Baskı)
Çok güçlü bir fikir
adamı olmakla birlikte derin ve engin edebî zevk sâhibi olan Ahmet Kabaklı, bu
eserinde unutulmuş veya unutulma sınırlarının yakınlarında bulunan muharrir,
müellif, mütefekkir, şâir ve sanatkârları, içten bir duyuşla ve duygu
coşkunluğuyla tanıtıyor.
Eserde, hakkında
bilgi verilen kalem erbâbı ve sanatkârlardan bazılarının alfabetik sırayla
isimleri:
Ahmet Hamdi Tanpınar,
Ârif Nihat Asya, Cemil Meriç, Fâruk Kadri Timurtaş, Fâruk Nâfiz Çamlıbel, Fuat
Köprülü, Fuzûlî, Hâlide Nusret Zorlutuna, Hamdullah Suphi Tanrıöver, Mehmet
Kaplan, Necip Fâzıl Kısakürek, Nurettin Topçu, Osman Yüksel Serdengeçti, Peyâmi
Safa, Refik Hâlit Karay, Reşat Ekrem Koçu, Süleyman Nazif, Yahya Kemal Beyatlı
ve Ziya Gökalp.
Ahmet Kabaklı, bu
kadar çok ve büyük isimleri kitaba sığdırabilmek için; cümleleri değil,
kelimeleri kumpasla ölçmüş, eczâcı labratuvar terâzisinde tartmış, sonunda
müfit ve muhtasar bir eser meydana getirmiş.
07-CUMA’NIN FEYZİYLE: (176 sayfa / 2020 – 1. Baskı)
Kabaklı Hocamızın bu
eseri edebiyatımıza geçmiş, İslâmî, millî ve insanî metin, şiir, fıkra ve
menkıbelerden oluşuyor.
Cumaları kürsü ve
minberlerden, imanlı halkımıza seslenen değerli hatip ve vaizlerimizin câmi
cemaatine aktarabilecekleri metinler, dinleyenlerin her birinde inanılmaz
letafetle çiçekler açmasını sağlayacaktır.
Edebiyatımızın her
dalında İslâmiyet’in etkileri, din sabanıyla sürülmüş gibi derin izler
bırakmıştır. Eserde yer alan yazı başlıklarından bâzıları: Baba Öğütleri,
Hırka-i Saadet, Merhamet İslâm’a Mahsustur, Peygamberimizin Hz. Ali İrşatları,
Hayırla Şerrin Farkı, İki Cihana bir Güneş, İslâm Ramazan ve Biz.
08-ÇAĞLARA HÜKMEDENLER: (222 sayfa / 2003 – 3. Baskı)
Gerçek fikir ve ilim
adamları, sâdece kendi çağlarına değil, gelecek asırlara da hükmederler. Kendi
kuşaklarını olduğu kadar gelecek nesilleri de ilim, irfan, edep ve erkânla
teçhiz ederler. Onlardan feyz almamak ise çok büyük eksikliktir. Dünyânın
seçkin aydınlarının etkilendiği bu değerlerimizi yakından tanımak, onlardan
alınan ilhamla ruhî huzur ve sükûnu yakalayıp zihnî enerjiyle donanmak için
okunması mutlaka gereken bir eser…
Ahmet Kabaklı
yüceliğiyle tanıtılan yüce isimler: Mevlâna, Yunus Emre, Fuzûlî, Erzurumlu
İbrâhim Hakı.
09-DEVLET FELSEFEMİZ: (158 sayfa / 2007 – 2. Baskı)
Kimilerine göre 4000,
kimilerine göre 40.000 yıllık geçmişi olan Türk milleti, târihin en eski
dönemlerinden beri devletler kurmuş, sayısız milletleri asırlarca yönetmiş, insanlara
zulmetmeden, inanç ve milliyetlerine zarar vermeden onca halkı birbiri içine
kaynaştırmış engin bir devlet tecrübesine sâhiptir. Ahmet Kabaklı’nın isâbetli
teşhisine göre, hayli zamandır kendi
kurtuluşunu eski tarihî düşmanlarının uzatacağı can simitlerinde arar olmuştur.
Kabaklı Hoca; özümüzden
uzaklaştırılmamız, Batı değerlerine körü körüne ve kötü taklitle kapılanmamız
yüzünden, içine düştüğümüz bunalımları, ameliyat masasına yatırıyor. Tekrar
eski ihtişamlı günlerimize dönmenin, hiç değilse daha saygın ve daha sözü
dinlenir bir devlet olmanın ana atlarını çiziyor.
Kitabın; bugüne ve
yarına, kısacası târihe şâhitlik eden muhtevâsında devletini ve milletini seven
her kesimden herkesin uzun uzun düşünmesi gereken hususlar bulunuyor.
(DEVAM EDECEK)