Vahdettin ve Mustafa Kemal

72

Yakın tarihe ışık tutacak bilgilerin yer aldığı ve 90 yıldır İngiltere Devlet Arşivi’nde bulunan Türkiye Raporu orijinal haliyle yayımlandı. 1921’de İstanbul’da bulunan İngiliz Yüksek Komiseri Sir Horace Rumbold’un kaleme aldığı raporda Padişah Vahdettin’in Milli Mücadele’ye açıkça destek verdiği anlatılıyor.

İstanbul’daki nazırlardan birinin bu süreçte Milli Mücadele güçlerine silah ve cephane tedarikinde bulunduğu belirtiliyor. Anadolu’ya asker, savaş malzemesi vs. göndermek için İstanbul’da örgütlerin kurulduğuna da dikkat çekiliyor. Ayrıca şu tespitlere yer veriliyor: “İstanbul hükümeti, Yunanlılarla mücadelede Ankara’dan yana tavır koymuştur…”

Türkiye hakkında ayrıntılı ve çarpıcı bilgiler içeren belgeleri yayımlayan Marmara Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Ali Satan, söz konusu raporların kapsamlı ve soğukkanlı analizler olduğunu belirterek, objektif veriler barındırdığını ve döneme ait bilgilerimizi zenginleştirdiğini dile getiriyor. Raporda şu ilginç tespitler yer alıyor: “İstanbul hükümeti, Yunanlılarla mücadelede doğal olarak Ankara’dan yana tavır koymuştur…

 Sadrazam ve Hariciye nazırı, Ankara hükümeti ile doğrudan ilişkilerinin olmadığını söylese de buna inanmak güçtür… İstanbul hükümeti nazırları Ankara’dan bağımsız görünmekle beraber Ankara’nın görüşlerini göz önünde tutuyorlardı.”  Öte yandan, İngiliz diplomatlar yazdıkları raporda, İtilaf Devletleri’nin Türk – Yunan savaşında tarafsız olduklarını ilan etmelerinden sadece birkaç gün sonra bu karara uymama konusunda anlaştıklarını itiraf ediyor.

Ali Satan, Ankara’nın Milli Mücadele zamanında Müslüman ülkelerden yardım istemesinin İtilaf Devletleri’ni kaygılandırdığının raporlardan anlaşıldığını ve bu durumun raporlara, “Ankara’nın dış ilişkilerinde panislamist bir etki görülmektedir.” Diye geçtiğini ifade ediyor. Satan, “Raporlarda, azınlıkların durumu, ekonomik ve adli reformlar, sıhhi hizmetler, gümrükler gibi pek çok konuda bilgiler sunulmakta…” diyor. (Samet Altıntaş – İSTANBUL;  Zaman, 21 Nisan 2011)

Dokümanların ortaya koyduğu gerçekler:

“Sadrazam ve Harbiye nazırının inkar etmesine rağmen İstanbul hükümeti, Anadolu direnişini destekliyor, silah ve cephane gönderiyor.”

“Ankara’nın dış ilişkilerinde panislamist etki görülmektedir.”

“İngiltere Türklerin mukavemetini, direncini görmek istiyor.”

“Türkler, Yunanlıların arkasında İngiltere’nin olduğunu bilerek hareket ediyor.” (Zaman, 21 Nisan 2011)      

Bu gazete haberi beni çok gerilere götürdü. Ta Üniversite yıllarıma. “İlim Adamlarımız” adlı bir makalemden ötürü, zamanın İstanbul’un Erenköy Güneş Koleji Müdiresi Nezahat Nureddin Ege Hanımefendi benimle tanışmak istemişti. Görüştüğümüzde, Türk Kültürü hakkında derin sohbetlere dalmış; bilhassa Türkçe hakkındaki fikir ve düşüncelerimi çok beğenmiş ve takdir etmişti.

Yanımda, hemen telefona sarılarak, merhum Nihad Sami Banarlı’yı (İstanbul 1907 – 13 ağustos 1974) aramış ve mutlaka bu genci tanımalısın diye ona benden sitayişle bahsetmişti. Zaten, ben de özellikle Türkçe üzerine yazdığı makalelerini zevkle okuyor, fikirlerini candan benimsiyordum. Zamanın haftalık “Meydan” dergisinde Emin Bayraktar takma adı ile makaleler yazıyordu. Türk Edebiyatı’nda otorite idi. Bir çok değerli yapıtları arasında, özellikle iki büyük ciltlik “Resimli Türk Edebiyatı Tarihi” adlı eseri; sahasında aşılamamış nitelikte bir şaheserdir.

Nihayet bir gün; sırtını Bebek yamaçlarına yaslamış, Boğaz’a nazır evinde beni ağırladı.

Samimiyetime inanmış olacak ki, çok şeylere temas etti. Sohbetine doyum olmuyordu. 27

Mayıs’tan, Cemal Gürsel’den, Türk Dil Kurumu’ndan ve Yakın Tarih’ten bahsederek görüş ve hatıralarını dile getirdi. Giderek söz döndü dolaştı; Mustafa Kemal’e kadar geldi:

“Evladım, dedi. Mustafa Kemal, siyasette dahi idi. Nerede, ne zaman hangi toplulukta neyi ve nasıl konuşması gerektiğini çok iyi biliyordu. Böylece milletin bir ve beraber olarak, aynı Meclis çatısı altında toplanmasını sağladı. Milli Mücadeleyi başarıyla yönetti. Ordu’yu kendisi gibi çok değerli kumandan arkadaşlarıyla birlikte, maharetle sevk ve idare etti. Bütün bunları yaparken, İslam Alemi’ni ve Türk Dünyası’nı yanına almayı da unutmadı.

Fakat tüm bunlara rağmen, bir milletin kurtuluşu, sadece tek bir kişiye verilemez. Çünkü kazanılan zaferde; erinden paşasına kadar her askerin payı vardır. Yenilgiden ise sevk ve idareyi layık-ı veçhiyle yapamayan bir kişi, yani sadece başkomutan sorumludur. İşte bu yüzden, neticeyi sırf bir kişiden bilmek; emrindekilerin hakkını görmezden gelmek olur. Şayet, ille de bir kişiye vermek icap ederse, o şahıs ancak Sultan Vahdettin olabilir.

Çünkü, öncelikle Mustafa Kemal’i seçerek Anadolu’ya gönderen bizzat O’dur. Maddeten ve manen Mustafa Kemal’i destekleyen de yine O’dur. Fakat, harp hiledir. Zahiren İngiliz’den yana görünerek: ‘Kuva-yı Milliye’yi, siz bana bırakın, halk bana bağlıdır. Onların üstesinden ancak benim donattığım güç ve kuvvet gelir. Yeter ki bana silah temin edin.’ Diyerek arka arkaya üç defa İngilizleri oyuna getirmiş olması. Onlardan sağladığı silahlarla kurduğu askeri birlikleri, güya Anadolu’ya sevk etmesi.

Lakin Kuva-yı Milliye’ye karşı gönderdiği bu kuvvetler; bir iki tak tuktan, yani birbirlerine danışıklı ateş açtıktan sonra,  -ne hikmetse- Kuva-yı Milliye’ye katılmaları; İngilizlerin nihayet akıllarını başına getirmiş. Oyuna geldiklerini anlamışlarsa da, artık, atı alan Üsküdar’ı çoktan geçmiş bulunuyordu.”

Nitekim, 3 Şubat 1920’de Harbiye Nazırı olacak olan; Milli Mücadele kahramanlarından merhum Fevzi Çakmak’tan (İstanbul 1876 – İstanbul 1950)  Sultan Vahdettin;  Anadolu’ya gönderilecek, kabiliyetli subayların isimlerini yazmasını irade eder. Verilecek listenin başında ise,. Mustafa Kemal’in adını görmek ister. Bu konuyu merhum Mareşal Fevzi Çakmak, “Bu sırla ölmek istemiyorum.” diyerek -yanlış hatırlamıyorsam- Tercüman gazetesinde yazmıştı.

Yaptığım şu alıntı ise, merhum Nihad Sami Banarlı’yı teyit eder ve doğrular mahiyettedir:

“Altıncı Sultan Mehmed Vahidettin için ‘Vatan haini’ derler, ben küçük bir ilave yapacağım, ‘Vatanına ihanet ile idama mahkum olup yaşının çok ilerlemiş olması, Fransa’ya eski hizmetlerinin hatırlanması ve Fransa’yı sevdiğinden şüphe edilmemesi dolayısı ile ölüm cezası müebbet kalebentliğe çevrilen Mareşal Peten gibi’ diyeceğim.

“Mazileri çok temiz olan ve memleketleri felaket girdabına düştükten sonra iş başına geçen, ağır mes’uliyetler yüklenen, yenik milletlerini daha fazla çiğnetmemek için nefret edilen galip düşmanlara dostane el uzatmak durumunda kalan o kara bahtlı insanlar, milletlerin tarihlerinde sigorta lambalarına benzerler, kendilerinin yanması büyük tesislerin kurtulmasını temin eder.

“Altıncı Sultan Mehmed Vahidettin’in tuttuğu yol başta Topkapı Sarayı hazinesi ile müzelerimizdeki ve milli kütüphanelerimizdeki kıymetlerine baha biçilmez, en küçük bir parçası yerine konulmaz hazinelerimizin kahhar düşmanlar tarafından yağmasını önledi.”

(Osmanlı Padişahları, Reşad Ekrem Koçu, İstanbul – 1981, s: 439)

 

 

Önceki İçerik12 Haziran Siyaset Okumaları 2/ 12 Rakamı ve CHP
Sonraki İçerikEkran Baykuşları ve Sivil Diktatörlük
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.