Macaristan’daki Turan Kurultayı ve İstanbul seyahatimden sonra ilkyazımı yazıyorum. Yani uzun bir aradan sonra yazıyorum.
Turan Kurultayı ile ilgili gördüklerim ve düşüncelerimi elbette kamuoyuna aktaracağım. Ancak, ülkemizde yaşananlardan bahsetmemek ve ülkenin gündemini ertelemek maalesef mümkün olamıyor.
Ayağımın tozuyla gördüğüm en ağır manzara Gaziantep faciası olmuştur. Başımız sağolsun! Bu ağır terör olayının toplumda çok ağır bir travmaya neden olacağı konusunda hiç tereddüdüm yok. Daha önce de bu tür terör saldırılarına uğradık. Ancak, bu sefer durum çok farklı! Neden? Çünkü, toplumda tam olmasa da ve inandırıcılığı tartışılır da olsa, birlik ve beraberlik ruhu sözlerinin yayılma gayreti gösterilen şöyle bir ortamda bu travma, ümitlerin kaybolmasına neden olabilecektir.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, tarihinin en zor şartlarından ve dönemlerinden birini yaşamaktadır. Hatta belki de birincisini yaşamaktadır. Çünkü hep iddia ede geldiğimiz gibi SEVR artık tam olarak ve açıkça dayatılmıştır.
Bu zor şartları atlatmanın en önemli yollarından biri her şeye rağmen, topluma, insanımıza güven verebilmek ve gelecekten ümitlerini kaybetmemelerini sağlamaktır. Bunu sağlayacak olanlar ise, toplumun aydını, üniversiteler, ülkenin yöneticileri, siyaset kurumundaki örgütler ve dış destekli olmayan siyaset dışı Sivil Toplum Kuruluşlarıdır.
İnsanlar, şahsî hesap, menfaat duyguları, şahsî kaygılar ve sadece kendini koruma anlayışından hemen vazgeçmek zorundadırlar.
Toplumumuzun uzun zamandan beri yaşadığı GÜVEN BUNALIMI daha da artmadan gerekli önlemler almak zorundayız. Bunun en önemli göstergelerinden biri, şu aralar FETÖ ile ilişkisi olanların doğru tespit edilip mağduriyete neden olacak davranışlardan mutlaka kaçınmaktır. Yeni mağdurlar, yeni kırgın ve küskünler ordusu, tamiri zor yaraların açılmasına neden olacak ve güven bunalımı meselemizin daha açmaza girmesiyle sonuçlanacaktır.
Kolay mı, elbette zordur. Ama bunu, yani hak ve adaleti sağlamak zorundayız. Böyle zor zamanlarda adaleti sağlayıp haksızlıkları önlemezsek devlete, millete ve geleceğe güveni artık hamasetle sağlayamayız.
Bir diğer konu da, şu cemaat, tarikat gibi konularının da bir önce gündeme gelmesi gerektir. Yani, CIA destekli fettullah hareketi biterse, başka bir bilmem ne dış destekli bilmem ne hareketi ülkeyi kuşatır. Devletin bu gibi hareketlere taviz vermemesi gerektir. Bu tür hareketler, ülke, vatan, millet, din gibi kavramlara göre değil, kendi bağlılıkları ve değerleri ölçüsünde hareket ederler.
Üçüncü bir husus ise, FETÖ ile ilişki konusunda herhangi bir kurum, kuruluş ve kişi hakkında tereddüde düşmemeliyiz. Yani, bu harekete destek verenler arasında ayırım yapmak tarihî bir hata olacaktır. Desteği açık olanlar mutlaka bedelini ödemelidirler. Yüzbinlerce insan ile uğraşırken, desteği bütün kamuoyunca bilinen kişilerin bedel ödememelerinin izahı mümkün değildir.
Bakın, bu kaygılar, içi Türk Vatanı, Türk Milleti diye yanan bir insanın kaygılarıdır. Bu kaygılar kişisel kaygı da değildir. Çok büyük bir kesimin kaygılarıdır.
Çözüm zor değildir. Çözüm aramaya da gerek yoktur.
ÇÖZÜM: Mustafa Kemal ATATÜRK’ün yaptıklarını yapmaktır.