Bu
yazı, bir arkadaş gurubunda, Uygur Türklerinin yaşadığı zulüm karşısında “Siz
olsanız ne yapardınız?” sorusuna muhatap olduğumuzda çala klavye verdiğimiz
cevaptan doğdu. Yazıldığı anın sıcaklığını ve telefondan sosyal medya üslubunu
muhafaza ederek paylaşayım dedim:
Maalesef
“Bana atımı getirin!” romantikliği ile olmuyor.
Duyduğumuz acı ve öfke hemen bir şey yapmalı dedirtse de hemen bir şey
yapılmıyor.
Önce
ayakların yere sağlam basacak. Kendini ve mevkiini sağlam tutacaksın. Nasıl?
Liyakat sahibi kişilerce yönetilen, kurumsallaşmasını tamamlamış kurumların
olacak.
Hukukun
üstünlüğünü tesis etmiş olacaksın. Gürbüz ve dimağı açık nesiller yetiştiren
sağlık ve eğitim sistemin olacak.
Dışa
bağımlılığı en aza indirecek tarım, bilim, ticaret politikaların olacak. Hazinende
900 milyar dolar fazlan olacak.
Ayırt
etmeden, dünyanın her ülkesi ve milletiyle sanatsal, kültürel, sportif, ticari,
eğitim, askeri ilişkilerin olacak.
İlişki
kurmaya yarayan köprülerinin sayısı çok ve çeşitli olacak. Devlet politikaların
ve bu politikaları uygulayacak iyi donanımlı hariciye, istihbarat, propaganda,
anti propaganda, taarruz, savunma ekiplerin olacak.
Daha uzamasın diye yazmıyorum.
Neticede
bunları yaptın mı, ayakta sağlam durabilir ve icabında yumruğunu
sallayabilirsin. Yoksa kendi savurduğun yumruk boşa düşer, belki de seni
devirir. Ciddiye alınmazsın en azından.
Doğu
Türkistan diyoruz; bugüne kadar oralarla bir bağ kurmuş muyuz? Öncelikle
belirttiğim çeşitlerde köprüler kurulmalı. O köprülerden bilinç, irade ve imkân
sunarsın. Ya bağlantın yoksa…
Kimi
(Çin’i) nasıl korkutabiliriz ki? Üzerine bastığı dalları sarsabiliyor musun? Kime
(Uygur’a) nasıl umut olabiliriz ki? Ayaklarının altından kayan dalları
tutabiliyor musun? Kendi bastığın dallar kırılıyor ve tutunacak dal arıyorsan, düşmana
korku, dosta güven nasıl veresin?
Kendi
romancın, senaristin, gazetecin olacak ki dünyaya propagandanı aktarabilesin. Atatürk’ün
kurduğu gibi paktlar kurar, geleceğe hazırlık yaparsın.
Eylem
yapmak için bile hazırlıklı olman gerek. Maça çıkmadan önce benliğini ve
vücudunu yetiştirip antrenman yapman gerek. Ha, deyince olmuyor. İlmek ilmek
örmek gerek.
Peki,
şu an ne yapmak gerek? Saydıklarımı yapma sırasına koymak gerek.
Bunları
yapabilecek ehil yöneticileri hazırlayıp, cesaretlendirmek gerek. Siyasette,
ticarette, akademide, bürokraside liyakatten başka kuş tanımamak gerek.
Kesinlikle
inanıyorum ki, bunları yapmaya başladığımızda fazla vakit almayacaktır. Çarpan
etkisiyle artarak, ciddi mesafeler alınacaktır.
İşbunu
bulduğumuz her fırsatta gündeme taşımak gerek.
Devlet
olarak ne imkânlara sahibiz bilemiyorum. Yukarıda saydığım köprülerden hangilerine,
ne ölçüde sahipsek; umut, eğitim, strateji, her tür malzeme (!) ve örgütlenme
araçlarını bu köprülerden ulaştırmak lazımdır.
Oradaki
toplumu, orada güçlendirecek ticari, ilmi, siyasi, askeri bağları akıllıca ama
gizli, ama açık, ama yarı açık kurmak gerek.
Bunlar
için de Devlet aklı gerek. Plan, mantık, güç, istikrar gerek. Atın yerine aklı önceleyerek…