Unuttuğumuz Değerlerimizden “Kıtimiiiiiiiş”

93

Bahar aylarının gelmesiyle büyük küçük herkesin pikniklerde ve doğada en önemli eğlence araçlarından birisi de, “uçurtma uçurma” eylemidir. Günümüzde çeşit-çeşit, renk-renk uçurtmalar hazır olarak kırtasiyelerde satılmakta ve ulaşılması çok kolay olmaktadır. Hatta uçurtmaların değişik figürlerde yapıldığı da görülmektedir.

Bizim çocukluğumuz olan 1960-70’li yıllardaki uçurtma temin etme ve uçurma faaliyeti ise, günümüzde yeniden hatırlamaya değer özelliklerdedir. O günlerde hazır bir uçurtma bulma imkânımız yoktu. Yani kırtasiyeci veya diğer dükkânlarda yapılmış uçurtma satılmazdı. Uçurtmaları kıt imkânlarla kendimiz yapardık.

Uçurtma yapma süreci ise, ayrı bir macera idi. Öncelikle bizler uçurtma diye, sadece büyük defter kâğıdından yapılan, ince iple deliklerinden bağlanıp teraziye alınan, aynı defter yaprağının alt kısmından da kuyruğu yapılan, hızlı bir rüzgârda çok kolayca yırtılan, uçurtma çeşidine derdik.

Günümüzde uçurtma diye tabir edilen, çubuklardan, renk-renk kaliteli kâğıtlardan ve malzemelerden yapılan çeşitli figürlerdeki uçurtmaların altı veya sekiz köşeli olanlarına biz o yıllarda “çığlı” derdik. Öyle tabir etmemizin sebebi ise, kargılardan ince ince kesilen çığ parçalarından yapıldığı içindi.

O zamanlarda çığlı yapabilmek bayağı meşakkatli bir işti. En güzel çığlı, ince ince kesilmiş kargı parçalarından yapılırdı. Her zaman kargı bulmak mümkün olmazdı. O zaman, mahallelerimizde bol miktarda bulunan hızarlarda en hafif ağaçlardan ince çubuklar halinde kestirir ve onları çığlı yapımında kullanırdık.

Çığı veya çubukları temin ettiğimiz zaman çığlının ana malzemesini bulduk demektir. İkinci önemli malzeme ise, iplerin marifeti ile dengeli ve ölçülü bir şekilde kargası tamamlanan çığlının kaplanacağı kâğıdın teminidir. Bu günkü kırtasiye ve marketlerde bulunan envai çeşit kâğıtların hiçbiri o zaman yoktu. Ya gazete kağıdı ile, ya da çimento torbası kağıdı ile yapardık. Çimento torbası kağıdı, gazete kağıdına göre daha sağlam olurdu.

Zira, çığlı göğe havalanıp iyice uzaklara ve yükseğe gönderildiği zaman, biraz da rüzgar varsa, keyfine doyum olmaz ama, malzemesi narin ise, yırtılma ihtimali çok yüksek olurdu.

Bulduğumuz çimento torbası kâğıtlarının çığ iskelete yapıştırılmasına sıra gelirdi. O zamanın en iyi çığlı yapıştırma malzemesi un ve sudan kardığımız “hamur” olurdu. Zira başka yapıştırıcı yoktu. Yapıştırma işlemi bittikten sonra orta göbeğinden ve en üst iki çığ boğumundan bağladığımız ipleri ustalıkla teraziye alırdık. Terazinin ucuna ise, metrelerce uzunlukta ipimizi bağlardık.

Kuyruğunu yapmak ise ayrı bir sanat isterdi. Teraziye alınan üst iki çığın zıddı alttaki iki çığın boğumuna da yeteri uzunluktaki kuyruğu monte ettik mi, çığlı uçmaya hazır olurdu. Kuyruğun uzunluğu, çığlımızın dengeli uçabilmesi için, çok büyük bir önem taşırdı. Yeterli uzunlukta olmazsa, yükselmesi ile birlikte kafayı hızla yere çakması bir olurdu. Bazen kuyruğu uzatacak aynı kağıdı bulamadığımız zaman, bir ağırlık bağlayarak dengeyi sağlamaya çalışırdık.

Bacılarımızın çeyiz torbalarından arakladığımız sağlam masır iplerini bir ince ağaca dolayarak uçurtmamızı uçurtmak için dağların yamaçlarına giderdik. Zira kasaba içinde elektrik direkleri, telleri ve çatılar, uçurtmaların en büyük düşmanlarıydı.

En uzağa ve yükseğe fazla kafa sallamadan, gelin gibi süzülerek uçabilen, uçurtmanın sahibinin keyfine diyecek olmazdı. Çok yükseğe çıkan uçurtmaları birbirine tokuşturarak kazaya sebep olmamak, büyük bir ustalık isterdi.

Çavuşlar mahallesi dağ kuyu bölgemizde çığlılarımızı uçururduk. “Karavaların Adem” ve bazı arkadaşları biraz haşara idi. Kendisi uçurtma yapma zahmetine girmez. Gözüne kestirdiği çığlıyı gasp ederdi. Gasp etme şekli de makalemize isim olmuştur.

Şöyle ki, hayli yükseğe çıkmış çığlının ipinin ne kadar çok sert çektiği, hafifçe asılınarak ölçülürdü. Çığlının ipinin gücünü ölçme esnasında, Adem aga, büyük bir ustalıkla, “KITİMİİİİİİİŞŞŞ” diyerek ipi koparır ve uçurtma ile birlikte kaçardı.

Bazen de çığlının büyüklüğü, rüzgârın gücü ve ipin sağlamlığı ölçüsünde çığlı ipini koparır ve gelin gibi süzülerek gidebildiği kadar uzaklara kaybolur giderdi. Bu kayba uğramamak için ipin yeterince sağlam olması gerekirdi. Haddinde fazla kalın ip ise, çığlının yeterince yükselebilmesini engellerdi.

Çığlımız dengesini ve uygun havasını da bulduğu zaman öyle güzel yükselirdi ki, mevcut ipin hepsi salınır ve kaçırtmadan yeni ipler ilave edilirdi. Buraya kadar güzel de, bunun bir de toplaması vardı. Malum el ile küçük ağaca döndüre döndüre ipin dolanması gerekirdi. Vakit akşam ise, ipi dolamak yatsıyı bulur eve dönemediğimiz için analarımız bizi aramaya çıkardı.

Çığlılarımızı okullarımıza da götürür, teneffüslerde okulumuzun bahçesinin uygun yerlerinde uçururduk. Çığlımızın uçuşu güzel ve zevkli ise, bütün mevcut ipini salardık. 10 dakika sonra teneffüsün biteceğini düşünemezdik. Dersin bitmesine az bir süre kala uzun kuyruğu en alt çığ boğumlarına dolanmış gururumuz uçurtmamızla sınıfa girerdik. Ne ceza alacağımız ise, öğretmenimizin keyfine ve affediciliğine bağlı olurdu.

Çığlılarımızı evimizin en özenli bir yerinde saklamamız gerekirdi. Zira farkına varılmadan üzerine bir eşya veya malzeme konulması çığlarının kırılmasına veya kağıdının yırtılmasına sebep olabilirdi.

Bizim çocukluğumuzda “toy Joys” dükkanları yoktu. Bütün oyuncaklarımızı ve eğlenme aparatlarımızı kendimiz üretirdik. İş yapma melekelerimizi de böylece geliştirmiş olurduk.

Selam, sevgi ve dualarımla. Allah’a (cc) emanet olunuz.