Rahmetli Galip Erdem derdi ki; “İç Türklere rağmen milliyetçi, dış Türklere rağmen Turancı, Müslümanlara rağmen Müslüman olabilen insan, ülkücüdür.”
Ve yine der ki:
“Gün olur, ülküsüz insanlara gıpta ile bakasınız gelir. Rahat yaşarlar. Tıpkı şairin söylediği gibi: «Akl-ı şuur»ları vardır; güzel severler, «bade» içerler ve nihayet göçüp giderler.
Ülkücülerin hayatı bambaşkadır. Sözlüklerinde rahatlık kelimesinin yeri yoktur. Daimî bir mücadele içinde ömür tüketirler. Hemen herkesle, her şeyle zaman zaman çatıştıkları görülür. Arkadaşları ile, aileleri ile, hatta sevdikleri ile..
Belli bir ülkünün esaslarından ziyade politikanın değişen icaplarına uymayı tercih eden kudret sahipleri de sık sık ihtilafa düşerler. Çok defa başları belâya girer; gene de sinmezler. Bu halleri «kalabalık»a göre, uslanmamaktır; kendilerine göre de yılmamak.
Ülkücü, dünya nimetlerinden yana nasipsizdir. Gözü yoktur ki nasibi olsun. Bir lokma, bir hırka o’na yeter. Paraya karşı o kadar müstağnidir ki halkın hayretine sebep olur. Herkesin istediğini istemez, ne istediğini de herkes anlayamaz.
Kendi zevkleri dışında zevk tanımayanların gözünde «zevksiz» bir adamdır. Küçümserler onu; hayatı anlamamakla, üç günlük dünyanın hakkını vermemekle itham ederler. Böyle davranışlara hiç önem vermez. Elverir ki inandığına dokunulmasın!
Kalabalığın nazarında o, zavallı bir hayalperesttir. Olmayacak fikirlerin rüyasına dalmış öylece uyumakta, başkalarını da uyumağa teşvik etmekte..
Bir gün fikirlerinin gerçekleştiği görülse bile, o’na karşı hiç kimse «aferin» demez. Üstelik «böyle olacağı zaten belli idi» buyrulur.
Ülkücünün ülküsü ile münasebeti; hakikî bir aşkta sevenle sevgilinin münasebetine benzer. Hep verir, hiç almaz. Sevgili nazlıdır, sitemi eksik etmez; incinmeğe de hiç gelemez.
Diğer sahalarda umumiyetle dikkatsiz hareket eden ülkücü, sevgili bahis konusu oldu mu baştanbaşa hassasiyet kesilir. Şahsına fenalık yapanlara pek aldırmaz ama ülküsüne yan gözle bakanlara tahammülü yoktur. Sadakati için karşılık beklemez, mükâfat istemez; bir garip kişidir. Ülküsüne hizmet edenlere son derece hürmetkârdır.
Gerçek âşıklar gibidir; kıskanmaz. Sevgilinin sevildikçe güzelleşeceğini bilir. Sevmenin gururu yegâne süsüdür.
Ülkücünün en çok dinlediği «nasihat»dır. «Yapma» derler, «hayatını heba etme» derler, «gününü gün et» derler. O kadar çok şey söylerler ki hiç bitmez. O hepsini dinler ama hiçbirini tutmaz, gene bildiği gibi yaşar.
Ülkücülerin en amansız düşmanları «eyyamperest»lerdir. Menfaatlerine tapan bu adamlar daha çok kazanmalarına, daha rahat yaşamalarına mani olacak sanırlar da ülkücüyü hep ezmeğe çalışırlar! Ne garip tecellidir ki ülkücünün gayretlerinden en çok faydalananlar da «eyyamperest»lerdir.
Gün gelir, ecel hükmünü icra eder; ülkücü dünyasını değiştirir. Kalabalık o’na acır, daha iyi yaşamış olmasını temenni eder. Hâlbuki o, inançları uğrunda yaşamanın hazzını tadamadıkları için ömrü boyunca «kalabalık»a acımıştır.”
Her Mart ayı itibariyle Galip Ağabey‘in ruhuna 14 kere Fâtiha!