Sosyal devlet; “… ferdin huzur ve refahını gerçekleştiren ve teminat altına alan, kişi ve toplum arasında denge kuran, emek ve sermaye ilişkilerini dengeli olarak düzenleyen, özel teşebbüsün güvenlik ve kararlılık içinde çalışmasını sağlayan, çalışanların insanca yaşaması ve çalışma hayatının kararlılık içinde gelişmesi için sosyal, iktisadî ve malî tedbirler alarak çalışanları koruyan, işsizliği önleyici ve millî gelirin adalete uygun biçimde dağılmasını sağlayıcı tedbirler alan adaletli bir hukuk düzeni kuran ve bunu devam ettirmeye kendini yükümlü sayan, hukuka bağlı kararlılık içinde ve gerçekçi bir özgürlük rejimini uygulayan devlet demektir.
Sosyal hukuk devletinden, güçsüzleri güçlüler karşısında koruyarak gerçek eşitliği yani sosyal adaleti ve toplumsal dengeyi sağlamakla yükümlü devlet anlaşılır.
Çağdaş devlet anlayışı, sosyal hukuk devletinin, tüm kurumlarıyla Anayasa’nın sözüne ve ruhuna uygun biçimde kurulmasını gerekli kılar. Hukuk devletinin amaç edindiği kişinin korunması, toplumda sosyal güvenliğin ve sosyal adaletin sağlanması yoluyla gerçekleştirilebilir. Anayasa’nın Cumhuriyetin nitelikleri arasında yer verdiği sosyal hukuk devletinin dayanaklarından birini oluşturan sosyal güvenlik kavramının içerdiği temel esas ve ilkeler uyarınca toplumda yoksul ve muhtaç insanlara devletçe yardım edilerek onlara insan onuruna yaraşır asgarî yaşam düzeyi sağlanması, böylece, sosyal adaletin ve sosyal devlet ilkelerinin gerçekleşmesine elverişli ortamın yaratılması gerekir.” demektir.
Gördüğünüz gibi “Sosyal Devlet” böyle tarif ediliyor! Bu sosyal devlet tarifinin ülkemizdeki iktidarların anladığı ve uyguladığı sosyal devlet anlayışı ile uzaktan yakından ilgisi yoktur. Bir başbakan (siyasete devam ediyor) döneminde, evlenene çeyiz, doğurana altın ve izin artışı gibi bir şeyler açıklandı. Bunlar sosyal devlet anlayışının bir tezahürü değil maalesef geleneğimizde olan ulufenin popüler dağıtım şeklidir.
Yukarıda uzun uzadıya tarifini verdiğimiz “Sosyal Devlet” anlayışının, hiç bir uygulamasının insanımıza nerede ise yansımadığını üzülerek görüyoruz.
Toplum katmanları arasında huzurlu bir ilişki kalmamıştır. Zengin daha zengin olmuş fakirde daha fakirleşmiştir. Fakirleşen halka, fasülye, nohut, bulgur ve kömür dağıtmak, doğurduğu zaman çocuk sayısına göre çeyrek altından tam altına kadar ödüllendirmek, okula giden çocuklarına eğitim yardımı altında sadaka gibi para vermek, çeyiz parası yardımı yapmak “Sosyal Devlet” anlayışının bir gereği olarak kabul edilemez…
Ülkede Cumhuriyet tarihi boyunca ve de özellikle son 20 yıl içinde; ne çalışanlar korunmuş, ne işsizliği giderici tedbirler alınmış, ne de arttığı söylenilen milli gelir adaletli dağıtılmıştır. Milyonlarca hanenin devletin ve belediyelerin yardımı ile açlığını gidermesi Türkiye’nin “Sosyal Devlet” anlayışı ile yönetildiğini göstermemektedir.
Güçsüzü yargı önünde koruyamayan, emeklisini ezen, yaptığı yardımlar karşılığında siyasal destek bekleyen ve yardım yaparken de halkın onurunu hiçe sayan bir anlayış, “Sosyal Devlet” olarak kabul görebilir mi?
Ancak bu sosyal devlet ilkesi, ülkemizde, Osmanlı’dan bu yana hep yazılı metinler üzerinde kalmış ve hayata geçirilmemiş ya da geçirilememiştir.
Gelmiş geçmiş tüm iktidarların, uyguladığı politikalarla fakirleştirdikleri halka, zaten halka ait olanı bir maharetmiş gibi kendilerine menfaat sağlamak için dağıtması (emekli maaşlarında yapılacağı söylenilen artışlar gibi!) bir sosyal devlet anlayışı değildir.
Cumhuriyet tarihinde daha önce hiç böyle bir şey yani devletten ve devleti kontrol eden siyasi iktidarlardan, son dönemde gördüğü kadar maddi destek görmemiş olan halk; bunu bir “Sosyal Devlet” anlayışının gereği zannetmektedir. Yani öyle veya böyle, halka bu yardımlarla bu güne kadar en çok dokunan iktidar ne yazık ki, bu iktidar olmuştur ve olmaya da devam etmektedir. Halk; yardım veya başka bir ad altında kendisine maddi yardımlarla dokunulmasından pek memnundur. Bunu gören iktidar, özellikle seçim öncesi dönemlerde, aslında her biri bir ulufe olan sosyal yardımları profesyonel bir şekilde halka sunmaktadır. Sahadaki iktidar propagandistleri de bunu halka karşı çok güzel kullanmaktadır.
Yapılacak iş, “Sosyal Devlet” anlayışının ne olduğunu halka anlatmaktır. Bu zordur ama yapılması gereken ve doğru olan budur. Ya da kısa vadede halka popülist yaklaşarak bu iktidarın verdiğinden daha fazla vereceğinizi anlatmak ve de vermektir. Malum “iki anahtar” diyerek halka, ev ve araba vaat edenlerin peşinde bu halk, sadece iki anahtarı düşünerek vaat sahiplerinin peşinden koşmuştur. Ama ben gerçek manada “Sosyal Devlet” arayışındayım. Siz de öyle olun derim!
Bunlar aklıma nereden geldi biliyor musunuz? Bunca ekonomik sıkıntıya rağmen halkın, hala bizi bu sıkıntıya sokanların ülkeyi düze çıkaracaklarını inandığını ortaya koyan araştırma sonuçlarından! İnanılır gibi değil, değil mi?