2008 Pekin Olimpiyatları geride kaldı. Çin, hem sportif alanda, hem tanıtımda ve propagandada, hem de iktisadi bakımdan bu işten oldukça kârlı çıktı. Olimpiyatlar zaman zaman istismar edilmiştir. Soğuk Savaş dönemlerinden günümüze siyasi tesirler (meselâ 1980 Moskova Olimpiyatları), misyonerlik faaliyetleri (Barcelona Olimpiyatları) ön plâna çıkmıştır. Ancak, bu defa Çin pazarını ele geçirmek için uğraşan küresel sermaye kendini iyice hissettirdi. Küresel sermayeye yeni alan ve pazarlar açmak, önü açılmış milli devletlere karşı küreselleştirilmeyi pekiştirme, onları bastırma, bu Olimpiyatların dikkat çeken bir özelliğiydi.
Olimpiyatlara katılmak tabii ki önemlidir. Ancak, başarısız değil; başarılı olmak da gerekir. Türkiye’de basın ve yayın kuruluşları, demokrasinin gerektirdiği hürriyete sahip olmadıklarından bizim için hüsran olan sonuçları tartışmadılar bile. En fazla dalda ve sporcuyla katıldığımız bu Olimpiyatlarda toplam 8 madalya ile 37. olabildik. Çoğu yayın kuruluşu Türkiye’nin önüne geçmiş ülkeleri fark ettirmemeye çalıştı. Nedense ilk ona girenlerin dışındakileri öğrenemedik. Özelleştirmeler ve devletin elini ayağını spordan çekmesi, faydalı veya zararlı bazı destekçilere (sponsor) alan açılması ve federasyonların özerkleştirilmesi alınan sonuçlar karşısında tartışılmalıdır. Sporda izlenen politika Anayasamızın 59. Maddesine ters düşmektedir. Ancak, dışarıdan liberal ve sözde yeni bir Anayasa dayatıldığına göre; bu da önemli sayılmayabilir.
Spor kafilemizde dikkat ve ilgi dağılması (konsantrasyon bozukluğu) oldukça yüksek seviyedeydi. Halter ve bazı branşlarda “sıfır çekmeler” sıkça görüldü. Milli duygu ve hassasiyetin, mensubiyet şuurunun yıpratıldığı, milli kimliğini tartışan ve mutabakatsızlıkların kol gezdiği bir ülke spor dahil birçok alanda istenen sonucu alamaz. Çin rüyasında yeni ve çok farklı bir Dünyayı müşahade etmeye çalışan sporcularımız, rüya ve hayal âlemi ortamında sportif yarışmalara adeta yabancılaştılar; dikkatler dağıldı. Birçok sakat sporcunun Olimpiyata neden götürüldüğünü de anlayamadık. Madalyalarımızın çoğunu da son yıllarda vatandaş yaptığımız sporcular aldı.
Olimpiyatlar ve Avrupa Futbol Şampiyonası asıl yönelmemiz ve düşünmemiz gereken noktalardan bizi ayırmamalıdır. Türkiye’nin; milliyetçiliği önemsemeyen, milli menfaatlere sarılmayı, milli davaları kucaklamayı, küreselleşmeye ters gören zihniyet tarafından yönetildiği artık bir gerçektir. Geçenlerde bir haber dikkatlerden kaçmış olabilir. Buna göre; Almanya yabancı yatırımcıları sınırlamak için bazı düzenlemelere gidiyordu. Aynı işi Rusya Devlet eski başkanı Putin de başkanlık görevini bırakmadan önce yapmıştı. Putin, önemli bir karar alarak yabancıların Rusya’nın enerji, doğalgaz, iletişim gibi stratejik sektörlerine yatırım ve hatta araştırma yapmalarını engellemişti. Almanya da ülke güvenliği açısından önem taşıyan sektörlerdeki yabancı payını %25 ile sınırlamaya kararlıdır.
Ülke güvenliğini özgürlüklerin genişlemesine feda eden Türkiye’de ise; bunların tersi yapılıyor. Rusya ve Almanya sınır koyarken; biz sınırları kaldırmayı demokratikleşme ve çağdaşlaşma zannediyoruz. 1995 tarihli yasada yer alan “Özelleştirmelerde sadece Türk vatandaşları hak sahibi olur” ibaresini 2004 yılında değiştirdik. Limanların özelleştirilmesinde yabancı yatırımcı payının üst sınırı olan %49 da değiştirildi.
Petrol zengini ülkelere ait trilyon dolarlık bağımsız fonların gittiği ülkelerde güvenlik bakımından sorun oluşturması, kara para aklaması karşısında tedbirler alınması OECD tarafından kabul edilmesine rağmen; cari açığı sıcak parayla karşılama gibi yanlış bir yol seçen Türkiye’de olmaması gerekenler oluyor. İktidar günü kurtarmakla uğraşıyor. Düşük kur, sıcak para, yüksek faiz ihracatı ve ülke ekonomisini perişan ediyor. Tüketim ve kredi kartı her şeyin önüne geçiyor. Sosyal sorunlar doğuyor. Yolsuzluklar hayat tarzı oluyor. Kimi vatanı için şehit olup genç yaşında vatan toprağına gömülüyor. Kimi ise; topraktan türlü oyunlarla ve desteklerle gökdelen gibi yükseliyor.