Suriye’de aynı oyunlar, Türkiye’nin desteğinde aynı uygulamalar devam etmekte… Muhalefet içinde, “Suriye’nin dostları” toplantıları içinde Türkmenler yok; onlara yer verilmemiş; nasıl ki yıllar önce Irak Türkleri Saddam’ın insafına bırakıldılarsa, Suriye Türkleri de Türkiye’nin SIFIR SORUN politikası gereği Suriye’de oluşacak yönetimin insafına bırakılmış.
Tarihi seyir içinde geçmişten ders alarak Türkmenlerin siyasi tarihini incelediğimizde, genel olarak Mezopotamya (bugünkü Irak) özel olarak Türkmenlerin çoğunlukta yaşadığı toprakları hiçbir ayrım yapmadan, dini ön planda tutarak ve diğer dinlere her türlü özgürlüğü veren Osmanlı, 1. Dünya savaşından önce 1990 yılına kadar adı Irak olan ve bugün Federe devlet olarak resmiyet kazanan bu toprakları üç idari bölge şeklinde idare ediyordu, Basra, Bağdat ve Musul vilayetleri.
Türkmenlerin geçmişini ve yarınını ele aldığımızda, yaşadıkları topraklar üzerinde siyasi geçmişlerini kısaca gözden geçirmenin konumuz bakımından hem yararlı hem de aydınlatıcı olacaktır. Geçmişi bilmeden, o dönemin şartlarını tarafsız olarak irdelemeden bugünü kavramak anlamak güçleşir, beklide tam olarak anlatmak mümkün olamaz. Bu düşünce içerisinde dünlerini anlatıp bugünlere gelmek istedik.
Türkler (Türkmenler) Telafer’den Mendeli’ye kadar uzanan topraklarda Sümerler ve Akatlardan beri yaşıyorlardı, yaşıyorlar. 400 bin nüfuslu Telafer, Musul’un çevresinde bulunan onlarca yerleşim yeri, köyler kasabalar, Erbil, Kerkük ve çevresinde bulunan kasabalar, köyler, Mendeliye kadar uzanan verimli sulu bağlar bahçeler, 2.5-3 milyon Türkün yaşadığı, medeniyetler ve devletler kurdukları topraklarıdır.
Bu topraklar üzerinde Türk kimliğine, Türk kültürüne ait binlerce eser, Türklere ait Edebiyatı, müziği, mezar taşları, hanı, hamamı. Bütün bu tarihi ve kültürel eserler dağdan gelenler tarafından inkar edilmekte, saptırmakta, yalan tarih uydurulmakta, hukuk çiğnenmekte, uygulayanlara 1959’da Türklere yaptıkları katliamın hatırlatılması ve sorgulanması gerekirken hatırlatılmak istenmemekte, siyasi kardeşlik bozulmasın diye.
1908 yılında İstanbul’da Kürt Teavün Cemiyeti, İngilizlerin yardımı ve desteğiyle kurulur. 1913 yılında Mahmut Şevket Paşa Sadrazamdır, durup dururken o zaman küçük bir emirlik olan ve daha henüz Petrol yatakları işletilmemiş iken, nedeni bugüne kadar araştırılmamış ve üzerinde durulmamış, Kuveyt’i karşılıksız olarak İngilizlere verir, verildikten sonra Basra Körfezinde ve Umman Denizinde bulunan İngiliz donanması bu limana yerleşecek ve yakın olan 1.ci Dünya Harbinde Irak’ın işgal girişimini oradan başlatacaktır(1
Hatırlanacaktır ki ABD. 1. Körfez savaşını’da Kuveyt’ten başlatmıştı Irak’ın işgalini, tarihten ders almayanlara, tarih acı dersler verir, bugün tekrarlanan budur. İngilizlerin Kuveyt’te yerleştikten, hazırlıklarını yaptıktan bir yıl sonra 1. Dünya Savaşı başlar, tarih 1. Ağustos 1914. 5 Kasım 1914 yılında Osmanlı İmparatorluğu savaşa girer. Hiçbir mukavemetle karşılaşmayan İngiliz kuvvetleri 22 Kasım’da Basra’ya bağlı FAV Kasabasının KURNA limanını işgal eder ve oradan Irak’ın içlerine ilerleyecektir. İşgal başlamıştır.
Kuveyt, Irak işgalinin ilk adımının atıldığı yer, yıllar sonra 1990, 1. Körfez savaşında önce, Saddam Kuveyt’e niçin, hangi amaçla, para için mi veya kim istedi de hem kendini hem de ülkesini böldürdü, perişan ettirdi, bu konu bugüne kadar tam olarak belli değil! Konuşmadan da darağacına götürüldü!
1915 yılında BASRA’DAN Irak’ın içlerine ilerleyen İngiliz kuvvetleri 12 – 14 Nisan 1915 yılında Basra’dan 15 km. uzaklıkta bulunan “ŞUAYYIBE(Şuaybe) ve BERCESİYE” mevkilerinde İngilizlere karşı savaşan Süleyman Askeri Bey komutasındaki Türk askerinin yanında, UCEYMİ SADUN PAŞA vardır. Aşireti Türk askerinin yanında kahramanca savaşırken diğer Arap aşiretleri ya yok veya İngilizlerin yanında yer almışlar. U. SADUN paşa daha sonraları Türkiye’ye gelir ve Atatürk tarafından himaye edilir. Süleyman Askeri hıyanete ve yenilgiyi kabullenmediği için intihar edecektir. (1)
Komutan Nurettin paşanın yerine gelen Halil paşa 29 Nisan 1916 yılında Bağdada doğru ilerleyen İngiliz askerlerini KUT-ÜL AMAREDE karşılar, şiddetli çatışmalardan sonra İngiliz komutan General Tavzınd (Tawshend), 13 general, 481 subay, 7.bin Hintli ve 13.000 İngiliz askeri mühimmatları ile teslim olurlar. General Tavzınd İstanbul’da adada misafir edilir ve Mondros Mütarekesinin imzalanmasında aracı olacaktır. Bu antlaşmanın imzalatılması ile de esaretinin intikamını almış olacaktır.
KUT- ÜL AMARA savaşından sonra takviye alan İngiliz askerleri 10 Şubat 1917 yılında “KUT- ÜL AMARE” de Türk askeri ile tekrar karşılaşır, şiddetli çatışmalardan sonra İngilizler savaşı kazanır, Türk askerleri çekilir ve İngilizler 11 Mart 1917 yılında Bağdadı işgal eder.
Kerkük, 14 Mayıs 1918 İngilizler tarafından işgal edilir, halkın tepkisi karşısında ancak “18 gün Kerkük’te kalabilir” (2). Ve Osmanlı Ordusu 9 Kasım 1918 de tekrar Kerkük’e halkın büyük coşku ve sevinci ile karşılanarak girer. Fakat ne hikmetse 23 Ekim 1918 de Hemrin (tepecikler!) dağında bulunan Ali İhsan paşaya bağlı birlikler Musul’a çekilir, 25 Ekim’de İngilizler ikinci defa Kerkük’ü işgal eder. Mütarekeden önce işgal edilen Kerkük’ün kaderi belirlenmiş olur.(1 ).
30 Ekim 1918 Mondros ateşkes (mütareke ) imzalanır, İngiliz birlikleri Musul’a yakın bir mesafede beklemektedir, bu arada Ali İhsan Paşa ister sadrazamdan aldığı emir gereği, ister komutan olarak kendi inisiyatifini kullanmaması olsun, hiçbir mukavemet göstermeden Musul dan çekilmesi, Musul vilayetinin kaderini ve kaybının ilk adımını atmış olur. Tarih 15 Kasım 1918, bu tarih Musul’un kaybedilişinin siyasi ve askeri yönden ilk adımıdır. (Nutuk cilt: 3)
1919 yılında İstanbul da Kürt Teavün Cemiyeti kurulmadan önce İngilizlerle, 26 Ocak 1915 tarihinde İbni-Suud ve 3 Kasım 1916 tarihinde Katar Şeyhi ve ayni tarihlerde de Faysal ile, harp sonunda hükümet kurma sözleri karşısında Osmanlı ve ilan edilen Cihada karşı anlaşmalar imzalarlar.
Mondros ateşkes antlaşması, Türkü ve Türk hükümranlığını ortadan silme, Türk topraklarını bölme paylaşma antlaşmasıdır. Ama ne yazık ki Osmanlı adına Osmanlı Ricalı bu antlaşmayı imza etmişler. (1)
Mütarekeden sonra Mütarekenin “7” maddesi bahane edilerek Musul’dan sonra 16 Mart 1920 tarihinde Ermeni ve Rumların büyük tezahüratı, çiçeklerle karşıladıkları işgal kuvvetleri İstanbul’a girer, İstanbul işgal edilir, Meclisi Mebussan kapatılır, Malta sürgünü başlar.
10 Nisan 1920 tarihinde İtalya’nın Akdeniz kıyılarında bir sahil yerleşim yeri olan San Remo’de, San Remo Konferansında 1.dünya savaşanın galip devletleri, başta İngiltere olmak üzere toplanır, alınan kararlar Osmanlının parçalanması, Ermeni ve Kürt devletlerinin kurulması, 10 Ağustos 1920’de toplanacak Sevr antlaşmasının alt yapısının ve maddelerinin tespiti kararlaştırılır. Damat Ferit Paşa alınan kararların uygun olduğunu itirazlarının olmadığını beyan edecektir!
Ve 10 Ağustos 1920 tarihinde imzalanan Sevr sulh anlaşması yüce Atatürk ve Türk milleti tarafında kabul edilmeyerek ret edilir.
9 Eylül 1922, düşman orduları İzmir’de denize dökülür, İzmir kurtarılmış, Yunan ve İngilizler antlaşma peşinde.
6 Ekimde Refet Bele Paşa komutasında Türk askeri İstanbul’a girer ve düşman askerleri her hangi bir mukavemet göstermeden geldikleri gibi İstanbul’u terk ederek gidereler.
11- 13. Ekim 1922, İsmet Paşa başkanlığında düşmanın yenilgisinin ilanı mahiyetinde olan MUDANYA Ateşkes antlaşması imzalanır, Yunan yenilmiş, İngiliz bu yenilgiyi sindirememiş ve bıraktığı yerden yine başlamış sinsi oyunlarına ve işbirlikçilerin kışkırtmalarına……
1 Kasım 1922 Saltanat kaldırılır ve 17 Kasımda Vahdettin İstanbul’dan ayrılır ve 18 Kasım da’da ABDULMECİT HALİFE olarak seçilir veya tayin edilir.
Milli Kurtuluşun başarıları karşısında bitmeyen İngiliz’in para karşılığı oyunları, kışkırtmaları sonucu 14 Şubat 1921 tarihinde Haydar bey ve Ali Şan’nın, Kürt devleti kurma kurdurma sözlerine sözde kanarak, özde içlerinde yatan ve bugüne kadar devam etmekte olan Türk düşmanlığından kaynaklanan KOÇGİRİ isyanı başlar.
20 Kasım 1922 Lozan da 1. Lozan konferansı toplanır, Türk heyetinin Başkanı İsmet Paşa’nın İngiliz heyeti başkanı L. Curzon arasında MUSUL ağırlıklı geçen şiddetli tartışmalar sonuç Musul’u vermediği gibi, İsmet Paşanın Musul’un Anadolu’nun bir parçası olduğu gerçeklere dayanan istekleri’ de kabul edilemez, İngiliz delegeleri tarafından ret edilir, böylece 4. Şubat 1923 tarihinde konferansa ara verilir, İsmet Paşa Ankara’ya döner, 16 Şubatta İstanbul’da yaptığı basın toplantısında “nihayet toprak meselesini bağladık” beyanatı anlamlı ve düşündürücüdür. (3)
Mecliste şiddetli tartışmalardan sonra İsmet Paşa tam yetkili olarak Üç ay sonra tekrar Lozan’a döner ve müzakerelerden sonra Musul konusu 10 – 11 ay içinde çözülmek üzere Lozan barış antlaşması dışında bırakılır ve barış antlaşması 24 Temmuz 1923 yılında imzalanır. Lozan Türk’ün zafer belgesidir. Savaşa katılan devletler bunu kabullenmiş, tek kabul etmeyen ve sınırlarımızı tanımayan sözde dostumuz, müttefikimiz ABD olmuş. ABD bugün dahi Lozan’ı tanımamış, ama Sevr’i senatosundan geçirerek devlet politikası haline getirilmiş, sadece tanımamakla kalmamış yerine göre WİLSON ve daha sonra SEVRDE ön görülen toprak bütünlüğümüzün parçalama planını uygulamak için her gün yeni planlar yapmış, yapmaya devam etmektedir.
29 Ekim 1923 yılında EBED MÜDDET, SONSUZA kadar Türk’ün damarlarında bulunan asil kanla Şanlı SEMAVİ BAYRAĞIMIZIN altında devletimiz kuruldu.
Ve 3 Martta Halifelik kaldırılır, bir gün sonrada ABDULMECİT ve hanedanlar sınır dışı edilir.
19 Mayıs 2 Haziran 1924. Haliç Konferansı toplantısında İngilizlerle Musul konusunda bir antlaşmaya varılamaz, İngilizler ısrarla Musul’u vermemekte direnirler ve üstelik Türkiye’den bazı toprak parçaları isterler. konferans dağılır ve konu İngilizler tarafından BM’lere götürülür, isyanlar kışkırtmalar devam ederken Musul’a gidecek tahkikat komisyonu kurulur. (1. 4)
Türkiye bu tarihlerde sınırda askeri harekat hazırlığı yapmış, İngilizler bu hazırlıktan cidden tedirgin. İngiliz kamuoyu savaşa karşıdır.
7. Ağustos 1924’de Kürtlerinde içinde bulundukları Nesturi isyanı başlar, ne tesadüftür ki ayni tarihlerde Kerkük’te de ilk Türk katliamının vuku bulmasıdır. Ve arkasından 5. Şubat 1925’de Musul’un kaybına sebep olan Şeyh Sait isyanı başlar, 8.2.1925’te PİRAN işgal edilir, subay ve askerler şehit edilir, 14.2. de DARAHANİ İL merkezi işgal edilerek Vali ve Kaymakam esir edilir. Amaç; Kürt devleti kurmaktır ve sınırda hazırlık yapan Türk askerinin Musul’a girmesine mani olmaktır, isyanlarla uğraştırmak, İngilizlere iş birliği yapanlar Petrol zengini olan Musul’u Türkiye yerine İngilizlere verdirmektir, verdirdiler. Şeyh Sait isyanı Musul’un kaybının en önemli nedenidir. Anavatan o günden sonra Türkmenlerden istemeyerek uzak kaldı, Anavatanın unutkanlığına uğradılar ve Irak’ta kurulan Irak Krallığının hışmından kurtulmadılar. İngilizlerin politikası doğrultusunda bu hışım ve üvey evlat düşmanlığı bugüne kadar yalnızlıkları içerisinde devam etmektedir.
1926, İngiliz Mandası altında olan Irak Krallığı, İngiltere ve Türkiye Cumhuriyeti arasında Sınır ve Güvenlik antlaşması imzalanır (Ankara antlaşması). Bu antlaşmada Brüksel de hazırlanmış dağlardan, nehirlerden geçen Irak Türkiye sınırları kabul edilir. Türkiye’nin o zor durumundan yararlanan İngiltere bu antlaşmayı dayatırken, Irak’ta kalan, kalmak ve bırakmak zorunda olan Türkiye, Türk varlığının (Türkmenler) güvenceleri hakkında her hangi bir şerh koymamış bu antlaşmanın maddelerine. Türk varlığı adeta kaderine terk edilmiş.
Musul konusu çözülür, çözülür çözülmesine ancak toprak ve Petrol İngiliz’e isyancıların sayesinde bıraktırıldıktan sonra. Bugün İngiliz’in yerine ABD’ye bırakıldığı gibi.
24 Şubat 1955 yılına Türkiye, İran, Irak, Pakistan ve İngiltere arasında Bağdat Paktı kurulur, bu paktan sonra Türkiye dolaylıda olsa Irak Türklerinin varlığını his etmeye başlamış olur. Şunu da burada hatırlatmakta fayda var; 1948’lerden sonra Türkiye’ye tahsil için gelen öğrenciler, Anavatanda onları birçok kimsenin tanımadığının üzüntüsü içerisinde kendilerini tanıtma etkinliğinde bulunmuşlar. O dönemleri yakından bilirim, yaşadım. Ve 1958 yılına da İstanbul’da bulunan öğrenciler tarafından Irak Türklerinin (Türkmenlerin) ilk kuruluşu olan Irak Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği kurulur. 1959 Kerkük’te bugün gözü Türklerin toprağında ve kimliğinde olanlar tarafından yapılan soykırımı, Derneğin kurucularından ve Başkanı olan Merhum Enver Yakupoğlu ve derneğin asıl kurucuları mahiyetinde olan o meçhul öğrenciler tarafından duyurulmaya çalışılmış, ama ne yazık ki buna izin verilmemiştir. (2)
1958, Irak’ta Abdulkerim Kasım tarafından kanlı askeri darbe, Kral ve Nuri Sait gibi bir çok ileri gelenlerin ölümü, Molla Mustafa’nın af edilerek Irak’a dönmesi ve 14 Temmuz 1959, dünyada eşine az rastlanan bir katliam, Kerkük soy kırımı, Kürtler ve az sayıda da olsa komünist Araplar tarafından yapılır, Molla Mustafa Barzani’nin iplerle silahlarla donatıp hazırladığı tezgahladığı, Türk düşmanlığının kanlı, Türk kanının döküldüğü ŞUM 14 Temmuz. Türkiye bihaber, dünya suskun.
Kerküklüler yani ÖZ TOPRAKLARINDA yaşayanlar bu kanlı günü hiçbir zaman unutmadılar, unutmayacaklar.
1970 yıllara gelindiğinde, Kürtler palazlanmış, Türklerin, özellikle Baas Partisinin iktidara el koymasından sonra ne malları nede canlarının güvencesi kalmış. Anavatan Kerkük Türklerini görmemekte, nitekim 1976 yılında Kerkük’ün adı “El- Temim” olarak değiştirildiği gün Merhum Sayın İhsan Sabri Çağlayangil Kerkük’te idi, bu haberi o zaman yazdık, dert yandık ama kimse sonucunun bugünkü duruma geleceğinin üzerinde durmadı, durmadı ve elim sonuçların ortaya çıkmasının önü alınmadı.
1980’de İKİ MECZUP’UN, ne için, neden, kimin uğruna veya çıkarına İki Müslüman ve komşu devletin savaşını başlattılar, bu savaşta en çok ön saflarda savaşan iki ülkede yaşayan Türkler karşı karşıya geldiler, getirdiler.
1990, Saddam Kuveyt’i işgal edecek ve olanlar ondan sonra biri birini takip ederek BOP.sinin Irak’ın işgali ile fiili uygulamasına geçilerek. Geçilmiş oldu. Irak’ın işgali bu projenin başlangıcı olduğu gibi, arkasından Arap Baharı, Libya’nın demokrasisi, insan hakları içindeki perişan halı, Suriye’de daha önce Irak’ta oynan oyunların aynısı ve Türkiye kendi iç meselesi yokmuş gibi komşuları ile sıfır problem politikasının ON’DA ON problem haline getirilen tutumu!
1.Körfez savaşında, yapay olarak GÖÇ yaratıldı, yaratılan Irak Muhalefeti desteklendi, Kürtlere yarayan şekilde silahlandırıldı, arkasından Güvenli Bölge, İncirlikten kalkan uçaklarla korundu ABD’nin sevk ve idaresinde çekiç güç kuvvetleri ve ABD’nin Wilson prensiplerinde istediği Sevr’de senatosundan geçirilen Kürdistan’ın temelleri atılmış oldu. Atıldı, Suriye’de aynı oyunlar, Türkiye’nin desteğinde aynı uygulamalar. Muhalefet Suriye’nin dostları toplantıları içinde Türkmenler yok, onlara yer verilmemiş, nasıl ki yıllar önce Irak Türkleri Saddam’ın insafına bırakıldıysa, Suriye Türkleri de Türkiye’min SIFIR politikası gereği Suriye de oluşacak yönetimin insafına bırakılmış.
1990 – 2003 yılları arasında Kürtler bu süreçte alt yapılarını Türkiye’nin de himmeti ile tamamlamayı başardılar.
Türkmenlere gelince, 1990 yıllarda kurulan Milli Türkmen Partisi Kerkük Türkleri (Türkmenler) tarafından memnuniyetle, umutla, sevinçle karşılandı. Kurucuları kutlandı, hemen, hemen bütün Türkmenlerin desteğini aldı. İlk kurultay Ankara da 16-17 Nisan 1993 yılında yapıldı bu Türkmenlerin ilk kurultayı idi, büyük üzüntü yaratan Merhum Turgut Özal’ın ölüm haberi 17 Nisan’da kurultayda duyuldu.
25 Nisan 1995 yılında diğer siyasi kuruluşlarında tek çatı altında hizmet etmeleri amacı ile Devletimizin öncülüğü ve isteği doğrultusunda merkezi Erbil’de İTC. (Irak Türkmen Cephesi) kuruldu. ( 7 ).
Irak muhalefeti içinde yer alan CEPHE, istenilen siyasi kazanımları elde edemediği gibi (İNC) Kürtlerin hakimiyeti altında bulunan toplantılarına tam anlamıyla katılamadılar veya katılmalarına izin verilmedi. Birçok toplantıdan adeta dışlandılar. Halbuki o dönemlerde Türkiye bölgede ve bir çok gelişmelerde söz sahibi idi.
2003 yılında İKİNCİ Körfez savaşı, çok tartışılan ve bizim şahsi kanaatimiz, milli menfaatimiz, Türkmenlerin varlığı ve Türkiye’nin Irak’ta siyasi alandaki mevcudiyeti, PKK şer odağının Barzani himayesinde ve kontrolünde olan Kandilde yerleşmemesi, PKK’nın ikmal yeri olan Mahmur kampının yaratılmaması alt, alta konulduğunda BİR MART TEZKERESİNİN RET edilmemesi gerekirdi, ama ret edildi, zaten ABD ve Kürtler Türk askerini Irak’ın Kuzeyinde olmasını istemiyorlardı.
Türk askerini dört gözle bekleyen Türkmenler bir kere daha yalnızlığa itilmiş oldular.
Irak’ın işgali -9 Nisanda Bağdat- 10 Nisanda Kerkük Kürtler tarafından işgal edildi. ABD. Yerine bu görevin Kürtlere verilmesi manidardır! Türkiye’nin kırmızı çizgileri silindi, ama üzerinde durulmadı! Neden ABD. Yerine Kürtler!
Hazırlıklı olan Kürtler Kerkük’ün bütün resmi dairelerine el koydular, Tapu, Nüfus dairelerini yaktılar yağmaladılar.
İTC’nin Merkezi 2003 yılında Erbil’den Kerkük’e taşındı ve Türkmenelinde 13 Eylül 2003 yılında ilk Türkmen Kurultayı büyük bir katılım ve halkın inanılmaz coşku ve sevinci içerisinde umut ettikleri beklentilerinin gerçekleşeceği inancı ile kurultaya destek verdiler.
2003 – 2012 süre içerisinde bir kurultay daha yapıldı, yapılan ilk genel seçimlerde Türkmenler ciddi bir başarı sağlayamadılar. Yerel Yönetim seçimlerinde de Kürtler çoğunluk sağlarken Türkmenler azınlıkta kaldı. Son genel seçimlerde, kendi kimlikleri yerine başka partilerden aday olup bir anlamada Türkmen toplumu kendi kimliğinin zafiyetini kabullenmiş oldu.
Yine bu süreç içerisinde olumlu gelişmelere şahit olmaktayız ve halk tarafından desteklenen özlemlerin oluştuğu oluşumları sevinçle görmekteyiz, Türkmen Kadınlar Kolu, Gençler Birliği, Spor Kulüpleri, Aşiretler toplumu, Öğrenciler Birliği ve Erbil’de yeniden açılan İTC Merkezi, Telafer’de aynı çizgide gelişen kuruluşlar. Bütün bu olumlu gelişmeler karşısında istenilen SİYASİ BİR HAK ELDE EDİLEMEDİĞİ, gasp edilen yerlerinin iade edilmemesi ve Kerkük’e daha sonra yerleşenlerin ortaklıkları hatta hak sahibi olduklarının bazı Türkmen siyasetçiler tarafından dile getirilmesi, güvenliklerinin olmayışı karşısında Türk varlığının yarını hakkında kuşku yaratmaktadır.
TÜRKMENLER YÜCE ATATÜRK’ÜN PEYGAMBER OCAĞINDA YETİŞEN MEHMETLERİNİ BEKLEMEKTEDİR…
“Allah nasip eder, ömrüm vefa ederse Musul, Kerkük ve Adaları alacağım. Selanik de dahil Batı Trakya’yı Türkiye hudutları içine katacağım.” Diyen Ulu ÖNDER Atatürk 16. 3. 1923 tarihinde Adana Esnaflarına; “Memleketimiz sizindir, Türklerindir, bu memleket tarihte Türk’tü. O halde Türk’tür ve ebediyen Türk olarak yaşayacaktır.” ( 5 ) Kerküklüler Atalarından aldıkları ilham ve öğütle; “KERKÜK TÜRKTÜR TÜRK KALACAK” tır inançlarını yitirmemişler.
Yüce Atam, Kerkük’ü, Türkmenleri ve Türk Dünyasını hiç unutmadı, ömrü vefa etmedi, Türkmenler Atamdan sonra Anavatanda tanınmaz oldular, bugüne gelindiğinde, bazı yazarların, ne istiyor bu Türkmenler çocuklarının okutuyoruz hastalarını tedavi ettiriyoruz, hiç olmasa onlarda Türkiye’nin beynelmilel, BOP’SİNİ ve genişletilmiş anlamadaki Demokrasi, insan hakları uğruna üstlenen Kürtler üzerinden yürütülen Türkiye’nin Irak politikasını benimsesinler ve ortaya konulan Kültürel haklarla yetinip büyük devletlerin Kürt politikası ve Kürdistan kurulma girişimlerine katkıları olsun, olsun ki iyi komşuluğun SIFIR politikasını başaralım. Varsın Kerkük’te her gün ölümler patlamalar, adam kaçırmalar, arazi, mal mülk gaspları olsun, Kerkük’te Türklere ait TİSİN’de bulunan evleri yıktıran adil ve ABD’de terbiye görmüş iyi yetişmiş Vali var. Kürt Belediye Başkan var, Polis Müdürü var, var oğlu var ve birde Suya sabuna dokunmayan sözde milli eğitimci Türkmen var…. Evet bunlar var, ama gel gelelim Türkmenlerin hali ahvali necedir, ona çok fazla dokunmayalım, gündeme mümkün olduğu kadar getirilmesin.
Bütün bu ahval ve şerait karşısında:
Türkmenler Türklük varlıklarını KİMLİKLERİNİ hiç kimseye el açmadan korumak mecburiyetindedirler, dinine sarılarak çevrelerini görmeyen, tehlikenin Irak’ın Güneyinden veya Kuzeyden geldiğini sağır sultanlar gibi idrak etmemek ne zamana kadar devam edecek, bir toplum için büyük tehlike yöneticilerinin çelişkili amaçsızlığı, kendini bilmemesi, toplumunun sevgisini ve güvenini kazanmaması, kimliğini önde tutarak kaos içinde bulunan, kuvvetlinin söz sahibi olan, olabilen Irak gibi bir ortamda açıktan, açık olarak kardeşlik, din inancına ve kardeşliğine sığınarak istemesi. Bu tutum ve davranış kendini ve inananlarını aldatmaktan oylamaktan başka vakit geçirmektir. 2003 yılından bu yana Türkmenlere hiç bir siyasi hak verilmediği gibi, Türkmen bölgelerinde de güvenlik sağlanamadı. İş yok, aş yok, ölüm her an, her yerde kol geziyor, merkezi hükümet ortada yok, halkın şikayetlerini duymaz, Irak’ın Kuzey yönetimi bu olup bitenler karşısında yüzünü çevirip gülmekte, Türkiye Türk varlığını ticaret zihniyetine bağlamış. Türk varlığı bu ortam içerisinde çıkış yolu bulmak için çırpınmakta, sol avucunu Anavatana, sağ avucunu yüce rabbinden dua ederek medet beklemekte ve tren kaçmak üzere!
Ne yapmalı:
1. Ortak bir ülkü çevresinde toprak ve milli kimliğin nasıl, hangi şartlarda korunacağı hakkında Türkmen siyasi parti ve ileri gelenlerinin bir an önce ortak bir ulusal merkez oluşturmaları, toplanmaları. Bu girişime İTC. Öncülük etmelidir. Edemediği takdirde, idrak içinde olan halk bunu yapar, yapmalıdır.(6)
2. Irak anayasasında adlarının yazılması için gerekirse toplu olarak direnişe, gösteriye geçilmeli. Ve EV, EV dolaşarak imza kampanyaları başlatılmalı.
3. Amaç, toprağın korunması, gasp edilenlerin geri alınması, Dilin korunması, geliştirilmesi, Irak Federe yapısının Türkmenleri de kapsayacak şekilde yeniden yazılması için çalışılmalı.(6)
4. Kraldan fazla kral olmadan vazgeçilmeli, Irak toprak bütünlüğü ısrarını oluşmuş şartlara göre yeniden gözden geçirilmeli.
5. Güvenlik, Kuzey bölgesinin bir sıkıntısı yok, Güneyin kendi evini koruyacak teşkilatı yok, Türkmenler bu durumda kendilerini koruyacak, gelecek tehlikeleri önleyecek tedbir ve önlem almalı. Zira ülkeler ve toplumlar Irak’ta olduğu gibi lafla, başkalarından medet bekleyerek korunamaz ve haklarını elde edemez. Gücün yoksa, hakkın yok.
6. Nüfus sayımı, BM’ler ve Türkiye’nin gözetiminde yapılması üzerinde durulmalı.
7. Türkiye’yi Irak politikasının yeniden gözden geçirmesini İstenmeli.
8. Erbil Türklerinin, ki sayıları -200- Binden az değil, istekleri: Türkmen Camilerinde Kürtçe okunan hutbe yerine Türkçe hutbe okunması, Kürtçeye değiştirilmiş sokak, mahalle ve tarihi isimlerin eski isimlerinin yeniden verilmesi. Bunlar istemekle olmaz, ya resmi mercilere toplu halde başvurulacak, olmadı verilmedi, o zaman ya halkın isteğini yansıtan eylemler, imza toplamalar v.s. ve her şeyden önce, mademki Irak’ın Kuzey bölgesi İki unsurdan oluşmakta, istenilenlerin başında Bölgenin Anayasasında Erbil Türkmenlerinin adlarının da tescilidir, ısrarla istenilen bu olmalıdır.
9. Türkmeneli TV. programlarını Türk varlığı, istekleri önde tutularak yayın yapması istenmeli. Türkmen siyasi partilerin bu konuda ciddi girişimleri olmalı.,
10. Çok önemli, Siyasi parti veya kuruluş başkanlarının ayni anda birden fazla kuruluşta başkan olması, istenilen yararı sağlamadığı tartışılan bir konu. Gündeme getirilmeden bu konu yükümlü olanlar tarafından çözülmesi ve bir yönetime talip olması Milli hizmet açısından yararlı olacaktır. Umarım bu düşüncemiz art niyet olarak yorumlanmaz.
**************************************************
1. Musul’un Siyasi Tarihi, İQ, yayın evi, 2011, 2. Baskı, Nefi Demirci
2. Dünden Bugüne Kerkük, Renk Ofset, 1990, Nefi Demirci
3. Musul’un Siyasi Tarihi..S: 193.
4. Sönmeyen Ateş, Dinmeyen Hasret KERKÜK, Ural Yayıncılık ve Pazarlama. 2. Baskı. 2011.
5. Atatürk’ün Bütün Eserleri, Kaynak yayınları.
6. Sayın Dr. Cüneyt Mengü, Bir çok Sitede yayınlanmış son makalesi. Bu önemli makaleyi, yalnız Türkmenler ve Türkmenlerin siyasi kuruluşları başta İTC ve Türk yetkililerinde okumasını ve üzerinde düşünmelerini temenni ederin ve beklerim.
7. Bir çok sitede ve Türkmeneli İnsan HAKLARI sitesinde yayınlanan makale.
Kaynak: TÖRE DERGİSİ: SAYI: 3