Türk Milletinin, batı dünyası başta olmak üzere bütün dünya tarafından bir türlü anlaşılamayan bir genetiği var.
Bu genetiğin hem ruhsal hem de fiziki bir boyutu bulunuyor. Sahip olunan bu ruhsal genetik, çoğu zaman insan vücuduna da inanılmaz işler yaptırıyor. Tarih bunun örnekleriyle dolu.
Batı dünyası, tarih boyunca kendisine karşı inanılmaz işler başarmış Türkler karşısında, bu sebeple hayrete düşüyor.
Bendeniz bu sene leyleği havada görmüş misali yurt içinde ve dışında geziyor, çeşitli vesilelerle insanlarla bir araya geliyorum. Yani ülkeme ve Türk Milletine hem içeriden hem de dışarıdan bakma fırsatını yakalıyorum. Bu durum bana, bir kez daha milletimizin ruhsal ve fiziksel genetiğini tekrardan anlama fırsatı verdi.
Kabul etmek gerekir ki; batı dünyası, Türk Milletine ve İslam ümmetine karşı ezici bir üstünlük içindedir. Bunun hem maddi hem de sosyal açıdan böyle olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
Buna karşılık Müslüman Türk Milletinin, batı dünyası karşısındaki geri kalmışlığının sebepleri, tek başına kendisinden kaynaklanmamaktadır. Batı dünyası bu geri kalmışlığın planlayıcısı ve körükleyicisidir.
Türk Milleti, sahip olduğu ruhsal genetik ve onun insan vücuduna etkileri sebebiyle, tarih boyunca yok olmaktan, inanılmaz şekillerde kurtulmayı başarmıştır.
Batı dünyası, bu sebeple T ürk Milletinin nasıl olup da, yok olmaktan mucizevi bir şekilde kurtulduğunun şaşkınlığını hep yaşamıştır. Bu durum batı dünyasını , Türk Milletini nasıl yok edeceği noktasında devamlı bir arayışa itmiştir.
Batı dünyası ile Türk Milleti arasındaki en önemli farklardan biri milli hafıza noktasında yaşananlardır. Batı dünyası ve onun arkasındaki kilise, binlerce yıldır başına gelenleri nesilden nesile aktarıp unutmaz iken, Türk Milleti çok değil on yıl önce başına gelenleri çabucak unutmuş bir vaziyette yaşamaktadır. Batı dünyası bu zafiyeti bildiğinden milli unutkanlığımızı, aleyhimize geliştirmek için devamlı çaba sarf etmektedir.
Bunları anlatırken bir düşman yaratmak amacını taşımıyorum. Hele son günlerde iç ve dış düşmanlardan bahsedenlerin hayalcilikle suçlandığını göz önüne alırsak, böyle bir tuzağa da düşmek istemiyorum. Ancak biliyorum ki; iç ve dış düşmanlar vardır ve bunlar daima Türk Milletine kötülük etmektedir.
Batı dünyası, Türk Milletinin önünde, fersah fersah ileriye gitmiş bir gelişmişlik içindedir. Bu gelişmişliğin temelinde, bir zihniyet üstünlüğü yatmaktadır. Batı dünyasının zihniyeti ne yazık ki; gelişmişlikte onları bizim önümüze geçirmiştir. Sakın bu sübjektif bir değerlendirmedir demeyin. Batı dünyası ve onu oluşturan sermaye, kilise, üniversite gibi güçler; dünyayı ve Türk Milletinin yaşadığı coğrafyayı bu üstünlük nedeniyle istediği gibi şekillendirmekte, siyasi ve sosyal hayatı yönlendirmektedir.
Türk Milleti bilmelidir ki; batı dünyasının bu üstünlüğü karşısında henüz şifreleri çözülemeyen ve Allah’ın bir lütfu olduğuna inandığım bir ruhsal genetiğe ve onun yön verdiği bir vücut yapısına sahiptir. Bizanslı tarihçi Theophyclactos, Türklerin genetik şifresinin tarifini yaratıcıya bağlayarak şöyle ifade ediyor “Türkler, alışılmadık biçimde ateşi kutsar, hava ve suya saygı gösterir, toprağa övgüler sunar. Fakat sadece ve sadece yeri ve göğü yarattığını inandıkları, Tanrı adını verdiğine secde eder.”
Türk Milleti eğer Sarıkamış’ta donarak can vermişse, Çanakkale’de ölümle alay etmişse, Anadolu’nun ortasından bir haftada koşarak düşmanı İzmir’de denize dökmüşse bu ruhsal genetiğin verdiği fedakarlık duygusu ve bilinç sayesindedir.
Yüzlerce kiloluk top mermilerini sırtlayan Seyit Çavuşlar, Nene Hatunlar, Kara Fatmalar, Topal Osmanlar, İpsiz Recepler, Kaymakam Kemal beyler ve günümüze gelinceye kadar Türk Milletinin yaşaması için taş üstüne taş koymayı başaranlar henüz keşfedilmemiş bu genetiğin temsilcileridir.
Türk Milletinin ruhsal genetiği ve bu genetiğin fiziken şekillenmesi, gün olmuş Alpaslan, gün olmuş Ertuğrul Gazi, Osman bey, Fatih,Yavuz ve Kanuni olmuştur.
Plevne’de Gazi Osman Paşa, Edirne’de Şükrü Paşa, Çiğiltepe’de Albay Reşat sahip oldukları genetikle inanılmazı başarmışlardır.
Nihayet Mustafa Kemal, Türk Milletinin henüz sırrı keşfedilmeyen genetiğinin ortaya çıkardığı son dahidir.
Bu örnekleri askeri, siyasi, ilmi ve sosyal sahalarda çoğaltmak mümkündür. Ancak Türk Milletinin sahip olduğu genetik, batı karşısındaki geri kalmışlığımızı ortadan kaldırmaya yetmemektedir. Genetiğimizin başarabildiği tek şey batı dünyasının hücumları karşısında mukavemet oluşturarak, mucizevi şeyler yapmak suretiyle Türk Milletini yok olmaktan kurtarmaktır. Korkum çekirgenin sıçradığı gibi olmaktır. Onun için bir zihniyet değişimine ihtiyacımız vardır.
Batı dünyası yılmadan ve ısrarla üzerimize gelmektedir. Biz zihniyet değişimini, lehimize gelişmeler kaydedecek bir şekilde değiştiremezsek ve bu süreç içinde batı dünyası genetiğimizin şifrelerini tamamıyla çözecek olursa, çok büyük tehlikelerle karşıya kalmak kaçınılmaz olacaktır.
Türk Milletinin, inanılmaz olayları gerçekleştirme becerisi ve yeteneğinin bulunmasıyla birlikte büyük zafiyetleri de bulunmaktadır. Bu zaafiyetlerin, bazı mihraklar tarafından ortak aklımızda ve toplumsal ruhumuzda derin yaralar açması için çalışıldığı, tartışılmaz bir gerçektir.
Batı dünyası karşısında varlığımızı korumak için yeniden inanılmaz ve mucizevi işler başarmak istiyorsak, ruhsal genetiğimizi korumalı ve genetik şifrelerimizi açık etmemeliyiz. Batının gelişmişliği karşısında ancak böyle direnebilir ve hedeflediğimiz gelişmeyi sağlayabiliriz. Yoksa batı ile aramızdaki gelişmişlik farkı kapanacağına aksine artacaktır.
Gelin Allah’ın bir lutfu olan ve bizi büyük millet yapan ruhsal yapımızı koruyalım ve zihniyet devrimini gerçekleştirerek, mazlum ve mağdur insanların yeniden bayraktarı olalım. Bağımsız bir ülkede ve onurlu ve gururlu bir milletin evlatları olarak yaşayalım. “Güneş Ülkesi”nin hasretini çeken Campenella “Güneş Ülke’yi yeryüzünde bulmak mümkün mü? Fikir ve vicdan hürriyetine ilişmeyen Türklerin varlığı, hiç olmazsa yarın böyle bir ülkenin var olacağını bana zannettiriyor. Madem ki düşünceyi zindana koymayan, hakikat sevgisini zincire vurmayan bir millet, o cesur ve adil Türkler var; üzerinde yalnız hakikatin, adaletin ve hürriyetin hüküm sürdüğü bir Güneş Ülke, Türkler sayesinde yarın neden vücut bulmasın?” diye soruyor. Tabii ki; böyle bir dünya vücut bulabilir ama ayaklarımız yere basmak ve doğruları yapmak şartıyla…