Türkler ve Kazaklar İftar Yemeğinde Buluşmuşlar

107

12 Nisan 2022 tarihinde sabah 9:20 dolaylarında TRT Haber
yayınını izliyordum. Yazının başlığında yer alan ve kulaklarımı tırmalayan bir
haberle karşılaştım ve sarsıldım. Demek ki Anadolu Türkleriyle Kazak Türk’lerinin
iftar sofrasında buluşmaları bu kadar yadırganacak bir şeymiş. Bundan normal ne
olabilir ki… Türk Dünyası ile ilişkilerimizin artması epey oluyor. Hemen hemen
her bir Türk Cumhuriyetiyle ilişkilerimiz gelişti; resmi kanalda olduğu gibi
özel kuruluşlarımız da kardeş ülkelerle yıllardır çeşitli faaliyetlerde bir
araya geliyoruz. Ancak sürekli yaptığımız bazı yanlışlar hala devam ediyor. Bu
yanlışları çiftçimiz, esnafımız ve orta halli vatandaşlarımız yapmıyor. Aydın
sayılabilecek diplomalı tipler ve diğerleri aynı yanlışları yapmakta bu kadar ısrarlı
olmaları doğrusu bizleri hep üzüyor ve düşündürüyor. Ekranda duyduklarım
karşısında adeta hayretler içinde kaldım. Belli ki bu programın amacı bizi
Kazak kardeşlerimizle yaklaştırmak ve ilişkileri geliştirmek amacı taşıyordu. Ancak,
maalesef bu gibi temel yanlışlar hem bizim, hem de kardeş Türk
Cumhuriyetlerinin aleyhine olabilir. Dünyanın neresinde soydaşlarımızın
olduğundan ne ölçüde haberdarız? Bu konuda endişeliyim. Bazen öyle yanlışlar
yapıyoruz ki; sözde dost ve müttefik zannettiğimiz ülkeler bu yanlışları
gülerek karşılıyorlar.  

            Yöneticilerimiz
de ara ara kültür ve milli eğitim politikalarımız alanında eksik ve
yanlışlarımızın bulunduğunu beyan etmektedirler. Bu doğrudur. Çünkü bizim
yetiştirilme tarzımız genelde bazı mutabakatsızlıklar
dolayısıyla istikrara kavuşamıyor. Laik antilaik çatışmaları, milli tarihe bir
bütün olarak bakamama, futbol takımı tutar gibi tarihe mal olmuş değerli
şahsiyetleri birbirine rakip görme yanlışı ve uzun süre siyasetçe de
desteklenen kamplaştırmalar istikrarlı ve sürekli eğitim ve kültür
politikasızlıklarını adeta teşvik etmiştir. Bazı temel hususlarda milli
seviyede mutabakatların yeterince olmaması birçok ülkede görülen ortak duygu ve
düşünce birliğini zedelemektedir. Göreve getirdiğimiz diplomalı ve de aydın
sayılabilecek kimselerin tayinlerinde destek aranması, uzmanlığı ve liyakati yeterli
olmayan ama sadakati üst seviyede olan kişilerin tayinini doğurmaktadır. Bunun
sonucunda tayin edilenler ve hele uydurma bir mülakattan geçirilip göreve
getirilenler hata üzerine hata yapabiliyor; faturayı da devlet ödüyor. Zaman
zaman kendi kendimizi inkâr ve suçlayıcı hale getirmeyi de fazilet sayıyoruz. Milli
menfaatler karşısında tarafsızlık üstün bir meziyet zannediliyor. Diğer taraftan,
Türkiye sözde dost ve müttefik kılıklı, Türklük ve İslam düşmanı ülkelerce
kuşatılıyor ama biz içeride siyasette kavgayı sürdürebiliyoruz. Milli kültür
ile evrensel kültür arasında tercih yapma yanlışına da düşüyoruz. Oysa milli
kültür başta olmak üzere evrensel kültüre de kapalı kalamayız. Evrensel
kültürün maddi ve manevi değerlerini günlük bile yaşayabiliyoruz. İşin üzücü
tarafı iç politikadaki yanlış ve üslup hatalarını dış politikaya da taşıyoruz. Bazı
ülkeleri Nazi artığı olarak da suçlayabiliyoruz.

            Yukarıda
belirttiğimiz birçok metod hatasını daha da artırmak mümkündür. Ancak bunları
teker teker saymak yerine, bir makale kapsamında neler yapılması gerektiğini de
düşünmek zorundayız. Bir dönem Milli
Eğitim ve Kültür Bakanlıklarımız
eğitim ve kültürdeki sorunları görerek 100
temel eser ve 1000 temel eser yayınlarına başlamıştı. Bu yayınlar belirli bir
zamandaki nesillere hitap ediyordu. Yaklaşık 40 seneden fazla geçti. Bu süre
zarfında gençlerimize bu yayınları sunamadık. Ama ilgililere soruduğumuzda hep
bu yayınların yapıldığını belirttiler. Bu yayınlar belki biraz
güncelleştirilerek tekrar yayınlanabilir ve yenileri de ilave edilebilir. Hedef
gençlerin Milli Mücadeleyi ve Cumhuriyeti nasıl kurduğumuzu, dış ve iç
düşmanlarla çatıştığımızı bilmeleri, onlara TC’ni yarınlara taşıyacak milli
kültürü ve devletin kurucu iradesini tanıtmak ve düşündürtmek olmalıdır. Bu
konudaki boşluk ve rehbersizlik Ortadoğu ve Batı kaynaklı birçok maksatlı
yayının ülkemize girişini doğurmuştur. Türkiye’nin çıkarlarına göre değil;
yabancı çıkarlarına göre şartlanma sürmüştür. Ders kitaplarımız da pek suya
sabuna dokunmadan işi idare eder hale gelmiştir. Gençlik boşluğa itilmiş,
sahipsiz bırakılmış, kendi kimliği konusunda da tereddütlere düşürülmüştür.
Çünkü milli mutabakatlar yeterli değildir. Bir dönem laik-antilaik, sağ-sol,
günümüzde de yerli-milli, küreselci daha doğrusu teslimiyetçi örnek tipleri
çoğalmıştır. Sağ-sol ayırımı yerini hangi sağ, hangi sol sorusuna bırakmıştır.

            Milli ve dini bayramları birlikte
kutlamalıyız. Çocuklarımıza altın ve giyim eşyası, değişik hediyeler vermek
yerine onlara kitap ve kütüphane zevki aşılamalıyız. İyi bir TC vatandaşı
yetiştirebilmek için örgün eğitimde onları temel bazı eserlerden haberdar etmeliyiz.
Bir ara rahmetli Ömer Seyfettin Türk çocuklarına mefkûre yani ülkü
kazandırabilmek için Türk mefkûresi kitabını yazmıştı. Aynı örnekler Ziya
Gökalp’te ve bazı fikir ve edebiyat mensuplarımızda da görülmüştür. Davranışlarımızda
ve ilişkilerimizde sert ve kavgacı üsluptan uzaklaşabilmek için önde gelen
lider ve aydınlarımız örnek olmalı, gençleri ümitsizliğe düşürüp geleceğe
güveni sarsmamalı, beyin göçünü hızlandırmamalıyız.

            Bir çok
başarımız ve özellikle savunma sanayiinde gurur duyulacak eserleri yaratırken tarım ve hayvancılık politikası dâhil
bazı alanlarda neden sınıfta kaldığımızı anlamak çok zordur. Kadına şiddetin önlenmesinde TV
dizileri ve ekranda silahlı, bıçaklı, tüfekli yanlışları sergilememeliyiz. Yargıya
olan güvenin sarsılması, insanları yanlış yollara sürüklemektedir.

            15 Temmuz 2016’da Türk Milleti
yöneticileri ile büyük bir imtihan vermiştir. FETÖ adlı terör örgütü
kullanılarak ülkenin işgal ve parçalanması önlenebilmiştir. Geçmişi ve
ihanetleri unutmayalım. Bugün FETÖ ve onun sahibi olan Batı’lı güçlerle
mücadele hem vardır; hem de yoktur.

            Uyuşturucu terörü, yetkililerin etkili
ve güzel çalışmalarına rağmen hız kazanmıştır. Ülkenin gençlerinden intikam
alınmaktadır. Aileyi parçalayıcı, ferdi tekleştirici, milletsiz ve devletsiz
fert yaratma çabaları sürmektedir. Üçüncü cinsiyet tuzağı telkinleri, yıkıcı,
bozucu ve bölücü çabalar, özgürleştirme ve demokratikleştirme adı altında
servistedir. Gelenek, görenek, örf ve adetler kan kaybetmekte, Batı’daki sosyal
hastalıkları tanımadan bize telkin edilmektedir.

            Uzman yuvası
DPT tekrar canlandırılmalıdır.
Günlük ve ferdi yönelimler kaynak israfı doğurmakta, devlet geleneğimizi
zedelemektedir. Geçici olarak koruma altına alındığı ileri sürülen ama
vatandaşlık bile verilen göçmenler, nüfus yapımızı bozmakta, hiçbir ciddi
devletin kabul edemeyeceği tehlikelere gebedir. Yarın yine dost ve müttefik
zannettiklerimiz kanalıyla PKK yerine yeni terör örgütleri doğabilir. Yeni
suçlular ve suçlar yoluyla devlete düşman unsurlar yaratmamalıyız. Vatandaşlarımızı
ikinci sınıf haline sokucu imtiyazlardan sığınmacılara imkânlar vermemeliyiz. Bunlar
vatanlarına dönmelidir. Yapılan araştırmalarda %85’i bulan oranda bunların geri
dönmeleri istenmektedir. Aşırı iyi niyet ve saflık gösterisi yaparak ensar anlayışına sığınmamalıyız. Bu
konuda birçok araştırma ve kitap vardır. Sayın Prof.Dr. Ümit Özdağ’ın
“Stratejik Göç Mühendisliği” kitabı en aydınlatıcı eserlerden birisidir.

Önceki İçerikTopal Molla Olayı
Sonraki İçerikGaro Paylan Önergesi ve Ermeni Gerçeği
Avatar photo
1944 İstanbul doğumludur. Orta Öğrenimini Maarif Kolejinde, yüksek öğrenimini İktisadî ve İdari Bilimler Yüksek Okul'unda tamamlamıştır. 1967'de İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'ne asistan olarak girmiştir. Ord. Prof. Dr. Z.F. Fındıkoğlu'na asistanlık yapmıştır. 1972'de "Bölgelerarası Dengesizlik" teziyle doktor, 1977'de "Orta Teknik Eğitim-Sanayi İlişkileri" teziyle doçent, 1988'de de profesör olmuştur. 1976 Haziranında yurt dışına araştırma ve inceleme için giden Erkal 6 ay Londra ve Oxford'ta inceleme ve araştırmalar yapmış, Doçentlik hazırlıklarını ikmal etmiştir. 1977 yılında hazırladığı "Orta Teknik Eğitim-Sanayi İlişkileri" isimli Eğitim Sosyolojisi ve Eğitim Ekonomisi ağırlıklı tezle Doçent olmuştur. 1988'de Paris'de, 1989'da Yugoslavya Bled'de yapılan milletlerarası UNESCO toplantılarında ülkemizi birer tebliğle temsil etmiştir. 1992 Yılında Hollanda'da yapılan Avrupa Konseyi'nin "Avrupa'da Etnik ve Cemaat İlişkileri" konulu toplantısına tebliğle katılmıştır. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi dışında dönem dönem Harp Akademilerinde, Gazi Üniversitesi'nde, Karadeniz Teknik (İktisadi ve İdari Bilimler Yüksek Okulu) ve Marmara Üniversitelerinde de derslere girmiştir ve konferansçı olarak bulunmuştur. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi İktisat Bölümü ve İktisat Sosyolojisi Anabilim Dalı Başkanı, Metodoloji ve Sosyoloji Araştırmaları Merkezi Müdürü, İstanbul Üniversitesi Senato Üyesi, Aydınlar Ocağı Genel Başkanı ve İstanbul Türk Ocağı üyesi olan Prof. Dr. Erkal'ın yayımlanmış ve bir çok baskı yapmış 15 kitabı ve 700 civarında makalesi vardır. Halen Yeniçağ Gazetesi'nde Pazar günleri makaleleri yayımlanmaktadır. Prof. Dr. Erkal evli ve üç çocukludur. Dikkat Çeken Bazı Kitapları : Sosyoloji (Toplumbilimi) (İlaveli 14. Baskı), İst. 2009 Orta Teknik Eğitim-Sanayi İlişkileri, İst. 1978 Bölgelerarası Dengesizlik ve Doğu Kalkınması,(2. Baskı), İst. 1978 Sosyal Meselelerimiz ve Sosyal Değişme, Ankara 1984 Bölge Açısından Az Gelişmişlik, İst. 1990 Etnik Tuzak, (5. Baskı), İst. 1997 Sosyolojik Açıdan Spor, (3. Baskı), İst. 1998 İktisadi Kalkınmanın Kültür Temelleri, (5. Baskı), İst. 2000 Türk Kültüründe Hoşgörü, İst. 2000 Merkez Binanın Penceresinden, İst. 2003 Küreselleşme, Etniklik, Çokkültürlülük, İst. 2005 Türkiye'de Yolsuzluğun Sosyo-Ekonomik Nedenleri, Etkileri ve Çözüm Önerileri (Ortak Eser), İst. 2001 Ansiklopedik Sosyoloji Sözlüğü (Ortak Eser), İst. 1997 Economy and Society, An Introduction, İst. 1997 Yol Ayrımındaki Ülke, İst. 2007 Yükseköğretim Kurumlarının Bölgelerarası Gelişme Farklılıkları Açısından Önemi ve İşlevleri, İTO, İst. 1998 (Ortak Araştırma)