Üçüncü ölüm yıldönümünde KKTC’nin kurucu Cumhurbaşkanı, değerli devlet adamı RaufDenktaş saygı ve rahmetle anıyoruz.
Soğuk harp dönemi sonrası Batı için tehlike algısı komünizm yerine artık İslam oldu.Bu değişme Türkiye dahil Ortadoğu ve İslâm ülkelerinde siyasi depremler yarattı. Dostluk ve müttefiklik köklü değişikliklere uğradı. Ancak milli menfaatlere odaklı dış politika hiç değişmedi. Batının hedefi değişince İslam ülkelerinin ve Türkiye’nin işi zorlaştı.
Türkiye son 10 yıldır gizli ve açık saldırılarla karşı karşıyadır. Ülkemiz üzerinde operasyon üzerine operasyonlar yapılıyor. Basın ve bazı siyasetçiler de kullanılarak kamuoyu hazırlandı. Birçok ülkede muhalefeti ve iktidarı ile devlet korunurken; bizde devletle hesaplaşma ve rejime karşı olma uğruna demokratikleşme adına devletle çatışılıyor. Devlet her şeyden sorumlu tutuluyor ve her şeyin altında derin devlet aranıyor. Oysa yabancı derin devletler ülkemizde cirit atıyor. Çelişkiler yumağı ve Türkiye’nin sıcak karnı burada… Fransa da son Paris olayları bazılarına ders olmalıdır.İnsan hakları ve demokratikleşme uğruna örgütlerle pazarlık ve açılım yapılmadı. Güvenlik ihmal edilmedi.Teröristlerin analarının ağlayıp ağlamayacağı düşünülmedi. Bizdeki gibi komik akiller heyeti teşkil edilerek halk kaldırılmaya çalışılmadı.Batılı istihbarat örgütlerinin tezgâhı yürütüldü. TV ekranlarında çözülmeci koro yer almadı. Hrant Dink, Trabzon da bir rahip ve Malatya da misyonerlik yapan bir yayınevine gerçekleştirilen cinayetler,askere ve önemli bazı kurumlarımıza uygulanan dış destekli operasyonların, kumpasların ve davaların önünü açtı. Askeri darbeler öne çıkarılarak birçok sivil darbe örtüldü. Darbeler izinle yapıldığına göre, süper güç ülkemizde kendi kendine mi darbe yapacaktı? Askerin operasyon yetkileri sınırlandırıldı ve terörle mücadele müzakereye yönlendirildi. Bu süreç özerklik mi bağımsızlık mı tartışmalarına döndü.
Yargı kamplara ayrıldı. Bazı hâkim ve savcılar milletin olmaya devam ederken bazıları partinin, bazıları ise paralel yapının oldu. Ortaklık bozulunca paralel yapı mensuplarının üzerine gidildi. Maalesef Başbakana methiye düzen savcı ve hâkimler görüldü. Tarafsız olanlarda cemaatçi ve paralel yapılarak suçlandı.Paralel yapıları doğuranlar, kurumları onlara teslim edenler, Türk Milletinin vermediği yetkiyi paralel yapıyla paylaştılar.
Polis ise; yine Devletin, partinin ve cemaatinin diye üçe bölündü ve birbiriyle uğraşır hale getirildi.Terörle mücadelede asker ve polisin etkisizleştirilmesi için gerekenler yapıldı. Terör azdırıldı; açılım ve çözüm süreci masalı topluma yutturuldu.
Güney sınırımız yolgeçen hanı oldu; egemenlik haklarımız çiğnendi. Şii-Sünni ayrımı yapıldı. Bizimkiler sanki bize yetmiyormuş gibi, ithal teröristler ülkeye doldu. Gariptir ama, düşmanlarımıza kucak açtık. Irak’ın kuzeyindeki bölge yönetimine her türlü desteği verdik. Silahlı PKK ve Peşmergeleri sınırımızdan geçirerek İŞİD‘in hedefi olduk. ABD den daha fazla Esad düşmanlığı yaptık oysa Esad’ın zayıflaması kuzeyde terör örgütlerinin egemenliği idi. Güvenlik güçlerindeki çekişme ve tasfiye ülkeyi terör ve sabotaj olaylarına müsait bir hale getirdi. Son olarak İspanya’da pasaportunda Türkiye çıkışlı olanların gözaltına alınabileceği kararı alındı. Türkiye ile mücadele eden örgütlerle ilgili suç hafızası adeta yok edildi. Etnik sıfatlar öne çıkarılarak milli kimlik dışlandı ve etniklik iç politikanın merkezi yapıldı. Eşit vatandaşlık, adalet ve kardeşlik adı altında ortak aidiyet duygusu tahrip edildi. Etnik fitne ve taassuba yol verildi.Hak ve özgürlükler herkes için değil; mezhep ve etnikliğe göre düşünüldü. Etnik tuzağı kendi elimizle kurduk; buna uygun olarak yer adlarıyla oynadık. Milli Mücadele ile kavgalı, yabancılarla işbirliği yapmış bütün isyancıları, hainleri kahraman ilân ettik. Ülkenin Başbakanı Ermeni tehcirini yanlış buldu ve Osmanlıyı adeta suçladı. Milli bağımsızlığı kazanmak için kan ve can veren terörle mücadele eden şehit ve gazilerimiz neredeyse yargılanacaklar! Türk Milleti 7 Haziran Genel Seçimlerini iyi değerlendirmelidir.