Türkiyem ve Türk İnsanı (2)

112

     1461 yılından beri
devam eden, ilmiye sınıfı bir soydan gelen ve yed-i tula /eli uzun yani çok
yönlü bir ilim adamı olan Prof. Dr. İsmail Hakkı Aydın hocamızın “Beyin”
hakkında yazdığı, çok değerli eserleri; sahasında âdeta yeni bir çığır açmakta,
bizleri ilim dünyasının hudutsuz alanlarına âşina kılmakta, insanı yani
kendimizi, kendimize tanıtmakta, kâinat / evren denen uçsuz bucaksız âlemlerde
bizleri seyahat ettirmekte, merakımıza yepyeni ufuklar açmakta, nasıl bir
Allah’ın huzurunda olduğumuzun da, heyecan verici anahtarlarını bizlere
sunmaktadır.

     Türk Milleti
yetiştirdiği, dünyaca meşhur bu ilim adamıyla ne kadar iftihar etse azdır
diyor; eserlerinin büyük bir ilgi ve coşku ile okunacağından hiç şüphe etmiyor;
üstelik okuyanların “Hel min mezîd?” / “Daha yok mu?” diye soracaklarından hiç
şüphe etmiyorum.

     Bu zatı muhteremin
en dikkate şayan bir yanı da, sahasında bulduğu ve eriştiği ilmî ve tıbbî
tesbitlerin; Kur’an-ı Kerîm’de işaret edildiğini görmesi ve göstermesidir.

     Bizlerin çıplak
gözle göremediğimiz nice hakikatler var. Kur’an’a kendi meslek ve ilimlerinin
gözüyle eğilen bilginlerin, kendi sahalarında yol gösterici nice âyetlerle
karşılaştıklarına ve bu neticelerin onları nasıl bir heyecana garkedişlerine
de, bu eserleri okumakla bizzat şahit oluyoruz.

     Gönül ister ki,
keşke her branş ehli Kur’an’a bir de kendi sahası açısından baksa. İnanın,
bizlerin çıplak gözle göremediğimiz nice meçhul gerçekleri görecekler ve
göstereceklerdir. Tıpkı toprağa bakan sıradan bir kimse, sadece toz toprak
görürken; bir biyolog, bir jeolog veya bir başkasının kendi alanıyla ilgili;
kimbilir neler neler göreceği gibi.

     Madem ki, kuru ve
yaş her şey; ya doğrudan doğruya veya dolaylı olarak Kur’an’da var. Öyleyse
herkes kendi meşgul olduğu mes’ele ve problemlere, bir de Kur’an gözüyle,
Kur’an açısından bakmaya çalışsa; bulacağı ve farkına varacağı, çok çok yeni ve
bambaşka şeylerle karşılaşacak, hayrette kalacak ve bizlerin de gözlerini açmış
olacaktır.                                                                  
                          

      Kısaca demek
lâzımsa, bu âlimin ilmî ve bilimsel eserlerini okumakla; insana yani kendimize
bambaşka bir gözle bakacak. Kâinat ve evreni farklı bir zaviye ve açıdan temaşa
edip seyredecek. Allah inancımız; yepyeni ufuklara kanat açacak. Allah’ı bir
başka türlü tanımanın, doyulmaz zevkine varacağız.

     Çünkü Prof. Dr.
İsmail Hakkı Aydın hocamızın Doğu ve Batı’nın tarih boyunca yaşamış olan ünlü
âlim, filozof ve feylesoflarının eserlerinden de istifade ederek hazırladığı bu
kıymetli kitaplarını okumakla; hem geçmişin, hem de bugünün ilim havasını
teneffüs etmek mümkün ve kabil olacaktır. 

x

     Eserlerinden bazı
alıntılar:

   “Gözlenen ile
gözleyen arasında çok yakın bir ilişki ve etkileşim söz konusudur. Sen kâinata
nasıl bakarsan o da sana öyle gözükür. Onda potansiyel olarak her şey vardır.
Dahası, senin ona bakan zihnin aslında ondan bağımsız olmadığı için, ona her ne
açıdan bakarsan onu öyle görürsün. Daha doğrusu, her baktığın yerde sadece
kendini görürsün. Çünkü senden ve senin zihninden ayrı bir kâinat yok. Sen
O’sun aslında, O da sen. Hepimiz aynı ve tek bir bütünün parçalarıyız. Din de
öyle demiyor mu?

     “Kur’an-ı Kerîm de
sanki ‘kuantum kitabı’ “!

x

    “Tek başınaymış
gibi düşünüp davranmak yerine, aynı bedenin farklı hücreleriymiş gibi yaşamak
ve davranmak yani insanı, mevcudatı, dünyayı ve evreni bütünsel bir perspektif
altında holistik çerçevede değerlendirebilmek, her şeyin çözümü ve mutluluğun
kaynağını keşfetmektir.”

x

    “Evrenin bütün
bilgileri her birimizde tam olarak var olmasına rağmen, bu devasa bilgi
okyanusundan hepimiz sadece kendimize uygun olan gerçeklikleri görür ve
çıkartırız. Bu doğruları seçerken de, diğerlerini yok saymakta büyük bir
ustalık geliştiririz. Aslında en yakın bilgi kaynağı elimizin altında. Onunla
tanışmak için çevremize ve kendi içimize bakmamız yeterlidir.”

Önceki İçerikBizi İyi Şeyler de Bozar
Sonraki İçerik950. Yılında Malazgirt Zaferi
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.