“Türkiyeli”lik Ne Menem Şey?

102

 

 

“Türkiyeli” demek!

Türkiye karışım demek!

Türkiye mozaik demek!

Türkiye sentez ve terkip değil demek!

Ayrışması hemen mümkün ve olası demek!

İsterse ve istediği an; ayrılması işten bile değil demek!

Eğer böyle yaparsa; bu, yerinde ve onca gerekli demek!

Zaten “Her kavmin kendi kaderini tayin etme hakkı vardır!” şeklindeki kanun; bütün bunlara çanak tutmuyor mu?

“Türkiyeli” demek; zoraki nikah.

Zoraki birliktelik içindeyiz demektir.

Her an, herkes kendi yoluna yalnız başına gidebilir!

Gitme ve bütünden ayrılma hakkı vardır.

Bu hakkı mahfuz ve saklı demektir!

X

“Türkiyeli” demekle, kendi temelimize, kendi elimizle dinamit koymuş oluyoruz.

“Türkiyeli” demekle, yamalı bohça olduğumuzu resmen kabul ediyor ve onaylıyoruz.

Gafletin bu kadarına pes doğrusu!

X

Yüzyıllar beraberliğinde bir oldu Türk-Eli.

Şimdi öz yurdunda var sanki yabancı eli!

 

Akılları salıverdik olduk başıboş bir deli!

Esiyor kafamızda kasırga gibi AB(e) yeli.

 

Asırlar var ki, üstünde insanların kaynaştığı Türk-Eli,

Oldu, bu insanlar birbirine yabancı Türkiyeli!

 

Binbir çeşit kavim varken dünyada, sayıları belli.

Milletler sayılı; devlet sahibi olarak temelli.

 

Bedende âzâlar olursa başına buyruk,

Vücut âtıl kalıp, olmaz mı birine kuyruk?

X

Türkiye’deki insanlara “Türkiyeli” demek. Bir bakıma AB’nin  -yersiz-  isteklerine çanak tutmaktır.

Aynı zamanda AB’nin sinsi, gizli ve örtülü amaçlarına da boyun eğmektir.

X

“Türkiye’de azınlıklar var!” kapısını, bir kere araladınız mı, artık sonuna kadar açılır! Kolay kolay da kapatamazsınız.

Muhayyel ve musavver yani tasavvur ettiğiniz sayısının da altından kalkamazsınız.

Nitekim  “AB raporunda Türkiye’de yeni azınlıkların imal edilmesi arayışları var!” (Mustafa

1727

Balbay, Cumhuriyet, 18. 10. 2004)

X

“Türkiyeli” tâbirini kullanmak ve  “Türkiyeli” deyimini yerleştirmeye çalışmak hem yersiz hem de yanlıştır.

Alenen ve açıkça Türkiye’nin azınlıklardan müteşekkil olduğunu kabul etmektir.

Bundan ise Türkiye’nin azınlıklardan / azlardan meydana gelen bir devlet olduğu sonucu çıkar.

X

“Her şeyden bir şey olur.” Hükmünce, elbette millet; bir çok unsurların temelde ve genelde birleşmeleri sonucu doğmuş bir topluluktur.

Birçok unsurlardan oluşmuştur ama, artık o unsurlardan hiçbiri değildir. Onlardandır ama onlar değildir. Yepyeni bir oluşumdur.

İşte Türk milleti de  -her millet gibi-  birçok birlerden oluşmuş yepyeni bir “birdir”. Yani millettir.

Tıpkı atomlar gibi. Her şey atomların belli bir düzen içinde birleşmesinden ortaya çıkıyor.

O yeni oluş, atomlardan ama artık o yeni şeye atom değil molekül deniyor.

X

İşte Anadolu ortamında oluşan Türk milleti, Anadoludakilerin, aynîliklerle yoğrulmuş yeni bir hamulesidir.

Anadolu’nun mayasını teşkil eden Türkler; Anadolu merkezli yükselişin, yayılışın temelini oluşturmuşlar. Türk milleti ismiyle bir sentez, bir terkip hâlinde dünyaya damgalarını asırlarca vurmuşlar. Ülkelerin taşında toprağında; insanların dimağında, kalbinde unutulmaz, silinmez izler bırakmışlardır.

İşte AB, ağızlarında çiğneyemedikleri bu büyük lokmayı, yani Türkiye’yi  yutabilmek için onu nasıl bölük pörçük ederimin hesabı içinde.

Bunun yolu ise Türkiye’yi azınlıklardan ibaretmiş gibi görmekten geçer!

Azınlıklardan oluşuyor diye bilmekten geçer!

Türkiye için  “Azınlıklar Ülkesi”  demek ise, Türkiye’yi küçük küçük parçalara ayırmak isteyişin örtülü ifadesinden başka bir şey değildir.

X

Batılıların  “Türkiye, Türklere bırakılamayacak kadar önemli ve büyük bir ülkedir.”  Demeleri; Türkiye’yi azınlıklara bölerek Türkiye’ye ve Türklere hâkim olmak istediklerinin sözel göstergesidir.

“İstanbul güzel bir şehir ama, bir de Türklerin elinde olmasa!”  diyerek içlerindeki gizli emelleri açığa vurmaları ve İstanbul ismini kullanmaktan ısrarla kaçınmaları; yine yukarıda geçen Türkiye aleyhinde azınlık arayışlarını doğrular mahiyettedir.

X

Yurt içinde ve dışında; her yerde herkesce tartışılıyor Türkiye

Neden olmasın, içtekiler ayırmışken halkı “Türkiyeli” diye?

X

Her şeyden bir şey olduğu gibi, bir şeyden de her şey olur. Yani bir şey çok şeye dağılabilir. Çok şeye ayrılabilir.

İşte AB; bu düşünceden hareketle Bir Şey’i Çok Şey yapmanın  -uzun yıllar-  faaliyeti içinde.

Bu bir şey Türkiye’dir!

AB, Türkiye’yi azınlıklara ayırarak Çok Şey yapmanın sinsi, hain gayreti içindedir.

Şimdilerde AB’nin takkesi düşmüş keli görünmüştür.

1728

Ama bundan artık kaygı duymamakta; Türkiye’de gafletle aşılanmış ilgili, bilgili ve yetkililere (!) bu görüşünü nasılsa benimsetmiştir. Bunun rahatlığı içindedir. Artık baklayı

ağzından çıkarmıştır.

Açık açık Türkiye’nin çok büyük ülke olduğunu söylemekte. Büyük nüfusa sahip bulunduğunu belirtmekte. Türkiye  AB’ye girerse, iktidarı Türklerle paylaşmalarının mümkün olmadığını ve olamıyacağını itiraf etmekte. Bunları çekinmeden yüzümüze karşı utanmadan söyleyebilmektedirler.

X

Ama iyi bilsinler ve akıllarını başlarına alsınlar ki: “Türkiye’de yabancıların anlamakta zorlandığı bir Anadolu mayası var.” (Mustafa Balbay, Cumhuriyet, 18. 10. 2004)

İşte bu, onların bütün istek ve hayallerini kursaklarında bırakacak.

İşte bu, onların yüzlerine bir Osmanlı tokadı gibi  -inşâallah-  tüm hışmıyla inecek.

X

Olanın yeri  “Türkiyeli”

Öpülmez onun kirli eli

Söyleyen kim ise “Türkiyeli”

Adını defterden silmeli

 

“Türkiyeli”lik ne menem

Dile gelir söyleyemem

“Türkiyeli”lik dostlar ne demek?

Vatana vermişken bunca emek

 

Bu vatanda yok ayrılık gayrılık

Uğrunda akar kanlar ılık ılık

Yok bu vatanda karalık sarılık

Varsa yoksa arada sırf ahilik

X

Kim demiş: Türkiye artık bitti tükendi diye!

Verecek tavizi yok Türkün, birkaç türediye

 

Ne niyetle olursa olsun bundan böyle söylememeli:

Kendini bilen, ağza almaz olsun demeyi  “Türkiyeli”

 

729 – 1731

 

 

Önceki İçerikSokaklarımızın Eski Satıcıları (Bölüm2)
Sonraki İçerikPopüler Kültürünüz Ne İse Siz O sunuz -3
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.