Akifname’nin yazarı, müellif, müfessir ve TBMM kurucu üyesi Balıkesir Milletvekili Hasan Basri Çantay anlatıyor:
-Mecliste Akif ile yan yana oturuyoruz. Çantamdan bir kağıt parçası çıkardım. Ciddi ve düşünceli bir tavır ile sıranın üstüne kapandım. Güya bir şeyler yazmaya hazırlanmıştım. Mehmet Akif Üstad ile konuşuyorum.
-Ne düşünüyorsun Hasan Basri?
-Mani olma işim var!
-Peki. Bir şey mi yazacaksın?
-Evet.
-Ben mani olacaksam kalkayım.
-Hayır!.. Hiç olmazsa ilhamından ruhuma bir şey sıçrar!
-Anlamadım.
-Şiir yazacağım da!
-He şiiri?
-Ne şiiri olacak? İstiklal Şiiri! Artık O’nu yazmak bize düştü.
-Gelen şiirlere ne olmuş?
-Beğenilmemiş.
-Ya!
-Üstad bu marşı biz yazacağız.
-Yazalım ama şartları berbat.
-Hayır.. şartları falan yok.. siz yazarsanız müsabaka şekli kalkacak!
-Olmaz. Kaldırılmaz. İlan edildi.
-Canım vekalet buna bir şekil bulacak. Sizin marşınız yine resmen mecliste kabul edilecek. Güneş var iken yıldızı kim arar?
-Peki bir ikramiye vardı?
-Tabii alacaksınız.
-Vallahi almam.
-Yahu latife ediyorum. O’nu bir hayır müessesesine veririz. Siz bunları düşünmeyin.
-Vekalet kabul edecek mi ya?
-Ben Hamdullah Suphi Bey ile konuştum. Mutabık kaldık. Hatta sizin namınıza söz bile verdim.
-Söz mü verdin? Söz mü verdin?
-Evet!
-Peki ne yapacağız?
-Yazacağız.
Tekrar tekrar “Söz verdin mi?” diye sorduktan ve ben kat’i cevapları aldıktan sonra elimdeki kağıda sarıldı, kalemini eline aldı.
Girmeden Tefrika Bir Millete Düşman Giremez
Toplu Vurdukça Yürekler, Onu Top Sindiremez
Akif iki gün tam istiğrak halinde idi. Evde, sokakta, camide, Meclis’te; uyurken, yürürken, yemek yerken İstiklal Marşı’nın yazmakla meşgul oldu. Bu konuda Konya Mebusu Hafız Bekir Efendi Cemal Kutay’a “Akif bir gece, birden uyanır. Kağıt arar. Bulamayınca kalemiyle yer yatağının sağındaki duvara marşın “Ben ezelden beridir, hür yaşadım, hür yaşarım” mısraıyla başlayan kıtasını yazar.
İstiklal Marşı TBMM’nde kabul edilir ve defalarca okunur.
İkinci dönem mebus seçilmez. Sürekli tarassut altındadır. Takip edilmektedir. Karısı İsmet Hanım da hastadır. Ayrıca işsiz ve parasızdır. Abbas Halim Paşa’nın teklifi ile Kahire Üniversitesi’nde göreve başlar. 11 yıl vatanından uzaktadır. Yıllar sonra hem hasta ve hem de artık tahammül edilemeyecek noktaya gelince vatanında ölmek ister. İstanbul’da yine dostu Abbas halim Paşa’nın Mısır Apartıman’ına yerleşir. Sürekli ziyaretçileri vardır hasta yatağında da olsa. Gazeteci Feridun Kandemir en başta gelenidir. Günün birinde Ankara Hükümetinin iki önemli yazarı Hakkı Tarık Us ve Ruşen Eşref Ünaydın’dır. Mehmet Akif sohbetin bir yerinde şöyle diyor hatıralarını yenileyerek;
“-İstiklal Marşı.. o günler ne samimi ve heyecanlı günlerdi. O şiir milletin o günkü heyecanının bir ifadesidir. Bin bir facia karşısında bunalan ruhların ıstıraplar içinde halas dakikalarını beklediği bir zamanda yazılan o marş, o günlerin kıymetli bir hatırasıdır. Onu kimse de yazamaz. Onu ben de yazamam. Onu yazmak için o günleri görmek gerek, o günleri yaşamak lazım. O şiir artık benim de değildir. O milletin malıdır. Benim millete karşı en kıymetli hediyem budur”.
Asım Şakir’in (18 Şubat 1988 Tercüman) Hakkı Tarık Us Akif’e döner ve şöyle der:
-Üstad gaziyle birlikteydim. Sizden sevgi ve sitayişle bahsetti. Güzel sözler söyledi ve hatta dikkat buyurun sözlerime “Kendilerine hissi bir adavetim yoktur. Eğer olsaydı Türkiye’ye dönmesine müsaade etmezdim. İstiklal Marşı’nı da kaldırırdım.
Mehmet Akif yatağından doğrularak dik oturuyor ve Hakkı Tarık Us’a şunları söylüyor:
Mahiyet-i Ruhiyemize Sahip Çıkmak
-Demek öyle.. Hakkı Bey hatırlar mısınız? Biz Gaziyle harp sahalarında ön saflarda beraber gezdik, beraber yürüdük. Meclis’te kendilerini sonuna kadar destekledik. Bu böyle iken Gazi Hazretlerinin adavet kelimesini telaffuz etmesine hayret ettim. Beni memlekete sokmayabilirlerdi. Lutfettiler. Kendilerine minnettarım. İstiklal Marşı’na gelince onu kimse kaldıramaz. Nasıl kaldırılır ki Mecliste ilk okunduğu gün Tunalı Hilmi hariç herkes ayakta dinledi. Kendileri de dahil. İstiklal Marşı bir daha yazılamaz. Kimse de bir daha İstiklal Marşı’nı yazamaz. Allah bu millete bir daha İstiklal Marşı yazdırmasın.
Söz konusu günde oturumu Mustafa Kemal Paşa yönetiyordu. İstiklal Marşı hakkında da şöyle konuşmuştu o gün:
-Bu marş bizim inkılabımızı anlatır. İnkılabımızın ruhunu anlatır. İstiklal Marşı’nda istiklal davamızı anlatması bakımından büyük manası olan mısralar vardır. Benim en beğendiğim parçası da budur. “Hakkıdır hür yaşamış bayrağımın hürriyet/ Hakkıdır hakka tapan milletimin İstiklal” Benim bu milletten daima hatırlanmasını istediğim vecizeler işte bunlardır. İstiklal Marşı’nın bu parçası asırlar boyunca söylenmeli ve bütün yar ve ağyar anlamalıdır ki Türk’ün her şeyi hatta en mahrem hisleri bile tehlikeye girebilir, fakat hürriyeti asla. Bu parçayı her zaman tekrar ettirmek bunun için lazımdır. Bu demektir ki efendiler Türk’ün hürriyetine dokunulamaz.
İstiklal Marşı milli bir mutabakat metnidir, bir tefekkürdür. Mehmet Akif Ersoy da iki asrı birden yaşamış, önemli bir mütefekkir, bir diplomat, bir sanatçı, bir aile babası, bir akademisyendir. Ayrıca Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Burdur Milletvekili olarak kurucu üyesidir.
Ulusal Marşlarda Vatan, Mukaddesat ve Ümit
Devrimlerin zaman dilimi apayrıdır. Psikolojisi de, siyasi algısı da günün şartları içinde değerlendirilmelidir. Söz konusu devirde İstiklal Marşı’nın eleştirenler oldu. Yeni bir marş yazılmasını isteyenler bulundu. İstiklal Savaşı Kahramanı Kazım Karabekir Paşa da eleştirilerde bulunarak askeri yürüyüş marşı gibi bir marş yazdı ve besteledi.(31 Mayıs 1922 günlü notları) Karabekir Paşa’nın İstiklal Marşı’nı eleştirmesi bana göre diğer eleştireler gibi haksızdır. Ancak bu haksızlık onun askeri alandaki kahramanlığını, mücadelesini küçültmez. Akif’e ve İstiklal Marşı’na eleştirilerden bir başkası da devrinin en ünlü şairlerinden Necip Fazıl Kısakürek’e böyle bir teklif gittiğinde, sanatçı Büyük Doğu Marşı’nı yazdı. (8 Ekim 1943)Bu iki örnek ve yarışmalara katılan 724, finale kalan 7 şiir dahil İstiklal Savaşı’nın ruhunu, heyecanını ve vicdanını en iyi terennüm eden Mehmet Akif Ersoy’un yazdığı İstiklal Marşımızdır(12 Mart 1921). Bugün İstiklal Marşımızı bütün yürekler içine sindirmiş ve benimsemiş, ilk günkü gibi heyecan duymaktadır.
Bağımsız bütün ülkelerin birer ulusal marşı vardır.
En son kabul edilen marşlar Kosova’da Europe No İyrics adıyla(2008), Türkmenistan’da Bağımsız, Tarafsız Türkmenistan Devlet Marşı(2008) ve Afganistan’da Milli Surud(ulusal marş) ismiyle söylenmektedir. İspanya’da Kraliyet Marşı (1770) olarak kaydedilmiştir. Güney Amerika’daki ulusal marşların tarihi eski olanları; Peru (1821),Uruguay (1848), İskandinavya’da Norveç( 1864), Uzak doğuda da Filipinler’in ulusal marşı 1898 yılında kabul edilmiş.
Cezayir Fransız işgalinden kurtulunca Kassaman (Sözümüz) 1962’de söylenmeye başlandı. İtalya’da IlCantoDeglsİtaliani’de iki ayrı dönem var; Birincisi 1946 (de facto), ikincisi 2004 (de jure). Hollanda’da ise Wilhelmus 1568 yılında yazılmış, 1932 senesinde kabul edilmiş. Tayvan’da da Son MinChul ile aynı durum söz konusu;1937 (de facto) ve 1943 (de jure).
Güney( 1948) ve Kuzey Kore’de(1947) ulusal marşın adı Vatanseverlik Şarkısı. Japonya’da Kimigayo Majestelerin Hükümdarlığı olarak belirtiliyor. Yeni Zelenda milli marşının adı Yeni Zelendayı Tanrı Savunsun. Bu marş 1940 yılına kadar İngilizce ilahi olarak söylenirken, 1977’de maari versiyonu olarak ulusal marş ilan edilmiş. Moldova’da adı ise Dilimiz(MimbaNoastru) olmuş (1994). Lihtenstayn ulusal marşı Genç Ren Üzerinden Yukarı(1963) olarak dikkat çekiliyor. Letonya’da ise adı Tanrı Letonya’yı Korusun(1920). Adını çoğu kimsenin duymadığı Kribati’nin milli marşına(1979) Ayağa Kalk Kribati adıyla işaret ediliyor.
Bu isimlere son birkaç örnek daha vermek istersek:
Macaristan(1844) ve İzlanda’da(1944) milli marşlar ilahi olarak söylenirken Çek Cumhuriyeti’nde(1918) Evimi Nerede-Kdedomovmuj?, 1949’de geçici, 1982’de resmi, 2004’de anayasal kabul edilen Çin Halk Cumhuriyeti’nde Gönüllüler Marşı, Myanmar’da Dünyanın Sonuna Kadar-Kaba MaKyei(1948), çoğu kişinin ismini bile duymadığı Bhutan’da Şimşek Ejderha Krallığı(1953), Benin’de Yeni Bir Gün Şafağı( 1960) ve Bengladeş’te milli marşın adı Altın Bengalim(1972).
“İkinci Uyku ne Dehşetli Bir Ölümdür Düşünün”
Milli marşlar genelde ulusal toplumu anlatması ve yansıtması, halkın kabullenmesi ve heyecanlanması, tasarı ve plan, sözcükler, tümce kuruluşları, düşünce anlatımı, metin doğrultusu ve tonlaması, yinelemeler ve imla ile değerlendirilir. Ülkelerin kendilerine seçtiği tanrı ve yaşadığı kahramanları kutsayıcı, övme ve yüceltme olarak yansıtılıyor. Milli marşlar aynı ülkenin insanlarını, toplumunu bayrak, değerler, örf ve geleneklerle onları birleştiren, dayanışmaya iten bir simge olarak da anlatılabiliyor, ayrıca diğer ülkelerde bu marşlarla temsil ediliyorlar. Örneklere geçecek olunursa. İngiliz (Birleşik Krallık) Ulusal Marşı(1745)bir zafer sonrası yazılmış ve daha sonra çoğu ülkeye örnek olmuş bir marş. Şöyleki:
Tanrı Korusun iyi yürekli Kraliçemizi,
Uzun ömürler soylu Kraliçemize!
Tanrı Kraliçeyi korusun.
Yengin kılsın O’nu,
Mutlu ve şanlı,
Başımızdan eksik etmesin.
Tanrı Kraliçemizi korusun!
Tanrım en seçkin yetenekleri elindeki,
Ona bağışla gönülden kucaklar dolusu.
Uzun yıllar başımızdan eksiltmesin diye,
Savunsun diye yasalarımızı,
Ve haklı kılsın diye bizi,
Tüm yüreğimiz ve sesimizle haykırmak için,
Tanrı Kraliçeyi korusun!
Ey tanrım ayağa kalk;
Darmadağın et düşmanlarını,
Serilsinler toprağa,
Politikalarını karıştır,
Hilelerini hüsrana uğrat!
Sende bütün umudumuz,
Tanrım hepimizi kurtar.
Güç Kaynakları ve İlhamlar
Avusturya bu marştan etkilenmiş. HaydenLondra’dan Viyana’ya döndüğünde milli marşlarını yazıyor. Bu ve bazı marşların çoğu ilahi formatındadır. Tanrıya yakarış sözlükleridir. Halk için yazıldığından kelimeler anlaşılır biçimde özellikle seçilmektedir. Toplum düşmanını yenen, ordunun başındaki kralı yüceltiyor. Çünkü İskandinav ülkelerinden gelen(Vikingler) saldırılara karşı kral veya kraliçe İngiliz halkını koruyor. Onlar da marşlarıyla dua ediyorlar, ilahi gibi söylüyor, dualarla yakarıyorlar. Bu aynı zamanda inancına, ulusallığa bağlılık ve vatanperverlik olarak algılanıyor. İngiliz milli marşı dua ile başlıyor öylece de sona eriyor. Muhatabı da Kraliçe.
Almanya Milli Marşı’ndan örnek verecek olursak, o da şöyle;
Birlik, hak ve özgürlük,
Alman vatanı için,
Kardeşçe, yürekle ve el ele,
Bu uğurda çaba gösterelim!
Birlik, hak ve özgürlük,
Mutluluğun simgesi,
Bu mutluluk içinde parla,
Parla Alman vatanı!.
Tercüme edilirken sanırım temaya dikkat ediliyor, duyarlılık gösteriliyor. Eksik olsa bile esasa taalluk eden hususlarda eksiklik olmasa gerek. Dolayısıyla Alman Milli Marşı da birlik beraberlik, özgürlük, hak, hukuk, mutluluk için vurgu yapılıyor.
Düşünebilen Kafalar
Alman Marşı esasında bir Alman şarkısıdır(1841). Prof. Dr. AugustHeinrichVonFallersleben(1798-1874) Almanya içindeki savaşlardan yılmış biri. Ülkedeki yönetimlerin ayrılığından şikayet ediyor. Beraber olsunlar istiyor. Yöneticileri eleştiriyor. “Politik Olmayan Şarkılar”da biraz da politika yapıyor. Hatta cesur şeyler söylüyor. Vatanında mutsuz ve huzursuz olduğunu anlatıyor çatışmalardan dolayı. Almanya’yı sevgilisi olarak görüyor. Eyaletlerle değil, tek vatan olarak ülkesinin yönetilmesini istiyor. Bittabi sosyal yapıya da dikkat çekiyor. Yeni bir savaş istemiyor. Ancak bu eleştiriler ülkesini terk etmek durumunda bırakıyor kendisini. Vatandaşlıktan atılıyor. 6 yıl kaçak geziyor. Ancak bir afla(1848) Almanya’ya dönebiliyor. Hristiyanların ilahilerinde kadın, şarap ve şarkılar önde oluyor. Kadın Hazreti Meryem’i simgeliyor. Şarap onlar için kutsal bir içecek. Şarkılar da ilahilerle örtüşüyor. Alman ulusal marşı 1922’de kabul ediliyor Fallersleben’in şiiriyle. 1952 yılından bu yana da ilk üç kıtasıyla söyleniyor.
Ulusal marşlar vatan aşkı, özgürlük,hak ve kutsal değerler, birlik ve beraberliği içeriyor. Ortak duygu vatan aşkı, özlem ortak duygu olarak beliriyor.
Günümüzün tek süper güç ülkesi ve devleti olan Amerika Birleşik Devletleri Milli Marşı’nın dizelerinde de şunlar var;
Bir Süper Güç Var
Pul pul yaldızlı sancak,
Ah!.. Söyle, görebiliyor musun şafağın ilk ışıklarında?
Alacakaranlığın son pırıltıları içinde ölesine övünçle selamladığımızı,
O tehlikeli kavgada kalın çizgileri ve parlak yıldızlarıyla,
Tabyalar üzerinden görkemli dalgalanışını izlediğimizi!
Ve roketlerin kızıl ışığı havada patlayan bombalar,
Kanıtladılar tüm gece, bayrağımız hala oradadır.
Ah!.. söyle pul pul yıldızlı sancak hala dalgalanıyor mu?
Toprağı üzerinde özgür insanların ve vatanı üzerinde yiğitlerin,
Kıyıda, denizin sisleri içinden belli belirsiz görülen,
O kıyı ki orada düşmanın böbürlenen ordusu son derece sessizlik içinde yatmaktadır!
Cerulo(1993) yaptığı bir araştırmada Türkiye ve Ekvator Milli Marşlarnın çok sembollü ve süslü marşlar olduğunu ortaya çıkarıyor. En sade ise İngiliz Milli Marşı olduğunu savunuyor.
Ulusal Marşlarda kelimelere anlam yükleniyor. Mehmet Akif Ersoy’da bu husus çok barizdir. “Korkma” kelimesi bir ayetin işareti ve başlangıcıdır. Mehmet Akif konusunda yapılan çalışmalara bakıldığında yayınlanan tebliğlerin çoğunda bu özellik öne çıkar.
İnmemiştir Hele Kur’an, Bunu Hakkıyle Bilin
Ne Mezarlıkta Okumak, ne de Fal Bakmak İçin
İnsan irade ve hürriyetine bakışı, islam coğrafyasına ve Türk dünyasına etkisi(Muhammet Hüseyin Şehriyar, Mirza ElekberSabir ve Bahtiyar Vahapzade, hatta Necip Fazıl’da), uzlaşma kültürü, eğit bilimsel göstergeler, hikmet cephesi, yalnızlığı, dil ve üslubu, kader meselesindeki irade ikilemi, yaratıcılığında Türk Zafer Tarihi ve istiklal duygusu, milli mücadeledeki kamuoyunu oluşturmasındaki gayretleri, insancıl dünya görüşü, hicvi, kadını, aileyi, fakirliği ve yoksulluğu anlatması, tarikat ve medreselere bakışı, ıslahatçı gücü, İslam coğrafyasının geri kalmışlığındaki felsefi algısı, batının ilerlemesindeki değerlendirmeleri, toplumda ruhi değişimler, Kur’an tercümesi, ulus devlet anlayışı, spor ve gençlik ideali, yenilenme arayışı, giyim kuşama bakışı, devlet bütünlüğüne duyarlılığı, yayıncılığı, müellifliği, temel inanca bakışı, uygarlık anlayışı, emperyalizme, batıya ve doğuya tavrı, eşyaya hakikati öğretmek cehdi, ideal insan tipi öngörüsü, milli birlik şuuru, değerler dünyası, amaçta sanat araması, hataların nereden kaynaklandığını keşfetmesi, hayatı okuyuşu, dil ve kimliği, ıslah çabası, batılılaşmak, ırkçılık, tefrika, kültür ve ahlak yozlaşmasına yaklaşımı, umumi alanda denge kurması, neme lazımcılığa, taassuba, geri kalmışlığa, cahilliğe, tutuculuğa, hurafeciliğe dikkat çekmesi, sıratımüstakim yolundan sürekli yürümesi, vahdeti temini, evrenin ahengine ve çalışma disiplinine uyması, tarihi iyi bilmesi, konjonktürü titiz takip etmesi, düşmanı çok iyi tanıması, nesillere aktarılacak gezici bir mesaj taşıyıcı olması, vatanı ve dünyayı insan temalı olarak görmesi, ülkesi ve insanı için derin sancılar içinde olması, duygu birliği sağlaması hemen akla gelebilecek hususlardır. Uzakta birinin kalbi incinse içinde hissederdi. Mazlum ve mağdur, yersiz ve yurtsuz insanların hep yanındaydı.
İşte bunun için de taklitten uzak, yeniliğe açık, milleti için her türlü fedakarlığı yaparak Türkçeyi yüceleştiren Safahat Şairi Mehmet Akif Ersoy’un yazdığı İstiklal Marşı aynı zamanda İslam Coğrafyasının bir manifestosudur.
Koca Akif günümüzü şöyle aydınlatıyor bir deyişiyle;
Bulunca kendine bir yer, doyunca kör boğazı,
Kapandı gitti, bakarsın ki nekbetin ağzı,
Fakat sen öyle değilsin, senin yanar çiğerin,
Vatan deyip öleceksin, semada olsa yerin!
İstifade Edilen Kaynaklar
1. Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Mehmet Akif Ersoy Uluslararası Sempozyumu Tebliğleri-2 cilt Burdur 2006
2. Yrd. Doç. Dr. Filiz İlknur Cuma/ Selçuk Üniversitesi Alman Filolojisi
3. Yrd. Doç. Dr. Nazlı Gündüz/ Selçuk Üniversitesi İngiliz Filolojisi
4. Taha Akyol/ Hürriyet 02 şubat 2016
5. Yrd. Doç. Dr. Necmettin Turinay Mehmet Akif, Türkiye’de Modernleşme ve Gençlik/ TOBB Yayını
6. Mehmet Akif Ersoy Fikir ve Sanat Vakfı Arşivi