Türkiye Nasıl Bir Cumhurbaşkanı Arıyor?

96

Adına Türkiye dediğimiz bu topraklar yüzyıllardır “iktidar savaşları” yaşıyor. Ancak bu savaşların ne
halkla ilgisinin olduğu ne de halka bir faydasının bulunduğunu bir türlü
göremedik.

 

Yine bu bahsi geçen “iktidar
savaşları”
kapsamda seçimlere bir yıldan fazla süre olmasına rağmen
ülkeyi bundan sonra kim / kimler yönetecek tartışması ve bununla birlikte
hazırlığı başlamış durumda.

 

Bunun en önemli nedeni, ülkeye hâkim olan “görünmeyen güç” ve onların uluslararası
işbirlikçilerinin işlerini şansa (!) bırakmak istemeyişleridir.

 

Her şeyden önce unutmamalıyız ki; bu toprakların üzerindeki Türk hâkimiyeti
yok edilmek istenmektedir. Nihai hedef, Türkleri yeniden Asya bozkırlarına
sürmektir. Konuyu bunu baz alarak değerlendirmeye başlamak gerekir.

 

Bunun için her türlü anayasal ve yasal mevzuat oluşturulmaya
çalışılmaktadır. İttifakların ağzındaki “Yeni
Anayasa”
baklası bu nedenle ıslatılmaya ve yine ittifaklar tarafından “Edirne-İmralı-Diyarbakır
Üçgeni”
kurulmaya çalışılmaktadır. Bu sebeple devletin işleyişini
sağlayan yargı ve bürokrasi dumura uğratılmıştır.

 

Örneğin demokrasiler açısından bir garabet teşkil eden siyasi partiler
yasası ile genel başkanlara tek başlarına partilerini yönetecek yetkiler
verilirken bu yetmemiş olacak ki, “seçilmiş
Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi”
ne geçilerek TBMM adeta devre dışı
bırakılmış ve bir kişi üzerinden koskoca Türkiye’nin kontrolünün sağlanması
yoluna gidilmiştir. Bunlar halkın dikkate alınmadığı uygulamalardır.

 

Hep birlikte izliyoruz ki, bu durum Türk Milletinin aleyhine sonuçlar
doğurmaya başlamış olup sürdürülebilirliği mümkün gözükmemektedir.

 

Bu devlet bir Türk devletidir. Devletin arkasında ki, millette Türk
Milletidir. O sebeple yaşanan olaylar ve gelişmeler bize devletin ve milletin
yaşamsal sıkıntılar içinde olduğunu göstermektedir.

 

Ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik sorunlar çok ağır olsa da esas
dikkate alınması gereken husus; milli, manevi ve ahlaki çöküş içinde
bulunduğumuzdur.

 

Ekonomik sorunları kısa ve orta vadede çözmek veya çözüme yaklaştırmak
mümkündür. Ancak milli, manevi ve ahlaki çöküşün önlenebilmesi ise doğru
tedbirler alınmak suretiyle bir kaç nesil sürebilecek bir hadisedir.

 

Türk Milleti, bunları görmek, bilmek ve tedbirlerini almak zorundadır.
Aksi halde daha zor günler yaşaması kaçınılmazdır.

 

Hepimiz biliyoruz ki, ülkemizin sorunlarını çözmek ancak siyaset yolu
ile mümkündür. Türk Milleti ise sadece mazeret üretmekte ve dünyanın bu en zor
işinden uzak durmaktadır.

 

Bugün siyaset sahnesinde gördüğümüz figürler, söylemlerine ve
eylemlerine bakarak diyebiliriz ki, Türk Milletine karşı iyi niyetten yoksun ve
samimiyetsiz insanlardır.

 

Bugün “görünmeyen
güç”
ve onun uluslararası işbirlikçileri karşımıza ikili bir
ittifaktan oluşan partiler gurubunu çıkarmıştır. Merkezi idare ve yerel
yönetimler bu partiler tarafından paylaşılmıştır. Bu paylaşım ile birlikte adı
geçen ittifaklara mensup partilerin birbirlerinden pek bir farklarının olmadığı
Türk Milletince anlaşılmış ve görülmüştür.

 

Yani Türk Milleti iyice çaresizliğe düçar olsun, gençler ve yetişmiş
insanlar ülkeyi terk etmeyi düşünsün, göçlerle nüfus ve kültür yapımız
değişsin, borç batağı ile bir kuru ekmeğe muhtaç kalalım diye bu ittifaklar ve
bunların perde arkasında olanlar uzun zamandır adına “tahterevalli siyaseti” diyebileceğimiz bir politikayı
uygulamaya koymuşlardır.

 

Bu nedenle halk, kendini kimin ve nasıl yöneteceğine dair büyük
kaygılar taşımakta ve gelecekten umudunu iyice kesmiş bulunmaktadır. Türk
Milleti, önümüzdeki yıl yapılacak olan seçimlerin ortaya çıkartacağı tablodan
ümitsizdir.

 

Yapılan kamuoyu araştırmaları bahsettiğimiz sebeplerden dolayı
seçmenin %20 ila %35 arasında kararsız olduğunu veya seçimi protesto etmeyi
düşündüğünü ortaya koymaktadır.

 

Türk Milleti Çaresiz Değildir!

 

Nasıl ki, onca imkânsızlık ve parasızlık ile bir “Kurtuluş Mücadelesi” başlatılmış ve sonuç alınmış ise
yeniden kısıtlı gibi görünen imkânlarla birlikte bir “Demokrasi Mücadelesi” verilerek Türk Milletinin makûs
talihi bir kez daha yenilebilir ve yenilmelidir de!

 

Bu işin hiç bir mazereti olamaz… Unutulmamalıdır ki, Süleyman Demirel‘in dünya
politikacılarına vizyon katan “Siyaset
için 24 saat çok uzun bir zamandır”
sözü bize yol haritamızın nasıl
olması gerektiğine dair ip uçları vermektedir.

 

Yapacağımız şey; vatan ve milliyetsever, Atatürk’ün ortaya koyduğu
ilkelere yürekten bağlı, Cumhuriyetçi, Türk Milletinin her derdini samimiyetle
kucaklayan, yerli, milli, bağımsız ve bağlantısız (Türk Milleti dışında yerli
ve uluslararası güçlere bağlı olmayan) bir adayı yüz bin imza toplayarak aday
yapmak ve onu seçtirebilmek için var gücümüzle çalışmaktır.

 

Onun için bugüne kadar olduğu gibi kimseye koltuk değneği olmaya gerek
yoktur!

 

Unutmayın! Bir kişiyi değiştirdiğiniz zaman değil doğru kişiyi
seçtiğimiz zaman düzlüğe çıkmaya başlayacağız…

 

Eğer yeniden milli bütünlüğü arzu ediyorsak, karnı tok sırtı pek bir
millet olmak istiyorsak, hukukun üstünlüğünü ve yargı bağımsızlığını
özlediysek, vatanımızı vatan kaçkınları ile paylaşmak yüreğimizi acıtıyorsa ve
nihayetinde çocuklarımıza ve torunlarımıza Türkiye’yi bir ve bütün olarak
bırakmayı düşünüyorsak; kirli tuzaklara düşmeden, aradığımız şartları taşıyan
Cumhurbaşkanı adayımızı Türk Milletinin önüne getirmek zorundayız…