‘Türkiye, kalkınmak için nükleer enerjiden yararlanmalıdır.’

87

 

 

GİRİŞ:

13 Mart 2014 tarihli gazetelerde yer alan haberlerden kısa bir özet:

*Dünyada 31 ülkede 400’den fazla nükleer reaktör faaliyet gösteriyor.

*15 ülkede 72 yeni santral inşa ediliyor.

*Dünya elektriğinin yaklaşık % 12’si nükleer enerjiden elde ediliyor.

*Dünyada toplam nükleer enerji kapasitesi 370.000 megawat.

Japonya’da, Fukuşima’da yaşanan nükleer felaketin üzerinden tam 3 yıl geçti. Aradan geçen zamanda hangi noktaya gelindiği incelendi.

Üç yıl boyunca nükleer enerjiyi hemen hemen hiç kullanmayan Japonya, bugünlerde nükleere dönüş sinyalleri veriyor. 2010 yılında elektriğinin % 31’ini nükleer enerjiden sağlayan Japonya, Fukuşima7nın ardından nükleer santralleri devre dışı bırakarak ithal doğalgaz ve kömür gibi yakıtlara yönelmişti. Ancak ithal yakıtların ülke ekonomisi üzerindeki baskısı, Japonları zorluyor.

Ülkede elektrik üretimi mâliyetinin 2012 yılında 2010’a kıyasla 30 milyar dolar daha pahalı olduğu, bunun da % 41’lir bir yükselmeye karşılık geldiği vurgulanıyor.

Peki! Türkiye’mizde durum nedir?

Bu sorunun cevabını konunun en yetkili uzmanı Prof. Dr. Emin Özbaş’tan alıyoruz.

İyi okumalar…

Oğuz Çetinoğlu: Hocam, sorulara geçmeden önce; kalkınma, enerji ve elektrik enerjisi konusunda genel bir değerlendirme lütfeder misiniz?

Prof. Dr. Emin Özbaş: Refah ve kalkınmanın itici gücü olan enerji bütün ülkeler için çok önemlidir. Biririncil enerjiye ilaveten, unutmamamız gerekir ki, ikincil enerji olarak elektrik de sanayinin, modern ve kaliteli hayatın, hizmet sektörünün, bilim ve teknolojik gelişmenin… ve benzeri. gibi birçok sektörün en fazla ihtiyaç duyduğu enerji formudur.

Çetinoğlu: Meseleye Türkiye’miz açısından bakıldığında durum nedir?

Prof. Özbaş: Yerli kaynaklardan, ekonomik olarak üretilebilecek elektrik enerjisi göz önüne alındığında, Türkiye’nin birincil enerji varlıklarının hepsi devreye sokulsa bile, ihtiyacı karşılamada yetersiz olacağı bu alanda çalışan bilim adamları, ihtsas sahipleri ve Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığınca bilinmektedir. Dünyanın halihazır ilk 20 ekonomisi içinde olup da ilk 10 ekonomisi içerisine girme iddiasında olan Türkiye’nin bu problemi çözmek icin önemli seçeneklerden biri olan nükleer enerji konusunda, önümüzdeki 16 sene içinde 20.000 MW lık bir kurulu gücü devreye sokması icin çaba sarfetmesi enerji darboğazını aşmada faydalı olacaktır. Petrol ve doğalgaz zengini olmasına rağmen 10 tane yeni reaktör inşasına başlayan komşusu Rusya Federasyon’u ile 29 reaktör inşasına başlayan Çin’i iyi incelemelidir.

Çetinoğlu: ‘Türkiye’nin nükleer enerji santralleri (NES) üzerine eğilmesi gereklidir.’ diyorsunuz. Faydalarından da söz eder misiniz?

Prof. Özbaş: İleri teknoloji olan nükleer teknoloji, Türkiye’ye yüksek ve hassas teknolojinin girmesine. yerli sanayinin hem yurt içinde hem yurt dışında rekabet gücünün artmasına, ülkede iyi kalite ve yüksek düzeyli insan gücü yetişmesine sebep olur.

Çetinoğlu: NES ile ilgili tehdit algılamaları var…

Prof. Özbaş: Nükleer teknolojinin dünyadaki durumu ve radyasyon riski ile çevre yönünden etkilerine baktığımızda;  nükleer teknolojiyi özümseyip de kalkınmayan ülke yoktur.

Çetinoğlu: Ülkemizde elektrik enerjisi ihtiyacı hangi kaynaklardan karşılanıyor?

Prof. Özbaş: Yerli kaynakların talebi karşılamada yetersiz olması sebebiyle 2011 yılında enerji arzının  % 72’lik bölümü ithalat ile karşılanmıştır. Fosil yakıtlardan; doğalgazın % 98′ si, petrolün % 91′ i ve kömürün % 20′ i dışarıdan ithal edilmiştir. Sadece doğal gaz incelenirse, 2012 yılında ithal edilen doğalgazın yaklaşık % 58’i Rusya’dan, % 19’u İran’dan, % 9’u Azerbaycan’dan ayrıca sıvılaştırılmış olmak üzere % 9’u Cezayir ve % 5’i Nijerya’ ile spot marketten temin edilmektedir. 2012 yılında yapılan enerji ithalatına 61 milyar Dolar ödenmiştir.

Çetinoğlu: Müthiş…

Enerji tüketimi kalkınmışlık belirlemelerinde önemli bir kriter olarak kabul ediliyor. Ne durumdayız?

Prof. Özbaş: Türkiye’de kişi başına düşen birincil enerji ve elektrik enerjisi göz önüne alındığında her ikisinde de dünya ortalamaları civarına ancak son yıllarda yaklaşabildiği görülecektir. Türkiye’de 2008 yılında yıllık birincil enerji tüketimi kişi başına 1463 kep, elektrik enerjisi tüketimi ise 2162 kw/saattir. Dünya ortalaması ise 1539 kep ve 2300 kw/saattir. Ancak 2011 yılında dünya ortalamasını geçerek 1548 kep ve 2490 kw/saat olabilmiştir, Hala komşularımız Yunanistan, Bulgaristan, Ukrayna, Rusya ve Azerbeycan’dan düşüktür. Hem birincil enerjide hem de elektrik enerjisinde OECD ülkeleri içinde Türkiye sonuncudur. Türkiye’nin artan nüfusunu da göz önüne alarak sürdürülebilir bir ekonomik büyüme elde edebilmesi için enerji çok daha büyük bir önem arz etmekte ve enerjiye olan ihtiyaç daha da artmaktadır.

Elektrik enerjisi talep artışı, öteki enerji türleri talebinden çok daha fazla olduğu için dünyada elektrik enerjisi daha çok üretilip tüketilmeye başlanmıştır. 2013 yılında hem elektrik hem de doğal gaz talebindeki artışda Türkiye Çin’den sonra dünyada ikincidir. Yirminci asrın ikinci yarısında , ekonomik gelişme düzeyi ile ilgili kriterlerden biri de ülkelerde kişi başına tüketilen elektrik enerjisi olmuştur. Başka bir deyişle kişi başına düşen elektrik tüketimi ülkelerin gelişmişlik düzeyinin de bir göstergesidir.

Çetinoğlu: Gelecekle ilgili projeksiyonlara da bakabilir miyiz Hocam?

Prof. Özbaş: Türkiye’de elektrik enerjisi üretiminin, 2020 yılında yüksek senaryoya göre 499 milyar kw/saate (499TW/saat), düşük talep senaryosuna göre ise 406 milyar kw/saatee (406 TWh) ulaşacağı beklenmektedir. 2011 yılı itibariyle kurulu gücümüz 52.911,1MW(Mega Watt) ve elektrik üretimimiz 229.395,1 milyar kWh(kiloWattsaat), tüketimimiz ise 230.306.3 milyar kWh olmuştur. Halihazırda aradaki fark elektrik ithalatı ile karşılanmıştır.. 2020 yılına kadar en düşük talep senaryosuna göre yukarda belirtilen 406 milyar kWh ‘e ulaşabilmek için Turkiye bütün yerli fosil yakıt rezervlerini ve hidroliğin ekonomik olan kısmının tamamını hemen devreye soksa buna ilaveten diğer yenilenebilen enerjilerin ekonomik ve teknolojik olanlarını da devreye soksa, elektrik ihtiyacının tümünü kendi öz kaynaklarından karşılaması mümkün değildir.

Çetinoğlu: Bu bilgilerin yorumunu da yapar mısınız?

Prof. Özbaş: Yerli kaynaklardan, Türkiye’nin ekonomik olarak (dikkat edilmesi gereken nokta: burada, potansiyelden bahsetmiyoruz) üretebileceği en fazla elektrik enerjisi hidrolikten 130 milyar kw/saat/yıl, linyitten 125 milyar kw/saat/yıl, taş kömüründen 15.7 milyar kw/saat/yıl rüzgâr ve jeotermalden 50 milyar kw/saat/yıl olmak üzere toplam 320 milyar kw/saat/yıl’dır.

Alt ve üst senaryolara göre 2020 yılı için öngörülen rakamlar göz önüne alındığında açık çok büyüktür, hele 2030 yılı göz önüne alınırsa açık çok çok daha büyüktür. Artan elektrik enerjisi talebini karşılayabilmek için ithal doğalgaz, kömür veya petrol ürünü fuel-oile ağırlık verilirse çevre problemlerini de beraber getirecektir. 1992 yılında Rio’da Birleşmiş Milletler Teşkilatı Çevre ve Kalkınma Zirvesinde imzaya açılan ‘İklim Değişikliği Çevre Sözleşmesi’ni, gelişmiş ülkeler arasında değerlendirildiği ve sera gazı salımlarını indirme yükümlülüklerini yerine getiremeyeceği için imzalamayan Türkiye; 24 Mayıs 2004 tarihinde imzalayarak taraf olmuştur. 1997’de Kyoto’da yapılan zirvede kabul edilen Kyoto Protokolü ülkelerin sera gazı salımlarını 1990 seviyesinin % 5,2 altına indirmeleri şartını getirmiştir. İklim Değişikliği Çevre Sözleşmesi’ni imzalayarak taraf olan Türkiye özellikle daha da ağırlaştırmamak için çevre konusuna çok dikkat etmek mecburiyetindedir.

Çetinoğlu: Çözüm önerileriniz nelerdir?

Prof. Özbaş: Yakın gelecekte bile ithalatı azaltabilmek için elektrik enerjisi üretiminde ekonomik olan hidrolik kapasite, yerli fosil ve diğer yenilenebilir enerji kaynakları süratle devreye sokulmalıdır. Anlaşmaları yapılan Akkuyu ve Sinop nükleer santrallerının belirtilen sürede devreye girmesi için ilerde çıkacak muhtemel engellerin ortadan kaldırılmasına yönelik tedbirler şimdiden ele alınmalıdır.

Çetinoğlu: Ülkemizin nükleer enerji hammaddesi olan uranyum rezervlerimiz hakkında bilgi verir misiniz?

Prof. Özbaş: Uranyum rezervimiz 9.129.000 tondur. Toryum Rezervi ise Hindistan’dan sonra dünyada ikinci olup 380.000 tondur. Ne var ki tenörü düşük olup ancak içindeki nadir toprak elementlerinin eldesi için kurulacak üretim tesisin artıklarından toryum elde edilirse ekonomik olabilecektir. Şu anda toryumdan faydalanılan bir ticarî reaktör yoktur. Ayrıca, toryum fisil değil fertil bir elementtir. Nükleer santrallerde direkt yakıt olarak kullanılmaz fakat belli bir reaksiyonla toryumdan üretilen U-233 yakıt olarak kullanılır.

Dünyada uranyum rezervi en yüksek olan ülke birinci sırada kardeş ülke Kazakistan’dır. Özbekistan’da uranyum rezervi yönünden dünyada 6. sıradadır.

Çetinoğlu: Nükleer enerji konusundaki potansiyelimiz nedir?

Prof. Özbaş: 1956 yılında Türkiye Atom Enerji Komisyonu’nu kurup erken çalışmalara başladığında Güney Kore’ savaştan yeni çıkmıştı. Bu gün iki tip reaktör teknolojisine birden hâkim olan Güney Kore, geliştirdiği yeni nesil reaktörleri ülkesinde kurduğu gibi dış ihalelere de girmektedir. Teknolojinin ilk sahiplerinden biri olan ABD’ne reaktörün en önemli komponenti olan kazan (pressure vessel)  sattığı gibi Çin ve diğer ülkelere de büyük komponentleri satmaktadır. Diğer bir örnek de bizimle 1950’lili yıllarda Atom Enerji Komisyonu’nu kuran Hindistan, Kanada’dan aldığı ilk reaktörden sonra reaktör teknolojisine hâkim olmuş ve geliştirerek 20 reaktör devreye sokmuştur. Halen de 6 reaktör inşa halindedir.

Nükleer güç santralleri konvansiyonel kömür santralleriyle ekonomik olarak rekabet edecek düzeydedir. Her ne kadar ülkelere ve yıllara göre, nükleer teknoloji satan firmalar arası rekabet şartları değişse de, genellikle birim enerji maliyeti yönünden kömür santralleri ile rekabet edecek düzeyde olduğu mevcut verilerle ortaya konmuştur. Diğer ülkelerde olduğu gibi Türkiye için mukayeseli fiyat bildirmek dördüncü teşebbüse kadar mümkün değildi. Her ne kadar nihai pazarlıklar yapılmamış olsa da 1998 yılında nükleer santraller için 3 konsorsiyumun TEAŞ’ın açtığı ihaleye verdikleri tekliflerde ilk fiyatlar Tablo 1’de görülmektedir.

Tablo 1: TEAŞ’m Açtığı İhaleye Verilen Tekliflerdeki İlk Fiyatlar

 

Teklif

Alternatif

Teklif Miktarı

US$

Nükleer Güç

(MWe)

Birm Fiyatı

(US $/kW)

Birim Fiyatı (Cent/kWh)

NPI

Alternatif-1 (Ana teklif)

2,393,000,000

1482(bir ünite)

1615

2.56

 

 

 

Alternatif-2

4,480,000,000

2964(iki ünite)

1511

2.28

AECL

Alternatif-1)

2,571,637,552

133 9(iki ünite)

1920

3.3

Alternatif-1

2,423,622,988

1339(iki ünite)

1810

3.3

Alternatif-2

4,819,911,000

2678(dört  ün.)

1800

3.1

Alternatif-2

4,568,810,000

2678(dört ün.)

1706

3.1

WESTING-HOUSE

Alternatif -1

 

3,278,658,000

1218(bir ünite)

2692

3.35

Alternatif-2

[TEAŞ’a verilen teklifler 15 Ekim 1997]

Nükleer santral kurulması için yapılan son teşebbüsteki gelişmeler yalnız Türkleri değil yabancıları bile hayrete düşürmüştür. Teklif vermeye hazırlanan konsorsiyumlar, finansal krizin başlaması ile Türkiye’den teklif verme süresini uzatma talebinde bulunmuşlardır. Sebebi bilinmez, Türkiye süreyi uzatmadığı için diğer önemli milletlerarası konsorsiyumlar geri çekilmiş, yalnız tek başına kalan Rus şirketi ile Ciner gurubundan oluşan konsorsiyum kiloWatt saat(kWh) başına 21 cent üzeri teklif vermiştir. sivil toplum kuruluşlarından bazılarının açtığı dava ile tek teklifli ve fahiş fiatlı ihaleyi Danıştay iptal etmiştir. Sonra Millet Meclisinden kanun çıkarılarak kiloWatt saati (kWh) 12 cent’den Rus şirketi ve Ciner gurubu konsorsiyumu  ile Akkuyu nükleer santralleri için  anlaşma yapılmıştır.

Çetinoğlu: Nükleer santralleri öne çıkaran etkenler nelerdir?

Prof. Özbaş: Nükleer santralları öne çıkaran en önemli hususlardan biri uranyumun enerji yoğun madde oluşudur. Nükleer santralda bir fisyondan 200 MeV enerji elde edililir. Fosil yakıtların yanmalarındaki kimyevî reaksiyonlardan elde edilen enerjiler o kadar küçüktür ki mukayese etmek bile mümkün değildir. Şöyle ki uranyum-235,  petrol, kömür ve doğalgaz gibi kimyevî yakıtlara göre gram başına 100 milyon kat daha fazla enerji ihtiva eder. Doğal uranyumda fisyona uğrayan uranyum-235 yüzdesi % 0,7 gibi çok düşük olmasına rağmen

500 gram tabii uranyumdan            30.000 kWsaatlik elektrik üretilir

500 gram kömürden 1,5 kWsaatlik elektrik üretilir

500 gram fueloilden 2 kWsaatlik elektrik üretilir

Bir nükleer santrale ömrü boyunca yetecek yakıt ham maddesi olan uranyum ufak bir depoda stoklanabilir. Bu nokta nükleer santrallere enerji üretim güvenilirliliği ve devamlılığı yönünden büyük bir avantaj sağlar. İthal edilen uranyum Türkiye’de yakıt haline dönüştürülünce, yerli kaynak haline gelir.

Çetinoğlu: Teşekkür ederim Hocam!

Prof. Dr. EMİN ÖZBAŞ

02 Ocak 1942 tarihinde doğdu. 1966 yılında İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Fizik-Kimya Bölümü’nden mezun oldu. 1972 ve 1975 yıllarında Birmingham Üniversitesi’nde Yüksek Lisans ve doktora eğitimini tamamladı.

1969 – 1970 yıllarında Çekmece Nükleer ve Eğitim Merkezi’nde araştırıcı, 1975 – 1977 yıllarında Çekmece Nükleer ve Eğitim Merkezi’nde Tecrübeli Araştırıcı olarak çalıştı. 1986 yılında Marmara Üniversitesi’nde Nükleer Fizik dalındaki teziyle Yard. Doç Dr., 1994 yılında Doçent oldu. 1995 yılında Kanada Mc. Master Üniversitesi’nde misafir bilim adamı olarak çalıştı. 2000 yılında Marmara Üniversitesi’nde Nükleer Fizik anabilim dalında Profesör oldu.

2002 – 2004 yıllarında Marmara Üniversitesi’nde Rektör Yardımcısı, 2007 yılında Beykent Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Dekanı olarak görev yaptı.

Aldığı ödüller:

1972-1973: Üstün başarıdan dolayı British Council OSFAS ödülü

1973-1974: Üstün başarıdan dolayı British Council OSFAS ödülü

1974-1975: Üstün başarıdan dolayı British Council OSFAS ödülü

Prof. Dr. Emin Özbaş, akademik hayatı süresince; 5 adet yüksek lisans ve doktora tezi yönetti. Milletlerarası hakemli dergilerde 15 adet ilmî makalesi yayınlandı. Milletlerarası ilmî toplantılarda sunduğu ve bildiri kitabında yer alan tebliğlerin sayısı 28’dir. Millî hakemli dergilerde 17 makalesi yayınlandı. Millî toplantılarda sunduğu ve bildiri kitabında yer alan ilmî tebliğler 20 adettir. 22 adet ilmî yayını vardır. 33 adet araştırma projesi yönetmiş, 7 adet ilmî toplantıda başkanlık yapmıştır.

 

 

Önceki İçerikİstihbarat Türk Milleti İçin mi?
Sonraki İçerikÇanakkale Şehitleri Salzburg’ta anılacak
Avatar photo
28 Kasım 1938 tarihinde Bafra’da doğdu. İlk ve ortaokulu doğduğu şehirde bitirdikten sonra Ankara Ticaret Lisesi ve Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nde okudu. İş hayatına Ankara’da muhasebeci olarak başladı. Ankara ve Karabük’te; muhasebeci, mali müşavir ve profesyonel yönetici olarak devam etti. İstanbul’da, demir ticareti ile meşgul oldu. SSCB’nin dağılmasından sonra Türk Cumhuriyetlerinde sanayi yatırımları gerçekleştirmek üzere çok ortaklı şirket kurdu. Şirketin murahhas azası olarak Azerbaycan’da ve Kırım’da tesis kurup çalıştırdı. 2000 yılında işlerini tasfiye etti. İş hayatı ile birlikte yazı hayatı da devam etti. İlk yazısı 1954 yılında Bafra’da yayımlanmakta olan Bafra Haber Gazetesi’nde başmakale olarak yer aldı. Sonraki yıllarda İlhan Egemen Darendelioğlu’nun Toprak Dergisi’nde, Son Havadis ve Tercüman gazetelerinde yazıları yayımlandı. Türk Ocakları Genel Merkezinin yayımladığı Türk Yurdu dergisinde yazdı. İslâm, Kadın ve Aile, Yörünge, Ufuk, Emelimiz Kırım, Papatya, Tarih ve Düşünce, Yeni Düşünce, Yeni Hafta, Sağduyu, Orkun, Kalgay, Bahçesaray, Türk Dünyâsı Târih ve Kültür, Antalya’da yayımlanan Nevzuhur, Kayseri’de yayımlanan Erciyes ve Yeniden Diriliş, Tokat’ta yayımlanan Kümbet, Kahramanmaraş’ta yayımlanan Alkış dergilerinde, Dünyâ ve Kırım’da yayımlanan Kırım Sadâsı gibi gazetelerde de imzasına rastlanmaktadır. Akra FM radyosunda haftanın olayları üzerine yorumları oldu. 1990 – 2000 yılları arasında (haftada bir gün) Zaman Gazetesi’nde köşe yazıları yazdı. Hâlen; Önce Vatan Gazetesi’nde, yazmaktadır. Oğuz Çetinoğlu; Türk Ocağı, Aydınlar Ocağı, ESKADER / Edebiyat, Sanat ve Kültür Araştırmacıları Derneği ve İLESAM / Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sâhipleri Meslek Birliği Üyesidir. Yayımlanmış Kitapları: 1- Kültür Zenginliklerimiz: (2006) 2- Dört ciltte 4.000 sayfalık Kronolojik Tarih Ansiklopedisi: (2008 ve 2012), 3- Tarih Sözlüğü: (2009), 4- Okyanusa Açılan Kapılar / Tefekkür Mayası Röportajlar: (2009). 5- Altaylardan Hira’ya Türk-İslâm Dostluğu: (2012 ve 2013), 6- Bilenlerin Dilinden Irak Türkleri: (2012), 7- Türkler Nasıl ve Niçin Müslüman Oldu: (2013), 8- Türkmennâme / Irak Türkleri Hakkında Bilmek İstediğiniz Her Şey: (2013). 9- Türklerin Muhteşem Tarihi: (Nisan 2014 ve Nisan 2015) 10- 115 Soruda Türk İslâm-Âlimi Mâtüridî (Röportaj): 2015) 11- Cihad – Gazi – Şehid: Kasım 2015. 12-Yavuz Bülent Bâkiler Kitabı (2016 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 13-Her Yönüyle Kâzım Karabekir (2017 Mehmet Şadi Polat ile birlikte) 14-Dil ve Edebiyat Dergisi / İlk 100 Sayı Bibliygorafyası (2017 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 15-Büyük Türk İslâm Âlimi Serahsî (2018), 16-Âyetler ve Hadisler Rehberliğinde Kutadgu Bilig’den Seçmeler (2018), 17-Edib Ahmet Yüknekî ve Atebetü’l-Hakayık (2018), 18- Büyük Türk İslâm Âlimi Mâtürîdî (2019), 19-Kâşgarlı Mahmud ve Dîvânu Lugati’t-Türk (2019). 20-Duâ / Huzura Açılan Kapılar. (2019) 10-Yesevi Yayıncılık, 12-Yakın Plan Yayınları, 13-Boğaziçi Yayınları, 14-Dil ve Edebiyat Dergisi, diğer kitaplar Bilgeoğuz Yayınları tarafından yayımlanmıştır.