Türkiye Halkına “Türk Milleti” denir

64

 

“Günümüzde hiçbir toplum saf ve homojen bir yapıya sahip değildir. Homojen bir köklü tarihi olmayan Amerika Birleşik Devletleri dahi, çeşitli soy, kültür ve etnik gruplardan meydana gelen toplumunda mozaikleşme ya da heterojenleşme olgusuna sınırlama getirmiştir ve bu olguyu törpülemektedir. Çünkü ülke bütünlüğü buna bağlıdır. ABD’nin olmazsa olmazıdır.

“Prof. Dr. Orhan Türkdoğan, “Tahminlere göre, 2010 yılında her 5 Amerikalıdan birinin İspanyol kökenli, birinin Afrika ya da Asya kökenli olabileceği ileri sürülen bir ülkede, ‘mozaikleşme / heterojenleşme’ olgusuna düşünürlerin göstermiş olduğu bu duyarlılık karşısında, Türk aydınların ve akademisyenlerinin heterojenleşme / mozaikleşme heveskârlıkları anlaşılabilir bir şey değidir.” diyerek Türkiye’deki olguyu gözler önüne sermiştir.

“Avrupa Birliği normları, Amerika Birleşik Devletleri’nin stratejistleri, ülkemizi çepeçevre saran ülkelerin bitip tükenmeyen kaşımaları, ülkemizde…demokrasi modelinin tesisine izin vermemektedir. Kürtçüler, son yıllarda ve günlerde mozaik ve etnik farklılık mavalı anlatıyorlar. Sözde bir Kürt etnisitesinden bahsediliyor, Kürt yurttaşlarımız, ayrılıkçılığa doğru yönlendiriliyor, Kürtçülük kaşınıyor. Başta Fransa olmak üzere Avrupa Birliği ülkeleri, Türkiye’de demokrasi ve özgürlüğü sadece Kürtler için istiyor. Devleti temsil eden insanların bir kısmı AB’ye alınabilmek aşkına, bir kısmı da torbadaki yüzlerini, yani azınlık ırkçılıklarını ortaya koyabilmek için AB ve demokrasi çığırtkanlığı yapıyorlar.

“Ortalama Türk insanı ise, ya oynanan oyunun farkında değil, ya da bilgisiz ve bilinçsiz bir seyirci. Bir zamanlar ayrılıkçı terör örgütü PKK, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde eylem koyup Türk-Kürt demeden insanları katlederken, yüreğinden kurşunlanan bebek fotoğraflarını manşetlerine taşıyarak Abdullah Öcalan’ı yerden yere vuran bir kısım besleme Türk basını, bugün özgürlük ve demokrasi naraları atarak Kürt ayrımcılığını palazlandırıyor, ona çanak tutuyor. Türkiye’yi açıkça bölmeye çalışan Avrupa Birliği ülkelerinin maşası…(olanlara) övgüler düzüyor. Artık Kürtlerin bir yol ayrımına geldiğini ileri sürüyor.

“Yetmiş iki buçuk milletten bir Amerikalı yaratabilirsiniz ama çoğunluğu oluşturan Türklerin adını üst kimlik ve dilini resmî dil olarak alan bir Türk Ulusu oluşturamazsınız! ‘Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir.’ diyen Atatürk’ün başlattığı milletleşme sürecini devam ettirme ceht ve iradenize çok kızar uzun bacaklı emperyalist adam! SSCB’yi ayrıştırmıştır kolayca, Yugoslavya’da kanlı oyunlar koymuştur sahneye, orayı da atomize etmiştir. Irak’ın Şii, Sünni ve Kürt devletçiklerine ayrılmasına ise ramak kalmıştır. Sonra sıra, Büyük Orta Doğu projesi gereğince, Suriye, İran ve Türkiye’ye gelecektir. Dalgasına taş attırmamak için, olanca hilesi ve gücü ile kırk türlü mel’anet çevirecektir Avrasya coğrafyasında. Bunun için, o bilinen en eski hileyi ve numarayı yapacak yani oynak yerlere vuracaktır. İnsan vücudunun oynak yerleri dirsek ve dizler, buralara sopayla vurunca kımıldayamazsınız uzunca bir süre, sizi bir çocuk bile haklar o zaman. Türkiye’nin oynak yerlerinin başında Kürtçülük geliyor, sonra mezhepçilik, sonra da öbürleri. Oysa zırva tevil götürmez, zora da dağ dayanmaz. Yani hiçbir anlamı olmayan bir düşünce, ne şekilde yorumlanırsa yorumlansın, kimseye yararı yoktur. Türk’ün büyük tarihsel geçmişi, bugüne kadar en zor ve en karmaşık sorunlara çözüm bulmuştur, bulacaktır da.

“Rusların, kurdukları Kürt Enstitülerinde Türk halkını Kürtleştirmek ve bölebilmek amacıyla  çalışmalar yaparken, Amerikalıların sahneye çıkışını anlatan Nazmi Sevgen: ‘Amerika’nın dünya petrollerine hâkim olmak sevdası, Amerikalıları Barzani’nin şahsında Kürtlere yaklaştırmaktadır. Amerikalıların Musul petrollerine inebilmek için Barzani’yi desteklediklerini düşünmek hiç de hatalı olmaz. Barzani’nin yaşama kaynaklarını düşünmek, müşkülü halle kâfi gelir zannındayız. 1960 yılında, yabancı ve Müslüman bir büyükelçilikte çalışan bir dostum, bana, ABD büyükelçiliğinde bir albay başkanlığında 18 kişiden mürekkep (oluşan) bir KÜRT İŞLERİ BÜROSU bulunduğunu haber vermişti.’ ” (Macit Gürbüz, Kürtleşen Türkler, İstanbul – 2009  -Genişletilmiş 3. Baskı- s. 13-16)

X

Duvarlardan, harcı çıkarılsa; duvarın kendini muhafaza etmesi zorlaşır ve hattâ zamanla imkânsız hâle gelir. Yıkılması kaçınılmaz olur. Harç sayesinde duvar birlik ve bütünlüğünde varlığını devam ettiren tuğla veya taşlar dağılır, her biri ayak altında ezilmeye mahkûm olur.

Aynen bunun gibi Türk de; Türk Milleti’nin harcı hükmündedir. Buna halel geldiği takdirde; Türk Milleti’ni teşkil eden tüm unsurlar başıboş kalır. İmamesini kaybetmiş tesbih taneleri gibi etrafa saçılır. Her biri çok geçmeden emperyalist devletlere yem olur.

Aile; tek başına kurulamaz ama, her aile ferdi; kurucusunun soyadını alır ve bunu hayatı boyunca taşır.

Türk; büyük bir aile sayılan Türk Milleti’nin aile reisi, aile babası hükmündedir. Aile ferdi addedilen her bir unsurun; Türkiye Cumhuriyeti Devleti içinde eşit vatandaşlar olarak varlığını sürdürmesi; bu birlik ve bütünlüğü temin edip sağlayan Türk denen şahs-ı manevî sayesindedir.

Hemen belirteyim ki, bu mânâ ve şuûr içinde olan herkes; neseben Türk olsun veya olmasın, yâni menşei ne olursa olsun Türk sayılır. Zira Türklük bugün hem müslümanlık demektir, hem de bir şahs-ı mânevîdir. Hepimizi temsil eden bir sembol, bir remizdir.

İşte AB, ABD, İsrail vb’ler; bu millî sentez ve terkîbi bozmak istiyorlar.

Öyleyse, bir damla hükmünde olan benliğimizi; bizlik havuzunda eriterek bugünlere geldiğimizi unutarak, kimse boş hayâllere kapılmasın.

Evde her türlü tâdilâta evet, ama temelini değiştirmeye kalkmak; üstelik bunu herkes evdeyken yapmak! İşte bu çılgınlık olup, herkesin evin altında kalması demektir.

Velhasıl, bu devlet ve bu milletin adından sanından rahatsız olmak da, aslında hem her unsurun kendi varlığından, hem de içinde yaşadığı evin temelinden rahatsız olması gibidir.

X

Evet, bu devlet; Türkiye Cumhuriyeti yâni bir Türk Devleti.
Şüphesiz, bu millet;   -kökeni ne olusa olsun-  Türk Milleti.
Elbette, bu vatan; üstünde kim yaşarsa yaşasın Türk Vatanı.

Çünkü:

Âl-i Selçuk, Âl-i Osmânlar’ın kılıç hakkı bu vatan
Pahası kan, karşılığı can, başından olur almaya kalkan

 

 

Önceki İçerikSahi 28 Şubat 1997 de Neler Olmuştu?
Sonraki İçerik21. Yüzyılda İlim-İslam ve Cumhuriyet
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.